5 Eylül 2014 Cuma

Tanrılara Adanmış Bedenler

Tanrılara Adanmış Bedenler, Elly Griffiths  tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Martı Yayıncılık, Roman, 9786053482765, 414 Sayfa, Eylül/2014

Kitabın 298. ve 299. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Listeye o kadar uzun zaman baktı ki, Flint sıkıldı ve listenin üzerine oturmaya çalıştı. Ruth onu kovaladı. Listedeki biri, kapısının eşiğine iki başlı buzağıyı, hendeğe bebeği bırakmış ve Roma duvarlarına adını yazmış olabilirdi. Bütün bu isimlerden Max'in en olası seçenek olduğuyla yüzleşmek zorundaydı. Roma ritüellerini biliyordu, ona Ben, Cladiııs saçmalığıyla ilgili her şeyi anlatan oydu; bunu yapmak için yolu ve fırsatı vardı. Duvardaki yazıyı bulduğunda oradaydı. Bayıldıktan sonra onu hendekte bulan ilk kişiydi. Ya bütün zaman boyunca oradaysa? Ya bebeği oraya yerleştiren oysa (sadece bir gece önce ona hamile olduğunu söylemişti)? Bir arkeolog olarak müzeye de ulaşabilirdi; kolaylıkla iki başlı buzağıyı ve bebek maketini çıkarabilirdi.
Ama neden? Max neden onu ölümüne korkutmak işteşindi ki? Woolmarket Sokağı kazı alanından uzak durması konusunda uyarmak için mi? Martin Black olarak kimliğinin bulunmasını engellemek için mi? Ya da eski yetimhaneyle ilgili başka gizemli şeyler mi vardı?
Tekrar listeye baktı. Eğer kapı eşiği altındaki beden elli yıl önce öldürülmüşse; o zamanlar yaşayan tek bir kişi vardı. Peder Patrick Hennessey. Şey, belki de hâlâ yaşayan birkaç personel ve rahibe vardı ama Peder Hennessey tanıdığı tek kişiydi. Eğer bir sır varsa bunu bilen kişi o olmalıydı. Rahipler her zaman sırları bilmez miydi? Katoliklerin günah çıkarma odası önemli bir nokta değil miydi?
Kazı alanında tanıştıklarında Peder Hennessey ona kartını vermişti. O zaman bir pederin kartvizitinin olması ona komik gelmişti. Peder Patrick Hennessey SJ yazıyordu, mütevazı, gri büyük harflerle. SJ'nin ne anlama geldiğine dair bir fikri yoktu ve bilmek de istemiyordu. Diğer taraftan onunla tekrar karşılaşmak ve kendisi hakkında birkaç soru sormak onu incitmezdi. Eli telefona uzandı.
Judy, masasında oturup burnundan soluyordu. Piç! Onunla dalga geçmeye nasıl cesaret ederdi. 'Burası bir kadın dergisi değil.' Ve de Tanya Fuller'in önünde. Judy, Tanya'yı severdi. Boş günlerinde eğlenceli biriydi ve kesinlikle Clo-ugh ve geri kalan kadın polisler için iyi bir panzehir oluyordu. Ama Judy, aynı zamanda Tanya ile bir yarışta olduğunu da biliyordu.
Judy, üç yıldır polis kuvvetlerindeydi. Dereceyle bitirmişti (bundan genellikle Nelson'a bahsetmezdi) ve başarılı olduğu için ona "hızlı takipçi" diyorlardı. On sekiz aydan soma cinayet masasına transfer edildiğinde gerçekten yukarı doğru tırmandığını hissetmişti. Dedektiflik işini seviyordu ve havlaması, ısırmasından daha kötü olan Nelson ile iyi anlaşıyordu. Eski kafalı erkek bir şoven gibi görünüyor olabilirdi ama gerçekte ekibindeki kadınlara açıktı ve (bazı polis şeflerinin aksine) kadınları sadece tecavüz ya da aile içi şiddet konularında yararlı bulmuyordu. Ama yine de Judy kariyerinin durdurulduğunu hissediyordu. 
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder