2 Haziran 2014 Pazartesi

Bİzans'ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar

Bizans'ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar, Mark Mazower  tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Alfa Yayınları, Traih, 9786051068794, 209 Sayfa, Haziran/2014
Kitabın 78. ve 79. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

20. yüzyılın başlarında dünyanın en büyük tahıl ihracatçısı olan Romanya'da, çok sefil bir hayat sürmekte olan ortakçı köylüler ile Moldavya topraklarını kiralayan tüccarlar, ki bunların çoğu Yahudi'ydi, arasında ortaya çıkan sınıfsal gerilimler 1907'de bir köylü isyanına yol açar. Modern Balkan tarihinin bu en büyük köylü isyanını Romen ordusu bastıracak, ama isyan yaklaşık 11 bin kişinin canına mal olacaktır. Romanya'da başka hiçbir Balkan ülkesinde olmadığı kadar eşitsiz bir toprak bölüşümü vardı: Toprak sahiplerinin %1'i tarıma ve hayvancılığa açık alanların yaklaşık %50'sine sahipken köylülerin yaklaşık %85'i geçimini ancak sağlayabiliyordu. Yüksek doğum oranları ve toprağın parçalanmışlığı ise sadece Romanya'da değil, diğer ülkelerdeki tarım köylüsünü de fakirleştirmekteydi.
İnsanların kitleler halinde özellikle ele deniz aşırı ülkelere göç etmeye başlaması, yeni kurulan devletlerin tarımı canlandırmakta ne kadar zorlandıklarını net bir şekilde ortaya koyuyordu. New York'taki Ellis Adası Müzesi'nde Karadağlı, Hırvat, Yunan ve (Yahudi) Romen ahaliye ait resimler Amerika'nın bu dönemde ne kadar çok göç aldığını açıkça gözler önüne serer. Göç, Osmanlı'nın son dönemlerinde başlamış ve sonraki yıllarda da devam etmiştir. 1912'ye kadar ABD'ye 250 bin Yunanlı göç etmiştir. Bu rakam o dönemdeki toplam Yunan nüfusunun %10'una denk geliyordu. 1900 yılından sonra başka hiçbir Avrupa devletinde bundan daha büyük bir oranda göç olmamıştır. Bu dönemde Balkanlar'ın bazı bölgelerinde bütün bir köy, göçmenlerin yollayacakları döviz gelirlerine bakar hale gelmiş, I. Dünya Savaşı'ndan önce kimi yerlerde çalışacak adam bulunamaz olmuştu. Sonunda ABD'nin koyduğu kısıtlamalarla bu göç dalgası durur ama 1950'lerde Yunanlı ve Yugoslav köylüler bu sefer de Avustralya'ya ve Almanya'ya gitmeye başlar: Balkanlar Avrupa'nın bu en yüksek doğurganlık oranını kaldıramıyordu.
Sonuçta köylüler modernîtenin istilası karşısında dik durmaya çalışıyorlardı. Bu insanlar bir yandan kendi ülkelerine gelen yabancılara gelenek adı altında hoşgörülü ve cömert davranırken, diğer yandan da komşularına ya da yan köyde-kilere derin şüphe beslerlerdi - toprak sahiplerine karşı olan sevimsiz duygularından hiç bahsetmiyorum bile. Ayrıca dağ köylüleri ile ova köylülerinin de birbirleriyle hiç anlaşamadığı iyi bilinir. "Siyahlar giyinip başörtüsü takmaktansa bir Türk'le evlenmeyi tercih ederim," diye dalga geçiyordu 17. yüzyılın başlarında Dalmaçyalı şık ova kızları köy pazarına gelen dağ çobanlarıyla. Karadağlı Djilas bu konuda şunları yazmıştır; "Ova köylüsü dağ hayatına yabancıdır. Dağda yaşayanlar sürekli bir yaşam mücadelesi içindedir. Dağda yaşamak güzeldir, ama yorucudur; etraf kayalık, kıraç ve ıssızdır." Djilas'ın anıları köy halkı ile şehir halkı arasındaki soğukluğu gerçekten de canlı bir şekilde ortaya koymakta: "Yakın bir zamana kadar kendileri de köylü olmalarına rağmen şehirliler köylüleri hor görür. Köylüler de şehirlilerin tembel, kurnaz ve yalancı olduğunu düşünür, onları azar azar ve kibar kibar yemek yiyen, havalı çorbalar içip işkembe ve pasta tüketen, ayrıca hayatlarını nemli ve kalabalık küçük odalarda harcayan birtakım zavallılar olarak görürler..."
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder