26 Şubat 2014 Çarşamba

Mayısta Yedi Gün

Mayısta Yedi Gün, F. Knebel - C. W. Bailey  tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Zodyak Yayınları, Roman, 9786054909025, 420 Sayfa, Şubat/2014
Kitabın 256. ve 257. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

On Üçüncü Bölüm
PERŞEMBE AKŞAMI HANK PİCOT, dıştan takma motorun sesini ilk defa, iskelenin berisindeki büyük, düz kayanın üstünde, yeni çektiği ağdaki balıkları toparlarken duymuştu. Motor çok yavaş çalıştığı ve sesi âdeta kamufle edilmiş gibi geldiği halde, tok sesinden bunun gölün öteki başındaki Edward'dan kiralanmış büyük motorlardan biri olduğunu anlamıştı.
Allah kahretsin,' dedi içinden. Mayıs'ın ortası yeni geldiği halde, millet çoktan akın etmeye başlamıştı. 'Galiba yakında kışın bile insan kendi başına kalamayacak bu taraflarda. Balığın kökünü de kurutacaklar üstelik.'
Motor ortaya çıkınca, gözünün ucuyla şöyle bir süzdü. Yanılmamıştı, Edward'ın motorlarından biriydi. Kocaman, hele 40 beygirlik motoruyla göle göre çok kuvvetli ve lüzumsuz teknelerden biriydi bu. Motordaki üç kişi balık tutmuyor, büyük bir dikkatle kendi adasını süzüyorlardı.
Jordan Lyman'ın telefonda söyledikleri aklına geldi. Hay bu gazeteci milleti. Durmadan yeni resim, yeni haber diye tuttururlardı. Geçen yaz memleketteki bütün gazete ve dergiler için ömür boyu yetecek kadar bol resim çekmemişler miydi sanki?
Picot, ağdaki son balığını çıkarırken, motorun ön tara' fında oturan adamın kendisini göstererek, Ötekilere bir şeyler söylediğini fark etti. Motorun başındaki adam dümeni bulunduğu tarafa kırdı, iskeleye doğru yanaştılar.
Motoru kesip iskeleye borda ederlerken Picot, doğruldu. Bunlar pek şehirliye benzemiyordu. Blue Lake civarındaki halka da benzemiyorlardı. Görünüşlerinden dışarlıklı oldukları belliydi ve kalıpları kıyafetleri yerindeydi. Üstelik kendi başlarının çaresine bakabilecek yaradılışta insanlardı bunlar.
İçlerinden birinin elinde küçük bir fotoğraf makinası vardı. Picot, bıçağını suya sokup yıkadıktan sonra pantolonun kenarına sürerek kuruladı, belindeki kına soktu. Sonra ellerini soğuk suda yıkadı. Sesini çıkarmıyordu,
"Buranın bekçisi sen misin?"
Bunu soran, baş tarafta oturan, esmer, kara kalın kaşlı adam olmuştu. Yüzünün bir tarafında bir yara izi de vardı.
"Öyle gibi, bir şey mi İstediniz?"
Esmer olanı, "Gizli Servisteniz," diye cevap verdi. "Başkanın gelişi için şöyle bir kontrol etmek İstiyorduk etrafı. Şöyle bir kontrol."
'Ya, demek öyle?' diye geçirdi içinden Picot. Bunları daha daha önce hiç görmüşlüğü de yoktu hani; oysa gizli servistekiler âdeta birbirinin aynı çocuklardı. Ayrıca Lyman bu yıl buraya iki defa gelmişti, bugünlerde geleceğinden de hiç söz etmemişti telefonda. Alelade bir bekçinin bu farkları anlayacağını hesap etmemişlerdi herhalde.
Bunları söyleyen adam, elindeki halatı iskele babalarından birine geçirerek, dışarı çıkmaya davranmıştı ki, Picot seslendi.
"Dur bakalım. Burası özel bir şahsa ait."
İri yarı adam İskeleye çıkınca Picot'tan yana dönerek; 'Sen yavaş ol, ahbap," diye seslendi. "Washington dan geldiğimizi söyledik ya sana. Adayı şöyle bir kontrol edip, telsizi gözden geçirmek İstiyoruz. Bakalım havalardan müteessir olmuş mu?"
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder