9 Eylül 2014 Salı

Geç Kalmış Ölü

Geç Kalmış Ölü, Mehmet Eroğlu tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | İletişim Yayınları, Roman, 9789750516184, 282 Sayfa, Eylül/2014
Kitabın 7. ve 8. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Şilebin ilk düdüğünün üzerinden on beş dakika geçmiş. Gül’ün çığlıkları beni yatağa mıhladı sanki; kımıldamadan, soluk almadan oturuyorum. Artık gecenin içinde tek başımayım. Işık? Yalnızca komodinin üzerindeki abajurdan dökülen ışık var. Yerdeki kırık şişeden yayılan süt, Gül’ün odadan çıkarken öfkeyle yırtıp attığı 20 Nisan tarihli vapur biletini ıslatıyor. Her şey ne kadar kesin ve değişmez. Çevremi saran nesnelerden kaynaklanan rahatsız edici bu duygu, hayatımı geldiği bu
noktada, anlamsız kılıyor. Oysa zamana hükmedebileceğim şuanda varlığım ilk kez bir anlam kazanacak. Nesnelerin somutluğundan kurtulup zamanın ve Tanrı’nın soyutluğuna ulaşabilmek! İşte sorun bu. Bir insanın deneyebileceği en cüretkâr, en soylu karşı koyma bu değil mi? Göze almak ve...Ama şimdi sıra direnmekte. Vücudumu, belkemiğimi kıracakmış gibi büken krampın üzerine, arkaya doğru bırakıyorum. Günlerdir ilk kez otel odasının çıplaklığı rahatsız edici bir görüntü gibi gözlerime batıyor: Kişiliksiz, köşeli bir boşluk. Kalmalı ve bu kez başarmalıyız. Tanrı varsa, yardım etmeli.
Bana borcu var... Birkaç saat... Saat? İki çeyrek. Üç saatten daha az zamanım kaldı. “Üçüncü düdükten sonra bir saatiniz var,” demişti Fuad, “saat beşte iskelede bir motor sizi bekleyecek.” Hayır. Geleceğimi, bilincimi, kaderimi bir kördüğüm gibi çevreleyen o bağı koparmalıyım. Belimdeki acıyla yana dönüp komodinin üzerindeki konyak şişesini alıyorum. Beynimi, o et yığınını, alkolle boğmalıyım. İçki, sinir uçlarımı dağlayarak göğsüme yayılıyor. Tepemdeki büyük fanus! Sonsuzlukla şimdiyi birbirinden ayıran camdan sınır. O şeffaf engeli aşıp sonsuzluğa katılmama az kaldı. Yapmam gereken, yalnızca bir süre direnmek. Üç saatten daha az bir zaman parçasını burada, bu otel odasında geçirmek. Bütün hayatımın en önemli ânı...
Koridordan yükselen ve sessizliği bölen kahkaha düşüncelerimin arasına giriyor. Bir kadın! Dudaklarımdan tutamadığım bir fısıltı dökülüyor: Ferda. Onu istiyorum. Onu istemek! Bu tehlikeyi göze alamam. Düşüncelerimi ne olursa olsun ondan ayrı tutmalıyım. Gözlerimi kapatıyorum. Saat beşe kadar dayanmak zorundayım. Kaçmak, beni rezil bir gelecekle baş başa bırakmak isteyen beynime nasıl engel olacağım? Şimdiye ait değilim ben. Sonsuzluğa varmalıyım... Ama kaslarım, yüreğim? Kıpırdamamaya dikkat ederek el yordamıyla o kitapçığı buluyorum. Nemrut Dağı ve Taştan Tanrılar... Gerçekten de sonsuzluğun kapısı orada mı? Belki...Az önceki kahkaha, bu kez üst odalardan birinde yankılanıyor. Kadınlar, erkekler ve orospular... Bu şehirdeki on günün en kısa tanımı bu değil mi? Birden göğsüm sevinçle titriyor. Saat beşe kadar beynimi geçmişte tutabilirim. Kendimle hesaplaşmak... Bir buçuk saate sığdırılacak bir hesaplaşma! Hayır, bu sözcüğü beğenmedim. Aylar önce Girne’deki hastanede yatarken de söylemiştim bunu doktora. Hatırlamak daha iyi bir sözcük. Öyleyse başlamalıyım. Herhangi bir yerden, herhangi bir kişiden, ama kahramanın ben olduğunu hiç unutmadan. Evet, kahraman bendim. Kaderimi, bilincimi, inancımı zorlayan bendim. Kaderimle kendimi, evrenle beynimi karşı karşıya bıraktım. Her şeyi dramatikleştirip büyüterek, kavganın büyüklüğüne, hayatımın gerçekliğine kendimi inandırdım. Bir neden! Artık bir nedenim var.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder