Kitabın 120. ve 121. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Türkiye'de yaşanan sadece siyasi ve ekonomik güce sahip olma savaşı değil; kültürel güce sahip olmak için de bir savaş yapılıyor.
Ak Parti'nin iktidara geldiği andan itibaren üç temel alanda, yani siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda iktidarını tahkim etmek için mücadele ettiğini görmeliyiz.
Siyasi tahkim çok sancılı oldu ama başarıldı. En az iki tane darbe teşebbüsü atlatıldı, muhtıralar verildi fakat sonunda Ak Parti "devlet gücü"nü elinde tutma iddiasındaki askeri geriletmeyi başardı. Ekonomik gücün ele geçirilmesi için de Ak Parti ciddi çaba harcıyor, kendi gibi olanları kayırıyor vs. ama bu o kadar kolay değil. Çünkü sermaye birikimi yetersizliği her yerde kendini gösteriyor. "Anadolu Kaplanları"nın daha gidecek çok yolu var. Şimdilik, müteahhitlik hizmetleri üzerinden bir servet birikimi yaratılmaya çalışılıyor.
Kültürel gücün ele geçirilmesi ise en zoru. Çünkü toplum kesimleri arasındaki kültürel ayrımlar ne olursa olsun, bu topraklarda 200 yıllık yönelim Doğu'ya değil Batı'ya doğru. O yüzden de Batı tipi kültürün üstünlüğü kaçınılmaz gibi. Bu kültüre Batılı yaşam tarzı da dahil esasen.
Evet, köyden kente gelen birinci ve ikinci kuşak, beraberinde kendi taassubunu da getiriyor. Bu taassubu sürdüren getto tipi yerleşimlerde yaşıyorlar ama bir süre sonra bu ilişki biçimi çözülmeye başlıyor. Daha doğrusu zaman geçtikçe kaçınılmaz biçimde çözülecek.
Taassubu ("mahalle baskısı" da diyebiliriz) şehirde sürdürmek, köyde sürdürmekten daha zor. Köyde oruç tutmasanız bütün gözler üzerinizde ama şehirde Öyle değil. Cumaya gitmeseniz sizi ayıplayan insan sayısı az olur.
Kendi adıma "türban" denen baş örtme biçimiyle cisimleşen mutaassıp ailelerin kız çocuklarının üniversiteye gitme talebini de şehirleşme ile birleştirenlerdenim. Köyde olsa en fazla ortaokulu okuyacak olan ve 14 yaşından itibaren gelin adayı olacak kızlar şehirde üniversite kapısına geliyor.
Ekonomik gücü biraz fazla ailelerin kızlarının başlarını markalı ürünlerle örtmesinin, "tesettür defîleleri"nin, İslamcı genç kızlar için çıkan moda dergilerinin vs. hep Batı kültürüne yönelimin sonucu olduğunu düşünüyorum.
Bu yönelim tersine döndürülebilir mi? Türkiye Batılı yaşam tarzı yerine başka bir yaşam tarzım kendine "rol modeli" olarak benimseyebilir mi? Ak Parti'nin kültürel alandaki savaşı bu yönelimi terse çevirmek için mi?
Bütün bunları kestirmek zor.
Birbiriyle çelişir gibi gözüken iki örnek vereceğim.
Birinci örneğim, taa 1920'lerden. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de açılır ve açılıştan sadece beş gün sonra Meclis'e sunulan ilk kanun tekliflerinden biri, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'in önerdiği "Menni Müskirat Kanunu"dur. Yani içkinin yasaklanmasını öngören kanun.
Bu öneri epey bir süre Meclis'te bekledikten sonra 1926 yılında yasalaşır ve yürürlüğe girer. Kanun yüzünden hapis yatanlar, değnek cezasına çarptırılıp şeriat usullerince dövülenler olur, polis sağa sola baskınlar düzenler vs.
Fakat böyle bir kanunun varlığına rağmen ülkede içki kültürü bitmez; meyhaneler tam olarak kapanmaz. Neden sonra, 30'lu yıllarda Atatürk'ün kükremesiyle kanun yürürlükten kaldırılır.
Tabii unutmayın, içki bizde köyde değil kentte içilir esas olarak.
Ak Parti'nin iktidara geldiği andan itibaren üç temel alanda, yani siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda iktidarını tahkim etmek için mücadele ettiğini görmeliyiz.
Siyasi tahkim çok sancılı oldu ama başarıldı. En az iki tane darbe teşebbüsü atlatıldı, muhtıralar verildi fakat sonunda Ak Parti "devlet gücü"nü elinde tutma iddiasındaki askeri geriletmeyi başardı. Ekonomik gücün ele geçirilmesi için de Ak Parti ciddi çaba harcıyor, kendi gibi olanları kayırıyor vs. ama bu o kadar kolay değil. Çünkü sermaye birikimi yetersizliği her yerde kendini gösteriyor. "Anadolu Kaplanları"nın daha gidecek çok yolu var. Şimdilik, müteahhitlik hizmetleri üzerinden bir servet birikimi yaratılmaya çalışılıyor.
Kültürel gücün ele geçirilmesi ise en zoru. Çünkü toplum kesimleri arasındaki kültürel ayrımlar ne olursa olsun, bu topraklarda 200 yıllık yönelim Doğu'ya değil Batı'ya doğru. O yüzden de Batı tipi kültürün üstünlüğü kaçınılmaz gibi. Bu kültüre Batılı yaşam tarzı da dahil esasen.
Evet, köyden kente gelen birinci ve ikinci kuşak, beraberinde kendi taassubunu da getiriyor. Bu taassubu sürdüren getto tipi yerleşimlerde yaşıyorlar ama bir süre sonra bu ilişki biçimi çözülmeye başlıyor. Daha doğrusu zaman geçtikçe kaçınılmaz biçimde çözülecek.
Taassubu ("mahalle baskısı" da diyebiliriz) şehirde sürdürmek, köyde sürdürmekten daha zor. Köyde oruç tutmasanız bütün gözler üzerinizde ama şehirde Öyle değil. Cumaya gitmeseniz sizi ayıplayan insan sayısı az olur.
Kendi adıma "türban" denen baş örtme biçimiyle cisimleşen mutaassıp ailelerin kız çocuklarının üniversiteye gitme talebini de şehirleşme ile birleştirenlerdenim. Köyde olsa en fazla ortaokulu okuyacak olan ve 14 yaşından itibaren gelin adayı olacak kızlar şehirde üniversite kapısına geliyor.
Ekonomik gücü biraz fazla ailelerin kızlarının başlarını markalı ürünlerle örtmesinin, "tesettür defîleleri"nin, İslamcı genç kızlar için çıkan moda dergilerinin vs. hep Batı kültürüne yönelimin sonucu olduğunu düşünüyorum.
Bu yönelim tersine döndürülebilir mi? Türkiye Batılı yaşam tarzı yerine başka bir yaşam tarzım kendine "rol modeli" olarak benimseyebilir mi? Ak Parti'nin kültürel alandaki savaşı bu yönelimi terse çevirmek için mi?
Bütün bunları kestirmek zor.
Birbiriyle çelişir gibi gözüken iki örnek vereceğim.
Birinci örneğim, taa 1920'lerden. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de açılır ve açılıştan sadece beş gün sonra Meclis'e sunulan ilk kanun tekliflerinden biri, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'in önerdiği "Menni Müskirat Kanunu"dur. Yani içkinin yasaklanmasını öngören kanun.
Bu öneri epey bir süre Meclis'te bekledikten sonra 1926 yılında yasalaşır ve yürürlüğe girer. Kanun yüzünden hapis yatanlar, değnek cezasına çarptırılıp şeriat usullerince dövülenler olur, polis sağa sola baskınlar düzenler vs.
Fakat böyle bir kanunun varlığına rağmen ülkede içki kültürü bitmez; meyhaneler tam olarak kapanmaz. Neden sonra, 30'lu yıllarda Atatürk'ün kükremesiyle kanun yürürlükten kaldırılır.
Tabii unutmayın, içki bizde köyde değil kentte içilir esas olarak.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder