3 Eylül 2014 Çarşamba

Huysuz Büyüyor Bari

Huysuz Büyüyor Bari, Vivet Kanetti tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Everest Yayınları, Roman, 9786051417738, 264 Sayfa, Eylül/2014
Kitabın 198. ve 199. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
- Evet çekici adam Filiz, ama tam da çözebilmiş değilim, nedir bulunmaz Hint kumaşlığı?
Filiz kuşku dolu gözlerini anneme dikti, çünkü birbirlerinin ciğerini biliyorlardı, bir adam kafalarında minik bir serçe yuvası kurdu mu onun sözü illa geçsin isterlerdi ve en negatif yorumlarla, ütüye hazırlanan çarşaf gibi her yanından çekiştirerek, hiç, hiç beğenmiyorlarmış gibi... Şöyle abuk, böyle boğuntu, orası çıkıntı, burası girinti... Nereden mi biliyorum? Ben de biraz öyleyim ondan. Kızların topu Öyledir belki. Dikkatimizi çekmiş, daha da çekecek birinin lafı geçsin diye, önce ona alerjikmişiz gibi yaparız. Bu sadece başkalarını değil, aynı zamanda kendini de kandırmak, bize her nedense suçluluk veren bir uyanışın dayatmasını kabullenmeden önce kendine azıcık zaman tanımaktır. Hırpalayarak hatırlamak, burun  kıvırarak hatırlamak, varlığını  iterek onu çağırmak... Bir şeylerle  oynamaya başlamak:  kayıtsızlık gibi duran, hiç değilse durmaya çabalayan bir ilgiyle.
-  Sakın öyle bakma bana Filiz. Dertli evladımın başı üstüne yemin ediyorum, o anlamda bir ilginin zerresini duymadım Ahmet'e, Sadece sana odaklıyım. Her şeyi bırakıp buralara geldin, kimlerle ömür geçirdiğini dert etmeyeyim mi? Yani demiyorum, vardır belki kimselerin dayanamadığı ve benim göremediğim bir cazibe noktası... Nedir peki, söylemeni bekliyorum.
-   Sıkma canımı! Cazibe noktası neymiş... Sandığın şeyler değil bir kere; yani o ilk akla gelenler... O şeyler söz konusuysa eğer... kat kat cambazlarını, havada perendeler atanını tanıdım. Zaten, "Üşengecim ben" dedi, kulağınla duydun. Peki ne? Mesela... Profesör kazmasını kafaya taktığımda bir caz allamesine dönüşmüştüm ya, zaman içinde; şahitsin. Dünyasının her hücresine nüfuz edemezsem ona layık olamam gibi bir yavanlıkla... Milano'dan dönerken kumaşı az alırım, buna müzik albümleri taşırım, bavullar dolusu. Her şey ufaktan başlıyor zaten, çaktırmadan... Seni önemseyip -yani sen öyle sanıyorsun-, "Şu parçayı dikkatlice dinle bakalım" demesiyle... Dean Martin'in sesinden "Baby it's cold outside". Dışarısı soğuk evet ve sen eriyorsun. Plaktan çıkan ses onun sanıyorsun. "So what" vardı, Miles Davis'in parçası... Ver trompeti şimdi elime, baştan sona çalayım; o derece ezberime yerleşmiş. Barışmalarda, "Dont Explain..." Peş peşe... Abbey Lincoln albümünü getirmişti, That's Him. Onu çalar, benim yelkenler o an suya iner. "Hush, now/ don't explain/ Just say you'll remain/ I'm glad you're back/ don't explain." Ne söyleyeceğimi dikte ediyor bir yandan, bakar mısın, sazlı sözlü...
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder