tag:blogger.com,1999:blog-44106173200197600112024-03-05T12:34:37.978-08:00kitapgalerisi.com blog, kitap blogu, en çok satan kitaplarYeni çıkan kitapları ve güncel kitap haberlerini takipçilerimizle paylaşmak için açtığımız bir sayfadır: kitapgalerisi.comAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.comBlogger2547125tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-56970231860243628402014-09-26T06:24:00.002-07:002014-09-26T06:24:36.602-07:00Sıram Geldi<b>Sıram Geldi, Süleyman Güden</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Nörokey Yayınları</b>, Deneme, 9786058937949, 205 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVZA5RIccd8UNQCt3zX2P7ogbTfSfAMguV5Wv7SKphplK3dmmBC3cFNd2xItKxbBher0bR09lDzo3TJQx8f5YShPMkFVRBL4BS7XCFD6YbO9C-I-1fgZMltklbvdhy94KOMY9gCAsDlUFk/s1600/Siram-Geldi_179229_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVZA5RIccd8UNQCt3zX2P7ogbTfSfAMguV5Wv7SKphplK3dmmBC3cFNd2xItKxbBher0bR09lDzo3TJQx8f5YShPMkFVRBL4BS7XCFD6YbO9C-I-1fgZMltklbvdhy94KOMY9gCAsDlUFk/s1600/Siram-Geldi_179229_1.jpg" height="640" width="408" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 70. ve 71. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün içimden eksilenlerin toplanıp gece kahvesine ge-lişine tanık oldum. Bir kadın bir şehri terk etti bugün. Bir adam eski hayatına veda edip uzun bir yolun peşine düştü. Bir adam saydam gözlerinde ne olduğunu bilmediğim bilmediğim için bir türlü isim veremediğim bir aşk koydu önüme. Restini gördüm, fakat kartlarımı açmadım. Bir anne bugün çekip gitmeye kararlı kızının düşsel saçlarını yolup sıkıntısıyla birlikte pencereden attı. Fakat rüzgâr o kadar adil ki, size ait olmayan bir şeyi boşluğa fırlattığınızda hemen size geri gönderebilir. Bugün denize o kadar çok baktım içimi okumaktan vazgeçti. Bugün bir adam evi terk etti. Nereye gittiğini kimse bilmiyor. Hayatın ona zorla biçtiği tüm rollerinden yorgun. İşadamı, koca ve baba olmak taşıyabileceğinden ağır yüklerin habercisi. Bugün bir araba şarampole yuvarlandı. Kaza yerinde tutanaklar, yolu çevreleyen uyarı levhaları ve çığlıklar arasında bir ölüm provası yapılırken, içinden yaralar alıp çıkan üç kişi için hayatın sınırları yeniden belirlendi. Kazalar, bizi kendimize getirdiği için varlar sanki. Bugün beyazlayan saçlarımdan biri usulca omzuma dökülüverdi. 26 yaşın saçları biraz daha adil bir muameleyi hak ediyor olmalı. Bugün sokaklarda boğulan, fakat günlük hayhuya kapılıp bunu sürekli öteleyen insanların arasında bir gün daha geçirdim. Çığlıklar caddelere döküldü. Korna seslerinin arasında sesleri cılız, yanıp sönen ışıklarda aralıksız bir öfke nöbetine dikildi hayatlarımız.<br />
Bugün bir gece nöbetinde yıllardır acısını unuttuğum bir yaranın tekrar sızlamaya başladığının farkına vardım.<br />
Bugün, eksilişlerimin yirmi altıncı yıldönümü. Belki yirmi yedi ya da yirmi sekiz... Rakamların anlamlarını yitirmeye başladığı dönüm noktalan var elbette. Pencereden sessiz sokağı izlerken aniden ölüme giden yaşlı ve hasta bir köpeğin çığlıkları geceyi işaretledi.<br />
Bugün eksildim ve gördüm ki bunlara benzer bir sürü şey göreceğim bu oyun bahçesinde bulunduğum sürece. Her gece boşluk her sabah küfür. Her sabah Allahım yine mi? Diyeceğim.<br />
Soru işaretlerinin çengelini kalbimin ucuna takıp uçuşa geçtiğim bir sanrılı sessizlikte bana ne olduğunu anlamaya çalıştığım günlerin ardı arkası kesilmeyecek.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Siram-Geldi_179229.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-32899150632650426052014-09-25T23:46:00.001-07:002014-09-25T23:46:58.227-07:00Lüzumlu Adam İshak Alaton<b>Lüzumlu Adam İshak Alaton, Mehmet Gündem</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b> Alfa Yayınları</b>, Biyografi, 9786051064499, 306 Sayfa, Ağpustos/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6-aIfXmwxabFgD4k91jDk1F30w2-tFCGYt2UcxMkt5HsdYUnrM_l1Qh191WIuzZhMTogCd6TLQpV208lkxnKKasWhkUy8c0oNUGTiJW24YIISBmnBJTTRjHE8FnRZqG4jxR4THlEGAfAA/s1600/Luzumlu-Adam-Ishak-Alaton_131432_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6-aIfXmwxabFgD4k91jDk1F30w2-tFCGYt2UcxMkt5HsdYUnrM_l1Qh191WIuzZhMTogCd6TLQpV208lkxnKKasWhkUy8c0oNUGTiJW24YIISBmnBJTTRjHE8FnRZqG4jxR4THlEGAfAA/s1600/Luzumlu-Adam-Ishak-Alaton_131432_1.jpg" height="640" width="408" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 122. ve 123. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b>SADECE İŞ ORTAĞIYIZ</b></i><br />
<br />
Farkında olmadan biz çok ileriyi görmüş, planlamış ve çok doğru, çok önemli bir iş yapmışız.<br />
Daha o tarihlerde, yani ortaklığın ilk yıllarında iş hayatı ile özel hayatın ayrımına vardık.<br />
Ailelerimizi görüştürmedik, ortaktık ama iş hayatının dışında kendi özel hayatımızı da kurduk, pek birbirimize gidip gelmedik, yüz göz olmadık. Hafta sonlarında, tatillerde farklı yerlerde yaşadık.<br />
İş hayatında birlikte çalışan insanların aralarının zaman içinde bozulmasına en fazla eşlerinin sebep olduğuna şahit olduk. Fazla samimiyet ve içiçelik zamanla kıskançlıklara ve çekişmelere yol açıyor. Bu olumsuzluklar da doğal olarak eşlere yansıyor ve çoğu zaman yıl' larca dost veya ortak olan bu iş insanlarının arası açılıyor, kırk yıllık dostluklar bir hiç uğruna düşmanlığa dönüşüyor, birlikte başarılmış büyük ortaklıklar bozulmaya gidiyor.<br />
Bu insanlar arası ilişkilerdeki zafiyeti erken zamanda gözlemlediğimiz için eşlerimizin samimi ilişkiler kurmalarını önleme yolunu seçtik. Zaten, tesadüfen de olabilir çok farklı iki mizaca sahip insanlar oldukları için hiçbir zaman yakınlaşma olmadı. Üzeyir'in eşi Halep doğumlu, Ortadoğu kültürüne açık bir insan, benim eşim ise Çekoslovakya'da doğmuş ve ailesiyle İkinci Dünya Savaşı sonra-, mülteci olarak İsveç'e sığınmış, Batı Avrupa kültüründe yetişmiş, edebiyat ve klasik müzik meraklısı bir insan. Bu endişemiz de böylece kendiliğinden yoluna girmiş oldu.<br />
Tabii bunlar masaya oturup bir seferde alınan kararlar değil, defalarca süren tartışmalarla ulaşılan bir seviye, akıl yolu... Aslında bizim yaptığımız birbirimizi eğitmektir. Yani daha iyiyi nasıl buluruz diye bir eğitim yaşıyoruz, ama bunun da o dönemde pek bilincinde değiliz, fakat konuşurken amacımız hep bir çözüm yolu bulmak ve bu çözümün uzun vadede de geçerli olması, çözümün son kullanım tarihinin mümkün olduğu kadar ileriyi işaret etmesi... Tabii ortaklıkta bu tür süreçler bağları ve birlikteliği de kuvvetlendiriyor, pekiştiriyor. Aynı zamanda birbirimize olan güveni de arttırıyor; "Bu insan, benim iyiliğimi isteyen insandır," diyoruz birbirimize. En önemlisi, açık ve samimi tartışma ve çare üretme kanallarını acık tutma merakımız...<br />
Ortakların birbirleri için. "O olmasaydı ben bu noktaya geleme-yebilirdim" diyebilmesi çok önemlidir.<br />
İtiraf etmeliyim ki, Üzeyir ile ikimizin arasındaki bu iletişimde ben daha çok ona medyun-u şükranım. Çünkü o kendini ispat etmiş, önemli bir şirketin başmühendisi olmuş, üniversiteyi birincilikle bitirmiş. Teknik Üniversite'yi birincilikle... Ve 21 yaşında Teknik Üniversite'yi bitiren tek öğrenci olmuş, adam daha o yaşta tarihe geçmiş... Böyle bir adam benimle ortak oluyor, bu benim için çok büyük bir kazanç. Ben ona çok büyük bir saygıyla bakıyorum. Sevginin yanında saygım da var, saygı duyuyorum. O da bana aynen mukabele ediyor. Ben ondan iki yaş büyüğüm.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Luzumlu-Adam-ishak-Alaton_131432.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-83849521544039081282014-09-25T06:43:00.001-07:002014-09-25T06:43:09.721-07:00Yalnız İnsanlar Sokağı<b>Yalnız İnsanlar Sokağı, Arif Çıplak</b> tarafından hazırlanılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Nörokey Yayınları</b>, Derleme, 9786058937918, 190 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvF9nu2wGOq3VAku1bM3X66zDwWr9jHXqYirWmu_w-R1UugjWhqokVD593A-U1upIuZeMjOs-OsgfkYW3HxIRV5HiWHD8QoGg1Cz_-xFHkPkejcH5WUXyhlvy2AAB0YfomaXx7mUyqj2hn/s1600/Yalniz-Insanlar-Sokagi-_175990_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvF9nu2wGOq3VAku1bM3X66zDwWr9jHXqYirWmu_w-R1UugjWhqokVD593A-U1upIuZeMjOs-OsgfkYW3HxIRV5HiWHD8QoGg1Cz_-xFHkPkejcH5WUXyhlvy2AAB0YfomaXx7mUyqj2hn/s1600/Yalniz-Insanlar-Sokagi-_175990_1.jpg" height="640" width="418" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 128. ve 129. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Meteliğim yok! dedi cılız oğlana. Benim de yok! dedi oğlan. Şimdi ne olacaktı? Sarhoş kafayla dram büyüyordu. Bi taksi paranda mı yok? Hayır, yok! Çok genç birine takıldığı için kendine lanet okudu. Göt gibi açıkta kalmıştı işte! Barda, sahipsiz duran bira bardağına uzandı, lıkır lıkır tepesine diktikten sonra bön bakışlarla cılız oğlana baktı. Bu gece her şey gereğinden fazla berbattı. Geçmişi anımsamak tuz biber ekmişti. Yatacak bir ev bulamayacağını hissediyordu, bu arada cılız oğlan iki bira ısmarladığı için elini kıçından çekmiyordu. Hiç mi hiç aldırmadı. Tuvalete gitmek bahanesiyle dans edenlerin arasına karıştı.<br />
El, kol, bacak hareketleriyle çırpınanların arasında yol bulmaya çalışırken aklına gelen parlak fikirle sarsıldı.<br />
Sağa sola, aşağı yukarı kıvrılan kıçların erkek olanları, onların arka ceplerindeki cüzdanlar. Şimşekler çakmaya başladı. Gözünü diri bir erkek kıçının üzerinde kabarıklıktan ayıramıyordu. Cüzdana sıkışmış pembe onlukları, yeşil yirmilikleri görür gibi oldu. Cesaretini toplamaya çalıştı, düşünmek için tuvalete indi.<br />
Tuvalette zihni açıldı, kafası daha iyi çalışmaya başladı. Zor durumdaydı, çözüm bulması şarttı. Yukarı çıkınca uygulayacağı plan hazırdı. Heyecanla yutkundu. Dans eden oğlanın cüzdanını yürütecekti, felaket derecede arttı kalp atışları.<br />
Ah şu yasak olanı yapmak, Alev'i ordan oraya sürükleyen de bu değil miydi? Bu kez öyle değildi gerçi. Beş parası yoktu sahiden. Burnunu dik tuttuğu için, Badem ya da Kelkör'den de isteyememişti. Bu düşüncelerle yerin yedi kat dibindeki kokuşuk heladan çıkıp bara giden merdivenleri tırmandı. İşte hayat! Her zaman yeni sürprizlerle dolu değil mi? Dans pistine öbeklenmiş kalabalığı, oradaki dişiler ordusunu tarayan gözleri, oturma yerlerindeki bayan çantalarına ilişince planı birden bire değişiverdi.<br />
Sakince herhangi birine oturdu, sakince fermuarı açık bir çantaya elini daldırdı, sakince cüzdanı alıp kendine çantasına attı. Tüm bunlar olağanüstü doğallıkta, kendiliğinden olmuştu. Ellerini idare eden bir güce bırakınca kendini, eller bildiğini yapıyordu.<br />
Hemen kaçmadı. Cılız oğlanın yanına gidip veda etti. Oğlan ortada kalmış yetim küskünlüğüyle baktı ona. Dans eden çılgınların arasından süzülüp kapıya ulaşırken ilk kez aşık olduğundaki gibi heyecanlıydı Alev. Bardan çıktığın-daysa çocukluğundaki kadar mesuttu. Artık çantasında şişkin cüzdan vardı.<br />
Bebeksi mutluluğu sokağı adımlarken coşkuya dönüştü. Hızla Tarlabaşı'na vurdu kendini, hemen bir taksiye atladı. Çantasının içindeki şişkin cüzdanı düşündükçe içi kıpır kıpır oluyordu. Bu kıpırtı tatlı düşlere sürükledi onu. Tarabya'ya, dedi şoföre. Otele mi? Hı hı! Alev güvenle gülümsedi.<br />
Birazdan yıldızı bol otellerden birine gidecek, musluğu sonuna kadar açıp küveti dolduracak, köpük köpük uzanacaktı. Sabah belki oda servisinden kahvaltı isteyecekti. Bornoza sarınmış olarak yatakta beklerken oda hizmetlisi kahvaltı masasıyla girecek, girer girmez kızarmış ekmek kokusu</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Yalniz-Insanlar-Sokagi-_175990.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-67147107853190479012014-09-24T23:36:00.002-07:002014-09-24T23:36:54.920-07:00Haberci Çocuk Cinayetleri<b>Haberci Çocuk Cinayetleri, Perihan Mağden</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Roman, 9786051417707, 118 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6ooFbyzjyG6-mGNA_KlQ7KtrUPlcKoEDMsfu6C8Pi4AlM_6awCysCRxc6Wv3u9wDrNyug9jRzYd7Ulkr3cdPhXANn8PZLdWIVGk4512qiNt7dXyghWPm5JtmHaPTvBCOs-IWH4xeTYRa-/s1600/Haberci-Cocuk-Cinayetleri_3710_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6ooFbyzjyG6-mGNA_KlQ7KtrUPlcKoEDMsfu6C8Pi4AlM_6awCysCRxc6Wv3u9wDrNyug9jRzYd7Ulkr3cdPhXANn8PZLdWIVGk4512qiNt7dXyghWPm5JtmHaPTvBCOs-IWH4xeTYRa-/s1600/Haberci-Cocuk-Cinayetleri_3710_1.jpg" height="640" width="440" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 34. ve 35. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bütün adalelerim hareket ederken ağrıyor, bacaklarım tir tir titriyordu- Sokaklar sokakları kovaladı; nereye gittiğimden tam da emin olmadan oradan oraya sapıyordum. Birden kendimi Mösyö Jacob'un yeşil tahta kapılı sahaf dükkânının önünde buldum. Şehre her dönüşümde bilerek ya da bilmeyerek kendimi hep bu ördek yeşili tahta kapının önünde bulur, her defasında da, aman buraya geldiğim ne iyi oldu, diye hoş bir sevince kapılırdım.<br />
Yıllar önce biri, kapının üstüne çakısıyla "Moi aussi" yazmıştı. Mösyö Jacob bu vandallık karşısında ağzından köpükler saçarak bağırmış, gözleri çakmak çakmak yeni bir kapı alıp taktırmaya, üstüne ise burada söylemekten hicap duyacağım bir laf yazmaya yemin etmişti. Ancak yeşil kapının üstündeki laf öylesine manalı, çakı öylesine maharetliydi ki, kısa zamanda müşteriler de, şehrin namlı sahafı Mösyö Jacob da dükkânı o yazı yüzünden daha da çok sever olmuşlardı. Moi aussi.<br />
Mösyö Jacob'u gördüğüme ne kadar sevinirsem sevineyim ikimizin karşılaşması biraz mesafeli oldu. Tabiatım gereği karşılaş-ma ve ayrılmalarda tutuk davranırım. Oysa bu şehrin insanları birbirine rastlayınca coşkuyla kucaklaşır, gözlerine birkaç damla ışıltı yerleştirmeyi bile kolayca başarırlar.<br />
Mösyö Jacob bu şehre kırkından sonra göç ettiği için benim bu soğuk tavrımı yadırgayıp gücenecek biri değildi. Nitekim öyle de oldu, canlı bir tavırla, "Ne aradığınızı bilmez miyim efendim," dedi. "Siz yine at terbiyecisi biyografilerinin peşindesinizdir."<br />
Müptela bir kişiliğim olduğu söylenemez; ama biyografilere, özellikle at terbiyecilerinin ciltler tutan biyografilerine epeycedüşkünüm.<br />
"Ne demezsiniz, Mösyö Jacob," dedim. "Inanın, şu sıralar uzun ve çetrefil bir biyografi için üç hafta uyumamaya hazırım."<br />
"Aaaah, ah!" diye yerindi Mösyö Jacob. "Tam size göre bir parça vardı. Bay Kurtbilgini diyeceğim, işte ismi hatırlanmayacak bir şahsiyet; yeni müşterilerimden biri... îki-üç gün oluyor- geçen çarşambaydı; tam beş gün olmuş, gelip tam aradığınız gibi bir at terbiyecisi biyografisini aldı gitti. Uğrar uğramaz size yollar, kitabı ondan almanız için..."<br />
"Kimmiş bu Bay Kurtbilgini?" diye hışımla lafını kestim. "Ne günlere kaldık! Ben gidip kurtların kaçgöç zamanları üstüne kitaplar satın alıyor muyum? Herkesin her şeyle ilgilendiği bu çağdan tiksindim inanın, Mösyö Jacob."<br />
Benim en ihtiyaç duyduğum anda, kalkıp böyle nadide bir parçayı Bay Kurtbilgini'ne sattığı için Mösyö Jacob'tan da tiksin-miştim doğrusu.<br />
"Sormayın," dedi Mösyö Jacob. "Sormayın. Herkes her şeyin peşinde artık. Geçen gün bir mühendis kendisi için pembe kaplı bir bale kitabı satın aldı. Bir kuyumcu ise en nadide tarih atlaslarımdan birini tirink diye satın almaz mı? Okuma yazması olduğundan bile şüpheliyim. Bir kitap alma hevesidir gidiyor."<br />
"Söyleyin lütfen, kim bu Bay Kurtbilgini?" diye tısladım. "İsmi olmasa da, cismi olduğu muhakkak."<br />
"Valla cismi de ismi gibi hatırlanmayacak bir adam, inanın," dedi Mösyö Jacob. "Kurt bilimi konusunda ilim irfan sahibi doğrusu, uzun yıllarını bu işe adamış. Şimdi geçimini temin için borsa simsarlığı yapıyormuş. Şöyle silik soluk, terbiyeli adamın teki işte. Rica ederim, üstüme gelmeyin."<br />
Suratına öylesine nefretle bakıyordum ki, Mösyö Jacob boncuk boncuk terlemeye başlamıştı.<br />
"Pekâlâ, Mösyö Jacob," dedim. "Bir biyografi parçası için sizi üzmek istemem. Ama ne yapıp edip ciltlerin elime varmasını sağlarsanız size müteşekkir olacağım. Üstelik tam da yolculuktan döndüğüm şu günlerde..." </div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/iNTiBAH_3710.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-7523812497211367052014-09-23T23:34:00.002-07:002014-09-23T23:34:42.077-07:00İstanbulcunun Sandığı<b>İstanbulcunun Sandığı, İskender Pala</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |<b> Kapı Yayınları</b>, Roman, 9786055107765, 190 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgONDdFpvlSRDugscNDvGiOsnG0e5RYeCLbZSeqP5WQCHKlwc6kPebaFzUuKQPL33rQ85tG-cI8VuPTZKIAys4-LndOzOrtRVItq_iUDdsGFykjxxmw5RzZNBiqwWov5WDN792U0mn7wYmF/s1600/Istanbulcunun-Sandigi_4137_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgONDdFpvlSRDugscNDvGiOsnG0e5RYeCLbZSeqP5WQCHKlwc6kPebaFzUuKQPL33rQ85tG-cI8VuPTZKIAys4-LndOzOrtRVItq_iUDdsGFykjxxmw5RzZNBiqwWov5WDN792U0mn7wYmF/s1600/Istanbulcunun-Sandigi_4137_1.jpg" height="640" width="444" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 30. ve 31. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b>Konstantin'in Kenti</b></i><br />
Yaşadığımız kenti bugün biz İstanbul adıyla biliyoruz. Antikçağlara ait bilinebilen ilk adı Bizantion olan bu kent, Batılı kaynaklarda Antonion ve Nova Roma (Yeni Roma) adlarıyla da yer alır. Bizanslılar kente "Konstantin'in kenti, Konstantin'in kurduğu kent" anlamında Constantinopolis veya Constantinople dediler. Rumca Stin-polin (şehirde) sözcüğünden türediği sanılan bu adın daha sonra Fransızcada Stamboul biçimiyle yaşadığı görülecektir.<br />
Doğulu milletler ilk ve orta çağlarda İstanbul'a Kostanti-niyye veya Faruk (ayıran, iki karayı ayıran) demişlerdir. Selçuklular zamanında yazılan Türk kaynaklarında ise şehrin adı tam istanbul biçimiyle yazılıdır. Bu sözcük daha sonra, Osmanlılar zamanında Türk dilinin ünlü yapısına uymadığı halde İstanbul biçiminde söylenmeye başlayacaktır. Osmanlıların kentin adını değiştirmeden yalnızca telaffuzunda "I" yerine "î" kullanmaları daha sonra şehre İslâm-bol denilmesine yol açmışsa da kentin Kostantiniyye adı altı yüzyıl boyunca burada basılan sikke (altın para) ve akçeler ile 19. yüzyılda basılan kaimelerde (kâğıt para) duribe fi Kostantiniyye (Kostantiniyye 'de basılmıştır) şeklinde yaşamaya devam etmiştir.<br />
Kanuni çağından itibaren İstanbul Türkçesinin mahallî gelişmesi ve klasik üslûba daha fazla meyletmesi sonucunda atalarımız kenti, adıyla değil de daha çok ona uygun gördükleri sıfat ve unvanlarıyla anmışlardır. Der-saâdet (Kutluluk yurdu, saadet kapısı), Der-i Aliyye (Yücelik yurdu), Âsitâne (Mutluluğun eşiği) gibi unvanlar bunlardandır.<br />
<br />
<b><i>Öküz Geçidi</i></b><br />
Boğaziçi'ne Bizanslılar Bosphoros derler. Bizim de, güya kültürlü görünmek isteyen görgüsüzlerimiz, bugün böyle diyor. Bu ad, Yunanca "öküz" demek olan Booç ile "geçit" anlamındaki poros sözcüğünden türemiştir. Yunan mitolojisine göre Finikeli kral înekos, beraberindeki Mısırlı, Arap ve Finikeli-lerle birlikte Doğumdan Önce 1850 yıllarında, "Kuzey denizi" anlamına gelen Achkenas (Bizanslıların deyişiyle Pont-Euxin, Finikelilerin adlandırmasıyla Euxinos, bizim ifademizle Karadeniz) henüz bir göl iken, Mora yarımadasına gelip tufandan sonraki depremde Boğazlar ortaya çıkınca bulunduğu adada Argolit adıyla bir devlet kurmuştu. </div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/TCY-CMUY-CiY_4137.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-47302442696488729842014-09-23T00:32:00.001-07:002014-09-23T00:32:51.999-07:00Beni Susturabilecek Tek Şey<b>Beni Susturabilecek Tek Şey, Emine Ülker Tarhan</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |<b> Ka kitap</b>, Söyleşi, 9786056430848, 167 Sayfa, Mart/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhad30FUJnzK1IQwsfE-_PnmpUI3Ht_sMGotdxRanfL3QtimZPlQ5hFQUDi0GQa06BcDZGErjZ9-J5ntKVKLOg1O6AB72jKbZme4g6_lkiHY2C_sckpk2Y6qpqfORnTCLG1YV8LmUmFJcoO/s1600/Beni-Susturabilecek-Tek-s_173637_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhad30FUJnzK1IQwsfE-_PnmpUI3Ht_sMGotdxRanfL3QtimZPlQ5hFQUDi0GQa06BcDZGErjZ9-J5ntKVKLOg1O6AB72jKbZme4g6_lkiHY2C_sckpk2Y6qpqfORnTCLG1YV8LmUmFJcoO/s1600/Beni-Susturabilecek-Tek-s_173637_1.jpg" height="640" width="408" /></a></div><div style="text-align: center;"><i><b>Kitabın 78. ve 79. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Bu süreçte de sanırım hem kendisine en fazla ihtiyaç duyulan hem de -doğal olarak- iktidarın oyun sahası haline dönüşen kurum hukuk ve yargı oldu?<br />
Bu konuda hem kurum olarak YARSAV hem de benim başkanlığım döneminde çok ciddi uyarılarda bulunduk. Böyle olmaması için elimizden gelen gayreti gösterdik. Hukuku sahibine göre kişneyen bir yapıya dönüştürüyorsunuz demiştim bir defa Meclis kürsüsünden. Ama geldiğimiz nokta hukuk tam anlamıyla iktidarın bir kamçısı, toplumu tasarlamakta kullandığı bir araca dönüştü. Yargı artık Başbakanın emrindedir. Her fırsatta ona topuk selamı çakmaktadır. Eskiden darbeciler top, tüfek kullanır, toplumu terbiye edermiş, işkence, cesetsiz cinayet teknikleri denilen faili meçhullere bulaşırmış, zamane darbecileri yargıyı kullanarak insanları cezaevlerinde ölmeye yatırıyor, birer enkaza dönüştürüyor. Dışarıya da korku salıyor. Bunun adına da yargı kararı deyip kenara çekiliyor.<br />
Eskiden de biraz böyle miydi acaba? Ne dersiniz?<br />
Elbette eski düzenle de mücadele etmek gerekiyordu. Her iktidar yargıya müdahaleye eğilimlidir aslında. Ama hiçbir dönem bu kadar kötü, iktidarın nalıncı keseri olmadı. Hakimlik sınavında bu kadar mensubiyet aranmadı. Yargı bu kadar açık bir paylaşım savaşına arena olmadı. Polisin savcının talimatına uymaması gibi bir şey hiç görülmedi ki, bu, devlette anomali anlamına gelir.<br />
Biz YARSAV'ı ancak 2006 senesinde Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yapılan düzenlemelerden yararlanarak kurabildik. İktidar partisi bunun farkına varamadı. Biz yasayı doğru yorumlayıp, uluslararası bağlayıcı metinlerden de yararlanarak bu yolu açtık. Eminim Başbakan bu değişiklikten çok pişmanlık duymuştur. Nitekim referandum sırasında, meydanlarda bunu "Bir boşluktan yararlanarak kuruldular, ama halledeceğiz" diyerek itiraf etmişti. Evet, biz hızlı davrandık. Sonra "halletmek" için bir yığın kapatma davası açtılar hakkımızda ama uluslararası sözleşmeler ellerini kollarını bağladı. Yoksa yargının bağımsızlığını ve yargıçların haklarını savunacak veya seslerini duyurabilecek bir meslek örgütü kurma olanağı yoktu. Üstelik Avrupa'da bu tür örgütlenmeler yüz yıl önce kurulmasına rağmen. Ve darbenin üzerinden geçen otuz seneye rağmen hâlâ darbe yasalarıyla yönetilen bir ülkeden söz ediyoruz. Darbe zihniyeti sivil toplumun güçlenmesini ister mi, uğurlu tarihi 12 Eylül olanlar bunu niye değiştirsin ki.<br />
Siyasette de aynı sorun var. Bugün sizce neden siyaset özgür irade sahibi, nitelikli, donanımlı ve yeni bir şeyler söyleyebilen insanların önünü açmıyor? Genç, üretken, zeki insanlar neden siyasetten uzak duruyor? Haziranda sokaklarda olanların yaş ortalaması 28, ülkenin yaş ortalaması 30 civarı. Ama siyaset çok yaşlı. Gezi gibi hiçbir siyasi örgüte, partiye dayanmayan, sırtını bunlara dayamadan sokağa çıkabilecek kadar olağanüstü bir özgüvene sahip gençler niye siyasete giremiyor. Çünkü onlar güçlü rekabet ortamı yaratırlar. Demode siyasetçileri tahtlarından indirebilirler. O yüzden önleri kapatılıyor. Ben onlara engel olan lider sultası devam ettiği sürece, siyasetin kısa vadede nitelik kazanabileceğine pek inanmıyorum.<br />
Özetle, biz 2006 senesinde YARSAV'ı kurduğumuzda bir yığın sorun olduğunu biliyorduk.</div>Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Beni-Susturabilecek-Tek-sey_173637.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-65364250572613956952014-09-21T23:31:00.001-07:002014-09-21T23:31:37.519-07:00Pelikan Çıkmazı<b>Pelikan Çıkmazı, Debbie Macomber</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Novella Yayınları</b>, Roman, 9786053484585, 463 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgza72IZPCgKZxfIs1F03dv33Zp_xvs15LizQnapexu0uthrsxNp5wFLoM8J2ajPvXy3lrrR08DDeBMuZSUqHGa0nXyVsMm_10O-SHCemBU83BQ0-hpTxEZFzTmMjwvfOlwZPA_RnfMBI0a/s1600/tmpimage_1409641931.4616_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgza72IZPCgKZxfIs1F03dv33Zp_xvs15LizQnapexu0uthrsxNp5wFLoM8J2ajPvXy3lrrR08DDeBMuZSUqHGa0nXyVsMm_10O-SHCemBU83BQ0-hpTxEZFzTmMjwvfOlwZPA_RnfMBI0a/s1600/tmpimage_1409641931.4616_1.jpg" height="640" width="414" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 318. ve 319. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Jon iki eliyle yüzünü sıvazlayıp esnedi. "Kanepede yatarım."<br />
"Kanepe kısa ve yamuk yumuk. Seni mahveder."<br />
Göz göze geldiler.<br />
"Yatağımı paylaşabiliriz," dedi düşünmeden, sanki geceyi orada geçirmesi sıradan bir şeymiş gibi. Sesi sakin ve normal çıkmış olabilirdi ama kalbi hızla çarpıyordu.<br />
Jon, ona bakmaya devam ediyordu, anlaşılan doğru duyduğundan emin değildi.<br />
"Ben kendi tarafımda yatarım, sen diğer tarafta," diye ekledi. Eğer düşündüğü buysa, onunla sevişmeye niyeti yoktu. Cevap beklemeden karanlık odaya yöneldi. Jon hâlâ tereddüt içindeydi.<br />
"Son iki gecedir az önceki üç saat dışında uyumadım," dedi yatağın kenarına oturarak. "Sen kararını ver, ben uyuyacağım."<br />
Uzanıp sırtını ona döndü, gözlerini kapatarak örtüyü omuzlarına kadar çekti.<br />
Bir dakika sonra yatağın diğer yanı Jon'ın ağırlığı altında ezildi. "Örtünün üstünde uyuyacağım," diye fısıldadı. "Sana dokunacağımdan endişelenme diye."<br />
Sanki umrundaydı! Maryellen sanki çoktan uyumuş gibi cevap vermedi. Çok geçmeden Jon'ın soluklan düzenli ola rak çıkmaya başlayınca onun uyuduğunu anladı.<br />
Bir süre sonra Maryellen uyandığında, oda tamamen ay dınlanmıştı. Önüne Jon geldiği için saati göremiyordu, üs tünden bakmak için başını yastıktan kaldırdı. Saat neredeyse sekiz olmuştu. Hareket edince, Jon'ın gözleri yavaşça açıldı.<br />
"Üzgünüm," diye fısıldayarak başını tekrar yastığa koydu. "Seni uyandırmak istememiştim."<br />
"Uyumuşum," dedi Jon, inanamayarak.<br />
"Katie de öyle." Bakıştılar, ikisi de yerinden kıpırdaya-madı. Birlikte sadece bir gece geçirmişlerdi, Katie'ye hamile kaldığı gece, asırlar öncesinde kalmış gibi gelen bir gece. Maryellen bu ilişkide çok büyük hatalar yapmıştı, ama Jon Katie'ye çok iyi bir baba olmuş ve Maryellen'a büyük destek sağlamıştı.<br />
Defalarca öpüşmüşlerdi ve bu öpücüklerle ona ne kadar değer verdiğini -ve sevdiğini- göstermeye çalışmıştı, ama her defasında incinmiş ve hayal kırıklığına uğramıştı. Şu anda onu öpmeyi öylesine istiyordu ki... "Jon." Sesi fısıltıdan da yavaş çıkıyordu. "Şişşt." Jon başını ona doğru yaklaştırdı, Maryellen hafifçe Jon'a doğru kaydı. Çok geçmeden dudakları yumuşak bir öpücükle birleşti. Bir an sonra John gönülsüzce dudaklarını ondan ayırdı, devam etmek isteyip istemediğinden emin olmak ister gibi gözlerini kısarak Maryellen'a baktı. Maryellen dudaklarını tekrar ona uzattı. Noel'in ardından zaten kendini onun kucağına atmış ve reddedilmişti. Jon onu bir kez daha geri çevirirse kalbi tamamen parçalara ayrılacaktı. </div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Pelikan-Cikmazi_179038.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-41118996846690243632014-09-19T23:49:00.000-07:002014-09-19T23:49:41.685-07:00Refakatçi<b>Refakatçi, Perihan Mağden</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b> Everest Yayınları</b>, Roman, 9789752890787, 168 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCxRkxbnqbNe0gJBqBd_zDoZde5FP3JX7rqbJr_2007HMB5duZ5_z4irK9lzqFO_tiDq3mwkEUX5OmzjxbJtcgRaNVDFSHPRuFUrcPEDifDkp0HrS4BTRHNZQ_NDKOjRolNzKRMio0uYEL/s1600/Refakatci_3707_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCxRkxbnqbNe0gJBqBd_zDoZde5FP3JX7rqbJr_2007HMB5duZ5_z4irK9lzqFO_tiDq3mwkEUX5OmzjxbJtcgRaNVDFSHPRuFUrcPEDifDkp0HrS4BTRHNZQ_NDKOjRolNzKRMio0uYEL/s1600/Refakatci_3707_1.jpg" height="640" width="440" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 82. ve 83. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğleden sonra karnım müthiş acıkıyor. Birilerine rastlamak korkusuyla koştura koştura, köşelerde saklanıp etrafı kolaçan ederek, kafeteryaya gidip bir şeyler satın alıyorum.<br />
Ellerim kollarım yiyecek dolu, merdiven sahanlığına adımı atıyorum ki, Kaptan'la burun buruna geliyorum. Daha doğrusu gelemiyorum: ben kısayım, o uzun. Görmek istemediği insanları ânında üstüne çeken bir paratonerim ben! Başka hiçbir yeteneğime olmasa da, bu makus yeteneğime sonsuza dek güvenebilirim.<br />
Kaptan, koca gövdesiyle yolumu keserek iri mavi gözlerini gözlerime yapıştırıp ânında konuya giriyor: "Kolay mı sanıyorsunuz? Ben olmak; bildiklerimi bilmek, gördüklerimi görmek, kolay mı?"<br />
Neyse ki, ağlamaklı bir sesle üstüme boca edilen bu lafların, cevap bekleyen afallatıcı bir sorudan ziyade, Kaptan'ın üstadı olduğu kendine methiye sanatının yeni bir gösterisi olduğunu derhal çakıp çenemi tutuyorum.<br />
"Düşüncelerimi, duygularımı başkalarına tercüme edebilmek... Onlara yalnız iyiye ve doğruya çarpan yüreğimden, içimdeki sonsuz güzelliklerden bir şeyler verebilmek... Az da olsa görmelerini, duymalarını sağlamak... kolay mı sanıyorsunuz? Ben olmak, kolay mı?"<br />
Bari projektör gibi üstüme diktiği gözlerini başka tarafa çekse! Yakınım olmayanların gözlerine uzun süre bakamam ben. Yabancıların gözlerini üstüme dikmesine ise, katlanamam. Belli ki Kaptan; hipnotik, magnetik ve de karşı konulmaz güçlerini seferber etmekte. Benim ne duyup düşündüğüm, umurunda bile değil.<br />
"Gidip dönmüş, benliğini silmiş, yeminli biriyim ben! Bu pla-nette sürgündeyim: Yapayalnızım. Ödemem gereken bedelin farkındayım; çünkü seçmiş, seçilmiş —adanmışım. Bütün o kitaplar benim fikirlerimi yazıyor. Okudukça hâlâ şaşırıyorum; harfi harfine tüm düşüncelerimi, binlerce yıl önce yazılmış kutsal kitaplarda buluyorum. Kendimi her an tercüme etmeliyim. Misyonum bu: Vermeliyim! Acıya hazırım; başkalarının günahlarını ödemek için burada -bu dünyadayım."<br />
Eyvah! Bir nevi peygamber figürü... Bir dönüm noktası (bir kaza, bir ameliyat, bir travma), can sıkıntısı (gizli işsizlik), duyarlı ama hastalıklı (kantarın topuzunu kaçırmaya temayüllü) bir ruh yapısı, çılgınca kendini beğenme (ve beğenmeme) hali, güç peşinde koşma (başrol saplantısı), bilinçsizce (ve aşırı miktarda) yapılan spiritüel "okuma"lar, çevre olarak "seçilen" birkaç mankafa şakşakçı (yoksa kati bir yalnızlık), gerçekle bağların giderek koparılması -at bütün bunları bir kaba, ısıt, karıştır, mayala: Al sana gıcır gıcır bir peygamber daha!<br />
Kaptan, sessizliğimden hoşnut, son perdeye geçiyor. Çivit mavisi gözleri fincan kadar, kollarını iki yanına açarak bas bas bağırmaya başlıyor: "Haydi çarmıha gerin beni! Cezalandırın, hor görün, hakaret edin!</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/TURiZM-YATIRIM-PROJELERi-ANALiZi_3707.html?search=refak" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-8514376318738454232014-09-18T23:23:00.001-07:002014-09-18T23:23:54.976-07:00Ayı Eve Dönüyor<b>Ayı Eve Dönüyor, Rafi Zabor</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Ekslibris Yayınları</b>, Roman, 9786059000017, 615 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEia_dMCIKuB8qEqHOR_JsxepW75uz2xuQeFDZo_jHQ2qLEXeZDHWWvkMb8VZ5srBXciGaSVAAjQOcLz8_J4v19gJcNIhrkAnBnARzjfdlI4LtYIRnMkUzpC6YUVaanbIOW0tj9xs8SYPidi/s1600/Ayi-Eve-Donuyor-_175798_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEia_dMCIKuB8qEqHOR_JsxepW75uz2xuQeFDZo_jHQ2qLEXeZDHWWvkMb8VZ5srBXciGaSVAAjQOcLz8_J4v19gJcNIhrkAnBnARzjfdlI4LtYIRnMkUzpC6YUVaanbIOW0tj9xs8SYPidi/s1600/Ayi-Eve-Donuyor-_175798_1.jpg" height="640" width="404" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 340. ve 341. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Öfff, hadi!" dedi Ayı. Iris, "Olmaz," diye direndi.<br />
"Sırtıma bin. Benimle ormanda bîr gezintiye gel. Yemin ederim ki bayılacaksın. Söz veriyorum, sarkık dallara çok dikkat edeceğim." "Yapamam." "Harika olacak, anlamıyor musun? Koşuya çıkalım."<br />
"O harikayı reddediyorum," dedi Iris. Yüzü kızarmıştı. "Teşekkürler."<br />
"Gerçekten muhteşem bir şeyi kaçırıyorsun."<br />
"Kendimi senin sırtına binerek dolaşacak durumda hissetmiyorum."<br />
Ayı ona göz kırptı. "Sana İyi gelecek bir şey yapabilir miyim?"<br />
"Şu an değil. İzin versen de yerleşsem."<br />
"Pekâlâ, tatlım. Ben Ayı, sen Iris. Önemli değil. Rahatla." "Pekâlâ, tatlım. Ben Ayı, sen Iris. Önemli değil. Rahat etmen yeter." Kızın huyu böyleydi.<br />
Döndüğü için son derece mutluydu Ayı. Eve dönmüştü... Dönmüştü! Dört gün olmuştu geleli. Yerleri süpürmüş, her tarafı temizlemiş, bulaşıkları yıkamış, salondaki raflara birkaç resmini, bazı süslü cam objeleri, mobilyaları çekiştirmiş, ortalığı kendince düzene koymuştu. Zevkli bir kadın olduğu kesindi. Ev çok güzel olmuştu.<br />
Ayı'nın tek itirazı, veranda kapısına o mevsimde tel takılması-naydı. Havanın hâlâ serin olduğunu hatırlattı ona. Iris de gündüzleri çok sıcak olduğu, açık havada oturacak bir yere gereksindiği cevabını verdi.<br />
"Bahçede, kırlarda oturabiliriz, tatlım" dedi Ayı<br />
"Bizi görmeleri için mi?"<br />
Ayı onun kendisi için kaygılandığına karar verdi; bir ayıyla görülmekten çekinmiyordu herhalde.<br />
Razı oldu ve tel kapıyı takmak için kalktı.<br />
Iris, "Önce yıkayalım," dedi.<br />
Tam anlamıyla birlikte yaşamak, Iris'in apartman dairesinde konaklamaktan çok farklıydı. Aralarındaki mesafe, hatta evin içindeki tüm mesafeler yepyeni bir elektrikle yüklenmişti ve Ayı her an mutfağın ortasında minik şerareler ya da salonun köşesinde kıvılcımlar belirmesini bekliyordu. Aralarındaki alansal konular da çok belirgin düzeyde karmaşıklaşmıştı.<br />
İyi bir şey varsa... Aslında oldukça dokunaklı bir şey varsa, o da Iris'in dönüşünde de aynı gecenin ileri saatlerinde de ağızlarından salyalar saçarak yatağa atlamamış olmalarıydı. Yattıklarında ikisi de çıplaktı ve alçak sesle bir sohbet tutturup olağan şeylerden söz ettiler, sonunda da birbirlerine sarılarak uyudular. Iris bir ara kıpırdanınca Ayı onun soluklarını dinledi, sonra kolunu onun altından çekip kurtardı ve uyudu.<br />
Bu dünyada yaşayan, birbirini birçok yönden çok seven, sevgilerini bazen dalışlarla ve ürpertilerle ifade eden iki canlıydılar.<br />
İkinci gece nasıl bir engel çıktığını Ayı garip şekilde hatırlamıyordu; Iris erken yatmış ve o gelene kadar uyumuştu galiba ama üçüncü gece seviştiklerinde yine harikaydı. Ayı'nın öyle bir şeyi daha önce yaşamadığı kesindi. Iris'in o küçük ve narin vücudu! Zamanında onu kendi gücüne dayanamayacak kadar kırılgan bulmuş.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Ayi-Eve-Donuyor-_175798.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-62042428025620908812014-09-18T02:17:00.004-07:002014-09-18T02:17:59.949-07:00Ali İle Ramazan<b>Ali İle Ramazan, Perihan Mağden</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Roman, 9786051417721, 159 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0vCsW6HrkTYTJHgMcpa4JRSly-CT9idk9M7nPgWBGTe8QR4k2haKWoKXQsSSZBNWV8xEVZqh5WhY1UZB7V-PmCfFOM-sehwTsu73rd87pVLfCopwVD9ApRyDIEuUOKFgIarnuMbJCt3go/s1600/Ali-ile-Ramazan_3705_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0vCsW6HrkTYTJHgMcpa4JRSly-CT9idk9M7nPgWBGTe8QR4k2haKWoKXQsSSZBNWV8xEVZqh5WhY1UZB7V-PmCfFOM-sehwTsu73rd87pVLfCopwVD9ApRyDIEuUOKFgIarnuMbJCt3go/s1600/Ali-ile-Ramazan_3705_1.jpg" height="640" width="436" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 64. ve 65. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ramazanın askerlik günleri büyük bir huzursuzluk, sıkıntı, manasızlık, tedirginlik yumağı şeklinde cereyan ediyor.<br />
Güzel çocuk olduğu için temel eğitimini tamamladığında İstanbul'da kalmasına karar veriliyor. Sarıyer Orduevi'nde garson olarak geçiriyor askerliğini Ramazan.<br />
Tamam, ballı bir askerlik onunkisi. Ama Ramazan şöyle ya da böyle hayatın ona ballı dilimlerini sunmasına o kadar alışkın ki, bunun nasıl bir talih olduğunu, denizin tam üstündeki o kocaman yerde garsonluğun bütün inceliklerini öğrendiği yetmiyormuş gibi, askerliğini ne biçim rahat ve konfor içinde yaptığını bile ayırt edemiyor.<br />
Memleketinin çocukları nasıl zorlu koşullarda bazen sakat kalmak, bazen köylerine cenazeleriyle dönmek pahasına ödüyorlar vatan borçlarını; şımarık oğlanın manyak kafasına bir türlü dank etmiyor.<br />
Niye askerlik yapmak zorunda olduğunu anlamıyor da anlamıyor Ramazan! Yetimhanede büyüdüğü, Devlet tarafından büyütüldüğü halde, bu vatana neden borcu olduğunu öldür Allah çıkartamıyor.<br />
"Ulan ne borcum olabilir ki bana hiçbi halt ama hiçbi halt vermemiş buralara? Vatana yani? Varsa da borcumuz ödedik Vatan Caddesi'nde iyi kötü."<br />
"Sus be Ramazan. Duyacak biri, başın belaya girecek sonra. Lafı öyle işte. Borcumuz olduğundan değil, gidip yapmamız gerekiyo, o kadar. Hem garsonluğu öğreniyorsun, daha ne ya?"<br />
Ali, Ramazanını izne çıkıp da kapıdan bacadan yetimhaneye damladıkça, teskin etmeye çalışıyor. Hem habire salladığı bu lafları yüzünden başı belaya girecek, hapse mapse atacaklar diye korkuyor, hem de sıra kendine geldiğinde tamamen ayrı düşecekler, haftalarca, aylarca birbirlerinin yüzünü göremeyecekler; onlara neler olacak diye.<br />
Ne borcu ödediğini, neye yaradığını (ona yaramadığı kesin) bilmeden geçirmek zorunda kaldığı askerlik günleri, Ramazan'ın içini kıstırıcılığıyla, sıkıcılığıyla, kuralcılığıyla, anlamsızlığıyla daralttıkça daraltıyor.<br />
Saçının onca kısa kesilmesi de sinirine gidiyor, giymek zorunda kaldığı düdük gibi beyaz ceketle siyah pantolondan oluşan askeri garson üniformasının tuhaflığı da.<br />
Her şey sinirine gidiyor ama sesini çıkartmaya hakkı yok. Çıkartsa ne yazar? Daha da çullanır üstüne Devlet. Daha da sıkar. Askerliği uzar.<br />
Devletin Ramazana dayattığı, dayadığı sürekli bu değil mi zaten?<br />
Ne kadar boktanım, azını, kötüsünü, acısını da sunsa Müdürbey'li yetimhane günlerindeki gibi, Ramazan'ın müteşek-kir olması icap ediyor Devlet Babasına. </div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/ali_ile_ramazan_3705.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-42380180302677418972014-09-17T23:42:00.000-07:002014-09-17T23:42:49.064-07:00Ölümün Süt Dişleri<b>Ölümün Süt Dişleri, Osman Şahin</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Kırmızı Kedi Yayınları</b>, Öykü, 9786055340810, 97 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqjXv7VqtYULd8deVP9RvKkVbo7K_ZhFMCxCWrilqJr52uJGVf1ezKnQySiOizPi_ajf7i979XmM0zKyCmLkhiMVHcZAxvT58djxfq9jqjlcsIIDtpRAVIQwrPLG_vvzgt9u3EYkwr80d5/s1600/oLuMuN-SuT-DisLERi_155563_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqjXv7VqtYULd8deVP9RvKkVbo7K_ZhFMCxCWrilqJr52uJGVf1ezKnQySiOizPi_ajf7i979XmM0zKyCmLkhiMVHcZAxvT58djxfq9jqjlcsIIDtpRAVIQwrPLG_vvzgt9u3EYkwr80d5/s1600/oLuMuN-SuT-DisLERi_155563_1.jpg" height="640" width="448" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 46. ve 47. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Oğlum deden hasta. Sen yarın gurbete gidiyorsun. Ölüm var kalım var. Üstün başın temizken git elini öp, hayır duasını alıver ihtiyarın," dedi.<br />
Evden çıktım. Hemen karşı evdeydi dedem. Girdim içeri. Köşede, izbe yer yatağında yatıyordu. Başucunda camı islenmiş lamba yanıyordu. Sakalları apak olmuş, gözaltları morarmış, halkalaşmıştı dedemin.<br />
"Dede, ben Osman. İmtihanı kazandım. Yarın gidiyorum. Ver elini öpeyim' dedim. Dedem; hangi imtihanı kazandığımı, nereye gideceğimi bile sormadı.<br />
Çıplak bacaklarının şişkinliğini göstererek:<br />
"Rahmetli babamla kardeşlerim de böyle şişerek ölmüşlerdi. Bu şişler bende de başladı. Ve ben bu şişler içinde öleceğim," dedi.<br />
Ne diyebilirdim. Öptüm elini. Döndüm eve. Kardeşlerim toplanmışlardı. Onca kardeşimin içinde babam, beni ilk kez yanı başına oturttu.<br />
"Ailemizden ilk defa bir devlet memuru çıkacak," dedi. Sonra bana döndü: "Oğlum, kanatlarının uzaması için uzaklara uçman gerekmiş. Sakın yolunu şaşırma! Bizlere layık ol! Yarın bugünden iyi olmalı ki, gelişme olabilsin. Çiftçi kısmı, harmanından kalkan buğdayı kendisi ölçmeli, kendisi kaldırmalı. Sen de ilerde kazancını başkalarına ölçtürme! Kendin ölç!" diyerek kısa bir yaşam dersi verdi.<br />
Bütün kardeşlerimin gözleri üzerimdeydi. Hayatımın dönüm noktalarından birini yaşıyordum. Evde görebildiğim, her şey kendi zaman çizgimin dışına düşmüş gibiydi. Adını ancak, "Diyarbekir bu mudur, elleri kınalı" türküsünde duyduğum Diyarbakır, Dicle Köy Enstitüsü'ne gidecektim, oralarda gece gündüz çalışarak geleceğim için, çoğalmaya, büyümeye çalışacaktım.<br />
Anam, ellerini renkli Türkmen kuşağının arasına sokmuştu.<br />
"Yoksuluz diye, açlıktan oklavayı yaladık diye küşüm çekme oğul," dedi. Bizim de geçmişimizde yola yoğurt serenlerimiz oldu. Küheylan atlara binenlerimizi oldu. İmtihanını kazandığın için devlet okutacak seni. Devletin eli büyüktür. Gittiğin yollar ak olsun. Yolundan çıkma sakın! Gölgesine bakıp da her insanı insandan sayma!" dedi.<br />
O ara babam, Nezir ağabeyime, tavan merteklerinin çivisine asılmış eski, çok eski bir davarcığı gösterdi: "Oğlum şu davarcığı indiriver yere," dedi. Nezir ağabeyim, tavandaki mertek çivisine asılı davarcığı indirdi. Üzerinin tozunu sildi. Uzattı babama. Babam davarağın ağzını ağır ağır açtı. Elini soktu, içinden, yumurtadan biraz büyükçe, üç yuvarlak, parlak taş çıkardı koydu ortaya. Taşlardan biri siyah, biri beyaz, üçüncüsü mavi çinko rengindeydi. Odada belirgin bir suskunluk vardı. Herkes davarcıktan çıkarılan üç taşa bakıyordu.<br />
Babam bana dönerek:<br />
"Oğlum ailemizin yadigârı şehit taşlarımız bunlar," dedi. Bu taşlar seferberlikte şehit düşen üç ağabeyimin, Nezir, İbrahim, Osman amcalarının andaçları, şehit taşlarıdır. Uç ağabeyimin kısacık hayatları oldu. Evlenemeden, çora-ço-cuğa kavuşamadan şehit düştüler. Sana adını verdiğimiz Osman ağabeyim, Lübnan Dürzü Harbi'nde, Süvari başçavuşu İbrahim ağabeyim, Sarıkamış'ta atıyla birlikte dondu, şehit kaldı. Nezir ağabeyim ise Kanal Harekâtında şehit düştü. Rahmetli anam Hatice, "Nezirim, İbrahimim, Osmanım," diye diye, bu taşlarla dizini göğsünü döve döve öldürdü.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/oLuMuN-SuT-DisLERi_155563.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-11498302236083868362014-09-17T04:41:00.001-07:002014-09-17T04:41:48.628-07:00İstanbulcunun Sandığı<b>İstanbulcunun Sandığı, İskender Pala</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |<b> Kapı Yayınları</b>, Roman, 9786055107765, 190 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGlwy4U97PzfpcXukXqGtMcYCQfj31mkJrjwxbcuJ_YcfdPBlpvQ5CXD33tOIuQvVGXZkL8p6Db5nyF6jbm2DdZMb8PB0U8LtcJx0GHaagaYFcPtNnii3LDEgmXUvkVtVq1lOzP8VX4yKX/s1600/Istanbulcunun-Sandigi_4137_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGlwy4U97PzfpcXukXqGtMcYCQfj31mkJrjwxbcuJ_YcfdPBlpvQ5CXD33tOIuQvVGXZkL8p6Db5nyF6jbm2DdZMb8PB0U8LtcJx0GHaagaYFcPtNnii3LDEgmXUvkVtVq1lOzP8VX4yKX/s1600/Istanbulcunun-Sandigi_4137_1.jpg" height="640" width="444" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br />
<i><b>İSTANBULCUNUN SANDIĞI AÇILIYOR!</b></i><br />
<br />
İstanbulcunun Sandığı… Şehri kuşatan bir dolu söz, yazı, alışkanlık, eşya, hatıra… Ve bütün bunların hikâyesi... <br />
<br />
<i>İSTANBULCUNUN SANDIĞI BİR ŞEHRİN RUHUNUN MİNYATÜR HÂLİ. </i><br />
<br />
İstanbulcu olmak için İstanbul'un kadîm sakini olmak şart değil, şehrin havasını bir kez solumak, hatta bir filmden, bir romandan, bir şiirden ona bakmak dahi o ruha bulaşmak için kâfi. <br />
İskender Pala, İstanbulcunun Sandığı'nda gizli duyguları harmanlıyor; bazen içleniyor, bazen neşeleniyor; kimi zaman sitemini açığa vurup kimi zaman hülyalanıyor. <br />
<br />
…Eğer şehri eğlencesiz bir film gibi uzaktan izliyorsa bir serçe, solgun günbatımlarının siluetine ağlamaktan yorulursa yolda ve dönemeden yuvaya düşüp ölürse yavrularına hasret; o zaman, işte o zaman sarsılır duvarları şehrin ve tekrar kurulmak üzere başlar yıkılmaya.<br />
…Zaman ki hem dost, hem düşman; hem mazlum, hem zalim. İstanbul ki hem vatan hem gurbet; hem bilge, hem âlim. Zaman, aktıkça kuduran nehir bazen ve bazen İstanbul, durdukça köpüren zehir... Nefrete dost ve tuzak sevdaya zaman; hayırda şer ve şerde hayır gizleyen İstanbul’um aman... <br />
<br />
İstanbulcunun Sandığı'nda İskender Pala zarif kalemiyle şehrin kalbine dokunuyor. </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/TCY-CMUY-CiY_4137.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-18419547017117320342014-09-17T02:49:00.001-07:002014-09-17T02:49:18.840-07:00İki Genç Kızın Romanı<b>İki Genç Kızın Romanı, Perihan Mağden</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Roman, 9786051417714, 272 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<i><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIPGZW33DKHKfxcaUY58Kaw2TDmqa-NEyHrcvhhh03Jt3-LMvBv88e9h21pnL4KgA9dD1n1iYSiHBU7awQmImntFRcNbW7am2Cio9HhDoEerRQKN2qY-KpFOxUUfQFTQhBG95FDCkavC5o/s1600/ikigenckizinromani+3D.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIPGZW33DKHKfxcaUY58Kaw2TDmqa-NEyHrcvhhh03Jt3-LMvBv88e9h21pnL4KgA9dD1n1iYSiHBU7awQmImntFRcNbW7am2Cio9HhDoEerRQKN2qY-KpFOxUUfQFTQhBG95FDCkavC5o/s1600/ikigenckizinromani+3D.png" height="640" width="640" /></a></b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 150. ve 151. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çıkıyorlar ordan. Daha asansörde, nerden atıldığı belirsiz bir ok gibi, bir sıkıntı saplanıyor yüreğine. 1 Ekim Pazartesi 1 Ekim Pazartesi. Tarihi tekrar ediyor kafasında habire.<br />
O günün tarihi önemli değil, hiç de. Kurs parasını geri almalarından itibaren, hiçbir şey de olmayacak zaten. Ama 1 Ekim Pazartesi, 1 Ekim Pazartesi diye çevirmeden kafasında edemiyor. Behiye.<br />
Belki de ne kadar az zaman geçtiğini hatırlatmak için kendine. Ne kadar az zamanda, ne kadar çok şey olduğunu hatırlatmak için. Şaşırmak için bu yoğunluğa. Şaşırtmak için kendini. Az Zaman. Azzz. Zaman azzzz.<br />
Bir nefes nefeslik kaplıyor içini. 1 Ekim Pazartesi yi topaç-lamamalıydı zihninde. İstemedi ki. Geldi girdi kendi kendine. Girdi ve sanki zararsız bir ŞEYmiş, zararsız bir tekrarmış gibi öyle döndü durdu sisteminde.<br />
içi sıkıştı Behiye'nin. îçini sıkıştırdı. Pırpır ediyor içi şimdi. Yetişmeliyim, yetiştirmeliyim, çabuk olmalıyız, ÇABUK. Neye?Nereye Behiye? Bunu sorarak çekidüzen vermeye çalışıyor içine. Handan cıvıl cıvıl yanında, konuşuyor. Dinlemiyor Handan'ı. Dinler gibi yapıyor ama. Cümlelerinin sonunda bir yerlerde, "Hıı," diyor, "öyle mi oldu?" Dinleyen insan lafları bulup ediyor. İçi öyle altüst ki şimdi, dinlemesine imkân yok Handan'ı. O an, orada, Handanla olmasına imkân yok.<br />
içi daralıyor, içi sıkışıyor. Dönüyor içi. Olduğu yerde sıkışmış bir pervane gibi. Hiçbir işe yaramayan. Sadece sıkıştıran bir pervane. Dönen habire. Faydası yok bu dönmelerin. Faydasız Pervane. Git içimden! Git! Bırak beni.<br />
Çiçek Pazarı'ndaki o şahane manavlardan birinden, yarım kilo çilek alıyor Handan. Çok kocaman çilekler; çok kırmızı, çok kokulu, çok güzeller. Hakiki olamayacak kadar güzeller. Fazla sert, fazla mükemmeller. Hormonlu çilekler. Hormon çilekleri. Sahte! Sahte Çilekler.<br />
SAHTE takılıyor bu defa zihnine. Gerçek mi yaşadıklarım Handanla? Hakiki mi o; peki ben hakiki miyim? Hakiki Behiye kim? Nerde hakiki Behiye; var mı öyle biri? Bir gün ortaya çıkabilecek mi; çıkacak mı peki?<br />
Handan bir çileği tutmuş sapından uzatıyor. "N'olur yesene, hiç olmazsa bi tane Behiye."<br />
Alıp ağzına atıyor çileği. Dönüp Handan'a bakıyor. HİÇ OLMAZSA Bİ TANE. Handan var artık hayatında. Niye içinin eskisi gibi olmasına izin veriyor ki? O var yanında. O artık başka bir Behiye. Handanlı Behiye. Neden unutuyor ki? Neden durulmuyor; neden rahat bırakmıyor ki içi Behiye'yi?<br />
"Gidip sana yeni bir hat alalım Handan."<br />
"Olur Behiyem."<br />
Yeni bir hazır kart hattı alıyorlar Handan'a: Yeni bir numara. Handan hiçbir huysuzluk yapmıyor Turkcell dükkânında. Öyle iyi huylu ki Handan, Behiye'nin içi eriyor.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Kitap/" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-19641045829840359842014-09-16T23:33:00.000-07:002014-09-16T23:33:46.303-07:00Hüzünler<b>Hüzünler, Danielle Steel </b>tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Novella Yayınları</b>, Roman, 9786053484509, 399 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh80DwdhTv5tCzJbZwyEwROyQyaw9BHhoe1uCzltuDQxi7wd-buHc3VR7kMju9hfmP9FinAGTP4UxkdwKcL-kmm5DfZLQKyEnoEsOd8ZWZS6AsKo9v0OCnr3YsuKKcV1RlgehVfNk1W4IP5/s1600/tmpimage_1408603883.8853_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh80DwdhTv5tCzJbZwyEwROyQyaw9BHhoe1uCzltuDQxi7wd-buHc3VR7kMju9hfmP9FinAGTP4UxkdwKcL-kmm5DfZLQKyEnoEsOd8ZWZS6AsKo9v0OCnr3YsuKKcV1RlgehVfNk1W4IP5/s1600/tmpimage_1408603883.8853_1.jpg" height="640" width="406" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 266. ve 267. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Brianna suratını iyiden iyiye asarak, "Tören sonrası partilere bile bizi davet ettiremedin," dedi.<br />
"Bunun için Tallie Jones gibi müşterilerime ricada bulunmak zorunda kalacaktım. Bunun için kimseye yük olmak istemedim. Ayrıca, şu an kadının bizi Akademi Ödülleri partisine davet ettirmekten çok daha ciddi sorunları var." Vanity Fair bu partiler arasında her sene en iyisini verirdi ama Vic-tor'un oraya da giriş izni yoktu.<br />
"Benim de öyle." Brianna yere ve yatağın üzerine yaydığı Vuitton bavullarına elindeki kıyafetleri öfkeyle fırlatıyordu. "Beni hiç önemsemeyen, maddi açıdan özgür olmamı istemeyen ve kariyerime dair verdiği hiçbir sözü tutmayan bir kocam var."<br />
Brianna yatağın üzerinde yığınla duran kürklerini bırakıp düzinelerce topuklu ayakkabıyı bavullarından birine tıkıştırırken Victor kederle, "Elimden gelen her şeyi yaptım," dedi. Brianna'nın bu eylemi artık sözlerden çok daha ciddi bir ifadeydi. Victor'un anladığı kadarıyla sona gelmişlerdi. Endişeli gözlerle, "Nereye gidiyorsun Brianna?" diye sordu. "Beverly Wilshire'da bir süit ayırttım." Victor bunu duyduğunda orada kalmanın masrafını ve otelin bulunduğu yeri düşünerek irkildi. Otel Rodeo Caddesi'nde Brigitte'in en sevdiği mağazaların tam karşısındaydı. Büyük ihtimalle bu sebeple oradan yer ayırtmıştı zaten. Nasılsa Victor'un cebinden çıkacak olan para onu ilgilendirmiyordu. Sonrasında Brianna dönüp Victor'a evlilik sonrası para meselesi ortaya çıktığından beri beklediği sözleri söyledi. Victor artık bu para meselesinin Brianna'nın avukatınca ileri sürüldüğünü sanmıyordu çünkü bu tam da Brianna'nın düşünce tarzına göre bir eylemdi.<br />
"Victor, senden boşanıyorum. Sandığım gibi bir adam değilmişsin." Victor bu sözlerin etkisini derinden hissetmesine rağmen şaşırmışa benzemiyordu. Onu artık yanında tutamayacağını biliyordu. Zaten aylardır hatta son iki yıldır onun masraflarına yetişemez duruma gelmişti. Şimdi tek merak ettiği şey Brianna'nın ne tür bir anlaşma isteyip, ne kadar nafaka talep edeceğiydi. Evlilik öncesinde imzalanan sözleşme de göz önüne alınacak olursa boşanma sonucunda cebinden bir servet çıkmış olacaktı. Brianna hayatına girmiş bir kasırgaydı. Victor Brianna toplanmaya devam ederken odadan sessizce çıkıp çalışma odasına gitti. Artık tek yapabileceği, Brianna'nın gidişine izin vermek ve sonrasında hayatına yeniden kaldığı yerden devam edebileceğini ummaktan ibaretti.<br />
Brianna tüm gece toparlandı, ertesi sabah Victor deri sandalyesinde uyandığında çoktan gitmişti. Bitmişti. Victor kendini bin yaşında ve uyuşmuş gibi hissediyordu. Brianna giderken arkasında ne bir not ne de mesaj bırakmıştı. Bıraktığı tek şey mali bir kriz ve dolaplar dolusu boş askılardı.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Uzun-Metrajli-Huzunler_178744.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-30071513853850158322014-09-15T23:25:00.004-07:002014-09-15T23:25:35.508-07:00Meleklerle Yaşamak<b>Meleklerle Yaşamak, Beki İkala Erikli</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Goa Yayınları</b>, Kişisel Gelişim, 9786054353323, 142 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiKMW6swM0WqYddrW2c-wr2pkhdcVFLCs4w3TEz8aTjbTlHOnS661sasfucZOjuPIUq5qyjAq5XTTc3YrqGVo55t8a18dh7MlYTj7G1VgkHr7kxx3QXCf8YzbmjBYZehL-BHTKcIYA6l_C/s1600/MELEKLERLE-YAsAMAK_103718_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiKMW6swM0WqYddrW2c-wr2pkhdcVFLCs4w3TEz8aTjbTlHOnS661sasfucZOjuPIUq5qyjAq5XTTc3YrqGVo55t8a18dh7MlYTj7G1VgkHr7kxx3QXCf8YzbmjBYZehL-BHTKcIYA6l_C/s1600/MELEKLERLE-YAsAMAK_103718_1.jpg" height="640" width="448" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 94. ve 95. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Başmelek Sandalfon ve Müziğin Büyüsü</i><br />
Sevgili Başmelek Sandalfon, benim belki de en az danıştığım başmelek. Aslında çok önemli bir rolü var: müziğin ve 'yerine gelen duaların' başmeleğidir Sandalfon. Şöyle diyor sevgili Başmelek Sandalfon:<br />
'Sevgili arkadaşlarım,<br />
Keşke bana daha sık seslemeniz, çünkü ben, siz her beni düşündüğünüzde sizi duyarım. Hep yardımınıza hazırım. Gününüzü, ruhunuzu, müziğin sihirli gücü ile aydınlatırım. Notaların iyileştirici gücünü fark edin. Çok azınız bunu yapıyor. Moraliniz bozuksa, kendinizi yalnız hissediyorsanız beni çağırın ve bırakın size iyi gelen müziği bulmanızı sağlayayım. Kendinizi o notalara bırakın. Bırakın ruhunuz dans etsin, dalıp gidin benim kanatlarımda... Bırakın sizi alıp götüreyim müzikle. Kalkın yerinizden, vücudunuzu müziğe bırakın. Bırakın dans etsin kaslarınız, bacaklarınız, kollarınız, sırtınız gevşesin. İyileşsin düşünceleriniz, güzelleşsin. Kendinizi meleklerin kollarına bırakın.<br />
Ve o an sevgili arkadaşlarım, kendinizi tamamıyla bizlere bırakabildiğiniz o an, dua edin. İngilizcedeki söz gibi, 'bırakın, Allah halletsin' (Let go, and let God). İşte o an, bizden hayallerinizi gerçekleştirmemizi isteyin. Bilin ki her dua duyulur. Bilin ki her istediğiniz yerine gelir. Bizden, Allah'tan istediğiniz her şey ama her şey. Siz bıraktığınız zaman. Sınır da sizsiniz, engel de. Yaratan da.<br />
Ne olur sevgili arkadaşlarım, bu sözlerimizi duyun. Bir daha okuyun bu satırları.<br />
<br />
<i>Siz bıraktığınız zaman... Sınır da sizsiniz, engel de. Yaratan da.</i><br />
'Bırakın, Allah halletsin' sevgili arkadaşlarım -bize bırakın, dualarınızı bize emanet edin ve yolumuzdan çekilin ki onları sizin için gerçekleştirelim.<br />
Ne olur, bu konuda durun ve biraz düşünün. Ne demek istiyoruz, tam olarak hangi konuda siz bize engel oluyorsunuz ve bunu nasıl bırakabilirsiniz? Bu konuda harcayacağınız on dakika, hayatınızdaki en önemli kapıları açabilir.<br />
Takıldığınız yerde bize danışın sevgili arkadaşlarım. Öyle çok imkânınız var ki bu alanda. Yıldızlar kadar çok kaynak var elinizde.<br />
Ve en büyük anahtar da sizde. Çevirin anahtarınızı sevgili arkadaşlarım, ve açılsın kapılar... Sonsuza kadar.<br />
Ve öyle de oldu.<br />
Başmelek Sandalfon.'<br />
Sözlerini bitirdikten sonra, "Unutma sevgili arkadaşım," dedi Başmelek Sandalfon, "bu söylediklerim senin için de geçerli." Ben de Sandalfon'u dinleyip hangi yolu kapalı tuttuğumu sordum. Ve aslında meleklerimin dualarıma karşılık benden atmamı istedikleri iki adımı henüz atmamış olduğumu hatırladım.<br />
Unutmayın, melekler dualarınıza karşılık bazen sizin bir şeyler yapmanızı isterler. Cesaret isteyen bir adım da olabilir bu: Birini aramak, birinden yardım istemek veya bir yerlerde konuşma yapmak gibi. Hele de ışık işçilerindenseniz yardım etmek çok kolay gelir size ama yardım istemeye gelince zorlanırsınız.<br />
Bir şeyler için dua ediyorsanız ve takılıp kaldıysanız o konu ile ilgili, kendinize şunu sorun: Hangi tavsiye veya içgüdüye, hangi içsel mesaja kulaklarımı tıkadım? Sonra da bir gayretle atın o adımı. Ondan sonrası, Başmelek Mikail'in sözleriyle, 'iplik söküğü gibi' gelecektir.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Meleklerle-Yasamak_103718.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-16556122069390131222014-09-15T04:24:00.002-07:002014-09-15T04:24:57.088-07:00Gözyaşlarıma Rağmen Baban<b>Gözyaşlarıma Rağmen Babam, Lily King</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Martı Kitabevi</b>, Roman, 9786053482543, 479 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLglx9IypiVlVjGrrsR6UyLbwELAcivncCd-R0-I_OjiOQbLQSXizoH9nVtGAa6hoXceznNXkIvCinH7Mx4hEYgDbqV-fr6Q1fwgK7H1Eahl5r-5-yYFNGutmNcky46e91RccCU_h5ihyV/s1600/Gozyaslarima-Ragmen-Babam_173690_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLglx9IypiVlVjGrrsR6UyLbwELAcivncCd-R0-I_OjiOQbLQSXizoH9nVtGAa6hoXceznNXkIvCinH7Mx4hEYgDbqV-fr6Q1fwgK7H1Eahl5r-5-yYFNGutmNcky46e91RccCU_h5ihyV/s1600/Gozyaslarima-Ragmen-Babam_173690_1.jpg" height="640" width="412" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 328. ve 329. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dikkatli olmazsam babam çoğu öğleden sonra beni kulübe götürüyordu; bu yüzden bazı alternatif faaliyetler bulmak zorundaydım. Ağustosun başında, babam cebine otuz \ gündür ayık fişini koyunca, kuzeye yarım saatlik araba yolculuğu yapıp, boyası dökülen yeşil parmakları ve birkaç bankı olan Hook Adası feribotuna bindik. Daha önce ikimiz de oraya gitmemiştik.<br />
Geminin kıç tarafında durduk. Babam denizi, ince beyaz dümen suyunu, yengeç sepetlerini, bir avuç balina avcısını, kıyı yakınlarına demir atmış yelkenlileri ve çığlık çığlığa denize dalan martıları izliyordu. Karadan uzaklaştıkça hava serinledi. Okyanus renk şeritleri biçiminde uzanıyordu; eflatun, tozlu mavi, kobalt ve lacivert. Babam baksa da bu güzellik hakkında yorum yapmadı. Belki de bu yaz ilk defa okyanus açıklarındaydı.<br />
"Annem bir yaz, bir adada ev kiralamıştı," dedi. "Bana onu hatırlattı."<br />
"Sen hep Boothbay'e giderdin sanıyordum."<br />
"O, Hayes ile evlendikten sonraydı. Onun Maine'de evi vardı."<br />
"Ada neresiydi?"<br />
"Emin değilim. Duck Adası'ydı sanırım ya da Buck. Daha beş-altı yaşlarındaydım."<br />
"Sadece sen ve annen mi?"<br />
"Ve Nora."<br />
Feribot birden sarsıldı, döndük. İşte kumsalları, kenar sınırları ve ortasında yükselen minicik tepesiyle ada oradaydı. Hiç ev yoktu. Sadece yaban hayat vardı. Feribot yanaştı. Ağustos sıcakları geri dönmüştü. Turistler sırt çantalarını takmış, zincirin açılmasını bekliyordu. Bodur bir adam, ince dal gibi eşi ve dağ bisikletli iki çocuktan oluşan bir ailenin önümüze geçmesine izin verdik. Bize gülümsediler. Benim babasıyla pikniğe giden bir kız olduğumu fark ettiklerini anlamıştım. Biraz gururlanarak kabardım. Ben de onlara gülümsedim.<br />
Bize feribot biletlerini satan kadın en iyi kumsalların adanın diğer tarafında olduğunu söylemişti. Bize bahsettiği ormanın içinden geçen patikada ilerledik. Karanlık ve serindi, yerler kumluydu.<br />
"Beyaz bir mendille bir oyun oynamıştık," dedi babam. "Çok yağmur yağmıştı. Şöminenin yanında küçük bir çıra kutusu vardı ve ben mendili hep oraya saklardım çünkü bu, annemi güldürürdü. Sanırım Kanada'daydık," dedi.<br />
Prens Edward Adası? Campobello? Fakat yere dair daha fazla soru yöneltmek istemiyordum. Sessizleştim. AA toplantısında, geçmişi hatırlatacak bir şey konuşup konuşmadıklarını merak ediyordum. Toplantıları hakkında soru sormazdım.<br />
"Nora hastalanmıştı, yatıyordu. Annem de benimle oyun oynamak zorunda kalmıştı."<br />
Ağaçların arasından, rüzgârın şekillendirdiği dik zirveleri olan, kesişen kum tepeciklerini görebiliyordum.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Gozyaslarima-Ragmen-Babam_173690.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-60560222647532572362014-09-14T23:22:00.000-07:002014-09-14T23:22:03.361-07:00Begüm Bir Devrimin Ruhu<b>Begüm Bir Devrimin Ruhu, Kenize Mourad </b>tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Roman, 9789752898752, 311 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwGELTPwoKqx12X3J1oL2h7jtxUCvxpUOBOdyfgG4PMuzLURERrXGnDHYySDS-uavKP6p_kxrxcr7K0Jttyidvi9-WDgLAsuttGGlfXxeRN2nbPPgEDS9kTJcFIrFMXOJ85hVTbymXjFk6/s1600/Begum-Bir-Devrimin-Ruhu_119691_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwGELTPwoKqx12X3J1oL2h7jtxUCvxpUOBOdyfgG4PMuzLURERrXGnDHYySDS-uavKP6p_kxrxcr7K0Jttyidvi9-WDgLAsuttGGlfXxeRN2nbPPgEDS9kTJcFIrFMXOJ85hVTbymXjFk6/s1600/Begum-Bir-Devrimin-Ruhu_119691_1.jpg" height="640" width="380" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<b><i>Kitabın 204. ve 205. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</i></b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İsyan yavaş yavaş ülkenin kuzeydoğusuna yayılıyordu. Hindistan'ın kalbi olan Maratha bölgesi ayaklanma hazırlığındaydı.<br />
1857 Ağustos'u boyunca, Kalküta'daki Genel Vali, subaylarıyla hiç haberleşemedi. Telgraf hatları kesikti ve Bihar bölgesindeki ayaklanma, habercilerin işini imkânsız hale getirmişti. Sömürge Valisi bu nedenle kararlarını körü körüne alıyordu.<br />
Hintliler ise rüzgârı arkalarına almışlardı. Fakat İngiliz takviyesi ile Bombay ve Madras ordularının İngilizlere sadık kalan birlikleri, ülkenin ortalarına doğru ilerlemeyi sürdürüyorlardı. Asiler artık ellerini çabuk tutmak zorundaydı. İngirizleri def etmenin tek yolu, isyanı ülkenin güneyine ve batısına yaymaktan geçmekteydi. Ama o bölgelerdeki prenslerin çoğu kararsızdı ve en büyükleri de İngilizlerin tarafındaydı.<br />
Özellikle de Bhopal'in kadın hükümdarı... Hazret Mahal'in bütün çabalarına ve kendi tebaasının ayaklanma isteğine rağmen, asilerin tarafına geçmeyi reddediyordu. Begüm İskender de, politik bir meselenin yükünü taşımaktan kaçınmak konusunda aynen annesi gibi gayet yetenekliydi, İngilizlerin başarısına yatırım yapmıştı.<br />
Dekkan Sultanlığı'nın en büyük eyaleti olan Haydarabad'ın da çoktan isyan saflarına katılması gerekirdi. Camilerde ayaklanma üzerine vaazlar veriliyordu. İşgalcilerin talihi bu bölgede yaver gitmişti, eyaletin nizamı bir süre önce ölmüştü, halbuki hayatta olsa birkaç yıl önce topraklarının büyük bir bölümüne ordunun masraflarını çıkarma bahanesiyle el koyan İngilizlerden intikam alma fırsatını asla kaçırmazdı. İsyan yayılmadan birkaç ay önce yerine geçen oğlu ise, bir İngiliz hayranı olan Başvezir Salar Cung'un etkisindeydi. Cung bölgedeki asilerin elebaşlarını tutuklamakla kalmamış, bir de İngilizlere teslim etmişti.<br />
General Nicholson komutasındaki üç bin kişilik takviye birliği 14 Ağustos'ta Delhi'ye varmıştı, yeni bir takviye beklerken de şehri kuşatma altına almıştı. Sömürge Valisi şehri yeniden ele geçirebilmesi için olabildiğince çok asker yollamıştı. Gerçekten de ayaklanma, Delhi'nin yeniden Büyük Hint-Türk İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmesiyle başlamıştı ve kuzeydoğudaki isyanın yazgısı da Delhi'ye bağlıydı. Pencap'ın ve ülkenin merkezinin kaderi de aynı şekilde; zira bu bölgeler ayaklanmamış bile olsalar İngilizler artık bu bölgeleri ellerinde tutmakta güçlük çekiyorlardı. Eğer iki yüz yıllık bir ihtişamın merkezi olan başkent yeniden harekete geçerse, ardından bütün eyaletler yabancıları def etmek için tek bir yumruk haline gelebilirdi.<br />
Gizemli, suskun ve devasa bir adam olan John Nicholson birkaç hafta İçinde efsaneleşmişti. Peşaver'den yola çıktığı mayıs ayından bu yana acımasızlığının ünü tüm ülkeye yayılmıştı, askerlerinin en uç zulümlerine bile müsaade ediyordu.<br />
Ama askerler arasında en acımasız olanlar Sihlerdi. Rehinelerini kazığa oturttukları anlatılıyor, şişe geçirdikleri çocukları ana babalarının gözü önünde kızarttıkları söyleniyordu. Gerçek ya da değil, üstleri hiçbir aşırılıklarına müdahale etmiyorlardı. Avrupalı kadın ve çocukların katledilmesinden beri, Hintlilere yok edilmesi gereken vahşi hayvan muamelesi ediliyordu.<br />
İngiliz askerleri için "intikam" artık İncil tarafından verilen bir hakti, savaş "iyi" ile "kötü"nün savaşıydı. İsyanın bastırılması da Haçlı Seferi haline gelmişti. Kanpur katliamından beri Londra ve Kalküta gazeteleri iyice zincirinden boşanmıştı:<br />
"Yıkılan her kilise için elli camiyi yok etmek gerekiyor. Öldürülen her Hıristiyan için bin asiyi İdam etmek gerekiyor," diye yazıyordu The Times.<br />
Charles Dickens bile işi, "Hindistan'da başkumandan olmak İsterdim," demeye kadar vardırıyor ve devam ediyordu: "Bu Doğulu ırkı dehşete sürükler ve Tanrı'nın emri üzere, bunca vahşet yapabilen soylarını dünyadan silmek için elimden ne geliyorsa yapacağımı ilan ederdim."</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Begum-Bir-Devrimin-Ruhu_119691.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-83529381546379991902014-09-13T03:12:00.000-07:002014-09-13T03:12:17.139-07:00Karanlık Düzen<b>Karanlık Düzen, Philippa Gregory</b> tarafından hazırlanılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Artemis Yayınları</b>, Roman, 9786051425306, 279 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXvzc3fyRAMzTHz7lIf2M4SBu-IGVL9WrUVcLg_IdoOa77N2oMgoI_x1032OxG7E2-dsFS0td5S9aygSwKh5febx24-QIcTzfaFN1aCRBiARKxVTm-pbBv4XEcmCYNrWpXunKdiowx9reg/s1600/tmpimage_1410437247.6624_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXvzc3fyRAMzTHz7lIf2M4SBu-IGVL9WrUVcLg_IdoOa77N2oMgoI_x1032OxG7E2-dsFS0td5S9aygSwKh5febx24-QIcTzfaFN1aCRBiARKxVTm-pbBv4XEcmCYNrWpXunKdiowx9reg/s1600/tmpimage_1410437247.6624_1.jpg" height="640" width="444" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 214. ve 215. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Luca yemekten sonra başladı kurtadamla ilgili soruşturmasına. İki kadın yatak odalarına çekildi, bu arada iki adam, yani Peder Peter ve Luca da kurtadamın köylerini zehirlediğini iddia eden şahitleri bir bir çağırdı.<br />
Bütün öğleden sonrası boyunca geceleri duydukları sesler, kilitli kapıların tokmaklarının nazikçe zorlanması, köyün oğlanlarının çayıra götürdüğü koyun sürülerinin verdiği kayıplar hakkında hikâyeler dinlediler. Oğlanlar, tek başına dolaşan kocaman bir kurttan bahsetti, kuzulardan biri ne zaman annesinden uzağa ayrılsa bu kurt ormandan çıkıp birini kapı-yormuş. Kurt bazen dört ayak üstünde koşuyor, bazen insan gibi ayakta geziyormuş. Herkes dehşet içindeymiş, kimse kuzularını yukarı çayıra götürmüyor, köye yakın kalmayı tercih ediyormuş. Altı yaşındaki çoban çocuklardan biri onlara ağabeyinin bir kurtadam tarafından yenildiğini anlattı.<br />
"Ne zaman oldu bu?" diye sordu Luca.<br />
"En az yedi yıl önceydi," diye cevap verdi çocuk. "Çünkü ben onu hiç tanımadım. Ben doğmadan bir yıl önce götürülmüş, annem o gün bugündür hâlâ onun yasını tutuyor."<br />
"Nasıl olmuş?" diye sordu Luca.<br />
"Bu köylülerde her türden hikâye var," dedi Peder Peter ona sessizce. "Bu çocuk onda dokuz ihtimal yalan söylüyor ya da ağabeyi iğrenç bir hastalıktan öldü, anlatmak istemiyorlar."<br />
"Annem kuzusunu arıyormuş ve ağabeyim de her zamanki gibi onun yanında yürüyormuş," dedi çocuk. "Bir saniyeliğine oturmuş, ağabeyim de kucağına oturmuş, bana öyle anlatıyor. Ağabeyim kollarında uyuyakalmış, annem de o kadar yorgun-muş ki, gözlerini kapatmış ve uyandığında ağabeyim yokmuş. Kucağından kalkıp etrafta dolaşıyordur sanmış annem, seslenmiş seslenmiş ama ağabeyimi bir daha asla bulamamış."<br />
"Tam bir saçmalık," diye yorum yaptı Peder Peter.<br />
"Peki niçin ağabeyini kurtadamın aldığını düşünmüş?" diye sordu Luca.<br />
"Nehrin etrafındaki ıslak zeminde kurtlara ait ayak izleri görmüş çünkü," dedi çocuk. "Oraya buraya koşmuş, seslenmiş, bağırmış, ağabeyimi bulamayınca koşa koşa eve gelmiş, babamı bulmuş, babam günlerce ormanda aramış, iz sürmüş ama köyün en iyi avcısı olsa da, o bile bulamamış. İşte o zaman anlamışlar bir kurtadamın ağabeyimi götürdüğünü. Onu alıp ortadan kaybolmuş, hep yaptıkları gibi."<br />
"Annenle görüşeceğim," diye karar verdi Luca. "Bana gelmesini söyler misin?"<br />
Çocuk tereddüt etti. "Gelmez," dedi. "Hâlâ ağabeyimin yasını tutuyor. Bu konuda konuşmayı sevmiyor. Konuşmak İstemez."<br />
Peder Peter, Luca'ya doğru eğildi ve sessizce konuştu. "Bunun gibi hikâyeleri kaç kere dinledim ben," dedi.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Karanlik-Duzen-_179304.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-89655855200528683042014-09-12T23:53:00.005-07:002014-09-12T23:53:42.107-07:00Acıların Kadını Bergen<b>Acıların Kadını Bergen, Yavuz Hakan Tok </b>tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Alfa Yayınları</b>, Belgesel Roman, 9786051069098, 416 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkeU64T5ODMrtreC5gOkcy3fBl09hhPn0GYeH82rc7-bH6ioMKiPE3Hmk7BB2LYT7MuROBt-XcfVHRf829YBZ_mbNWy4X5WeI9Rgy0yDqKgtCLUEdb6nfl3GFj89d98X4IyoyrPG1idzMG/s1600/tmpimage_1410534193.5762_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkeU64T5ODMrtreC5gOkcy3fBl09hhPn0GYeH82rc7-bH6ioMKiPE3Hmk7BB2LYT7MuROBt-XcfVHRf829YBZ_mbNWy4X5WeI9Rgy0yDqKgtCLUEdb6nfl3GFj89d98X4IyoyrPG1idzMG/s1600/tmpimage_1410534193.5762_1.jpg" height="640" width="440" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 294. ve 295. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
ŞUBAT 1986, İSTANBUL<br />
"Gördün mü ilanı?"<br />
Telefonun öbür ucundaki sesin kime ait olduğunu ayırt etmekte zorlandı bir an Bergen. Yaşar Bey hal hatır bile sormadan lafa dalmıştı. Nereden bilsindi annesinin Bergen;i uykusundan uyandırıp eline telefonu tutuşturduğunu?<br />
"Hangi ilanı Yaşar Abi?"<br />
"Gazetelere bakmadın mı?"<br />
"Yok abi..."<br />
"Hay Allah ya! Uyuyor muydun? Ben herkesi kendim gibi erken kalkıyor sanıyorum. Kusura bakma.''<br />
"Estağfurullah abi, olur mu öyle şey? İyi oldu uyandığım. Çok geç olmuş zaten'<br />
Elinde telefon, kablosunu çekiştire çekiştire salona doğru yürürken, bir yandan da koridorda asılı duvar saatine bakıyordu Bergen. Her gün bu saatlerde uyanıyordu aslında. Hava aydınlandığında kulüpten gelip yatağa girdiğinden, güne bu saatte başlamak onun için pek de geç sayılmazdı. Evi mis gibi kızarmış ekmek kokusu sarmıştı. Sabahat Hanım kızını uyandırdıktan sonra yarım kalan kahvaltı hazırlığı için mutfakta almıştı soluğu.<br />
"Eh, madem uyandın. Gazeteyi aç bak. Sonra ara beni."<br />
"Tamam abi, bakıyorum hemen."<br />
Bergen telefonu ortadaki sehpanın üzerine bırakıp, gazeteleri arandı. Sabahat Hanım elindeki tabaklarla girdi salondan içeri. Merakla bakıyordu.<br />
"Ne oldu? Niye aramış?"<br />
"İlan mı varmış gazetede ne? Anlamadım ki..."<br />
"Ayyy çok güzel Belgin! Tam sayfa, kocaman..."<br />
"Gördün mü sen?"<br />
"Aç da bak," dedi Sabahat Hanım, koltuğun üzerinde açık bırakılmış gazeteyi işaret ederek. Bergen heyecanla aldı gazeteyi eline.<br />
"Beni ikinci kez dünyaya getiren, tüm müziksever halkımızın beğenisini kazanan İnsan Severse adlı kasetimi gerçekleştiren Yaşar Plakçılığa, müzik direktörü Uğur Bey'e, tonmayster İhsan Bey'e ve emeği geçen müzisyen arkadaşlara, tüm plak ve kaset bayilerine en içlen teşekkürü borç bilir, candan sevgilerimi sunarım."<br />
Bergen tekrar tekrar okudu ilanda yazanları. Adı kocaman harflerle yazılmıştı ilanın başına. Altında da kaset kapağının resmi vardı.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Acilarin-Kadini-Bergen_179352.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-75758354152342150232014-09-12T05:08:00.000-07:002014-09-12T05:08:02.072-07:00İplikçi Kirli İşler Yumağı<b>İplikçi Kirli İşler Yumağı, Ergün Poyraz</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Tanyeri Kitap</b>, Siyaset İnceleme Araştırma, 9786054740024, 557 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbORcQjOszPM9mdheAHcwqIAZQdrBmSASzeo2q9nPPHRdUeXEvJ-YvvhuVSPrWHcpJXSougqi7fNSRW3u5e_YZ0hQaa3XqhVa2elvZJII92Yi7X1nfSwk5ZWNRgyz02KOnDHMNQtlK-Pwg/s1600/iplikci_162281_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbORcQjOszPM9mdheAHcwqIAZQdrBmSASzeo2q9nPPHRdUeXEvJ-YvvhuVSPrWHcpJXSougqi7fNSRW3u5e_YZ0hQaa3XqhVa2elvZJII92Yi7X1nfSwk5ZWNRgyz02KOnDHMNQtlK-Pwg/s1600/iplikci_162281_1.jpg" height="640" width="440" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 320. ve 321. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b> </b>Tehdidi yazdı kimse ilgilenmedi</i><br />
7.4.2008 tarihli Radikal Gazetesi, "Ahmet Hakan tehdidi yazdı kimse ilgilenmedi" başlığı altında şunları aktarıyordu:<br />
"Gazeteci Ahmet Hakan, Hürriyet Gazetesi'ndeki dünkü köşesinde açıkça tehdit edildiğini yazıp, görevlilere çağrıda bulundu.<br />
Hakan, kendisini tehdit ettiğini öne sürdüğü kişinin ilginç bağlantılarını da yazdı. Ancak yazı bir suç duyurusu niteliğinde olmasına rağmen hiçbir savcı aramadı.<br />
Avukat Kemalettin Gülen tarafından telefonla tehdit edildiğini ileri süren Hakan, bu sözleri köşesine taşıdı. Hakan'ın verdiği bilgiye göre, aynı zamanda Fetullah Gülen'in de yakın akrabası olan Kemalettin Gülen kendisini şöyle tehdit etti:<br />
Eğer Tayyip Erdoğan'ın başına bir şey gelirse ya da AKP kapatılırsa görürsün mantar tabancası mı patlar, yoksa başka bir şey mi patlar! Karşınızda Demokrat parti döneminin köylüleri yok... "<br />
İstanbul Barosu'na kayıtlı Gülen'in asker kaçağı olduğu, Danıştay saldırısının faili Alpaslan Aslan'ın mahkemeye verdiği İlk ifadesinde Gülen'in adını sıkça söylediği gibi birçok bilgiyi de köşesine taşıyan Hakan, Radikal'e de şu bilgileri verdi:<br />
31 Mart'ta 'Ey Tayyip Erdoğan gaza gelme' başlıklı yazı yazdım. O yazının son cümlesi, 'Menderes asıldığında mantar tabancası bile patlamamışa" diyerek, Erdoğan'ın son zamanlarda iktidar yanlılarının yüreklendirme gayretlerine karşı dikkatli olması gerektiğini yazmıştım. Yazı çıktığı gün Hürriyet'in santralinden "Baro'dan aranıyorsunuz" diyerek telefon bağladılar. Kibar konuşan adının Kemalettin Gülen olduğunu söyleyen avukat aradı. Karşımda kibar başlayan konuşma, giderek kabalaştı. 'Görürsün ne patlayacak' gibi tehditler savurmaya başladı.<br />
Uyardım birkaç kez dinlemedi. Kendini kaybetti ve ben de telefonu kapattım. İlk anda umursamadım, her zaman aldığımız tehditlerden sanarak üzerinde durmadım. Daha sonra santralden numarasını kontrol ettirdim. Baro başkanıyla konuştum.<br />
Gülen'in avukatı ile konuşup, köşede yazdığım bilgileri edindim.<br />
Hakan, tehdit sonrasında herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığını ve bulunmayacağını söyledi, Fakat yazdıklarının açık bir suç duyurusu niteliğini taşıdığını belirterek dün saat 16-00 itibarıyla kendisini bir savcının aramadığını belirtti.<br />
Köşesinde; "Bir gazeteciyi arayıp, görürsün mantar tabancası mı patlar yoksa başka bir şey mi?" diye tehdit etme cüretini gösterebilen adam, bence çok tehlikeli bîr adamdır..." yazan Ahmet Hakan, yetkililere çağrıda bulunarak, Gülen hakkında elindeki bilgi ve belgeleri ortaya koyacağını da söyledi.<br />
Ahmet Hakan, eğer suçlamalar doğru değilse Kemalettin Gülen ortaya çıksın ve arayan ben değildim desin diyerek çağrıda bulundu."<br />
<br />
<i>Ergenekonda bütün deliller Danıştay suikastine çıkıyormuş</i><br />
28 Şubat 2008 tarihli Zaman Gazetesi'nde dönemin Adalet Bakanı M. Ali Şahin'in; Ergenekon için savcılara teminat verdiği vurgulanıyor ve şu sözleri, söylediği aktarılıyordu:<br />
Sonuna kadar gidin, hiçbir mağduriyete uğramayacaksınız." 3 Mayıs 2008 tarihli Milliyet Gazetesi'nde, "Erdoğan; Erge-nekon'da bütün deliller Danıştay suikastına çıkıyor" başlığı ile Tayyip'in kamuoyunu yanıltma amaçlı masallarına şöyle yer veriliyordu:<br />
Ergenekon da bütün deliler ve kanıtlar, Danıştay suikastine çıkıyor. Bütün bilgileri gönderdik ama nedense yargı bu bağlantıyı kurmaktan kaçındı..."<br />
Tayyip'in kanıt ve delil dediği; Osman Yıldırım'ın uydurup uydurup yumurtladığı yalanlarıydı.<br />
<br />
<i>Osman Yıldırım ve Hatip Dicle</i><br />
Sabahattin Önkibar, Yeniçağ Gazetesi'ndeki köşesinden şöyle bir sual yöneltiyor:<br />
"Sahi makbul tanıklık nasıl olunur?"</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/iplikci_162281.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-23259734855648038862014-09-11T23:32:00.004-07:002014-09-11T23:32:58.081-07:00New York Seyir Defteri<b>New York Seyir Defteri, Buket Uzuner</b> tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da %30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Gezi, 9789752890312, 188 Sayfa, Temmuz/2007<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh55V5KL51UW6SeZYsDSks24O2w-Hdb7av5WRfXFVXEvIdg0FpudGJp5__Z45RVLyZYYdtqVq7ohbAyn-2_XsPlJGAbaAbb9gLB9SHlnUaDz2U8hy8fsODHxzwKpQ3uSGrlZMnJoVAPLTjG/s1600/26072512322168739.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh55V5KL51UW6SeZYsDSks24O2w-Hdb7av5WRfXFVXEvIdg0FpudGJp5__Z45RVLyZYYdtqVq7ohbAyn-2_XsPlJGAbaAbb9gLB9SHlnUaDz2U8hy8fsODHxzwKpQ3uSGrlZMnJoVAPLTjG/s1600/26072512322168739.jpg" height="640" width="448" /> </a><i><b><br />
Kitabın 98. ve 99.sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Avrupa'nın yüzyıllarca birbirleriyle savaşmış imparatorluklarının çocukları arasında eğitim, yönetim ve din bürokrasisinden şiddetle bunalan bazıları, yaşlı kıtadan kaçarak yepyeni bir sistem ve ülke yaratmak umuduyla Amerika'ya göç etmişlerdi. Yaşlılığı ve kültür birikimiyle övünülen ve kabul etsek-etmesek, etseler-etmeseler de bizim de bir yanıyla dahil olduğumuz Avrupa ve Balkanlardaki İmparatorlar ve İmparatoriçeler, ne pahasına olursa olsun güçleri elinde tutmak şehvetiyle din de dahil olmak üzere her türlü aracı kullanarak halklarına inanılmaz baskılar uyguladılar. Malum, bazıları uygulamaya halen devam etmekteler. Avrupa ve Balkanlar'ın tarih kitapları aslında bu nedenle çok kalındır.<br />
Amerika'yı her şeyin daha basit, herkesçe anlaşılır, herkesin belli bir eğitim ve hak sahibi olacağı yepyeni bir ülke olarak kurmak isteyenler, Avrupa'daki deneyimlerinden yararlanarak din baskısının, eğitimsizlik ve bürokratik engellerin sıradan insanları 'safdışı' bırakmadığı bir ülke düşlediler. Bu engeller arasında dil de vardı. Yazıldığı gibi okunan ve herkesin anlayabileceği bir Amerikan İngilizcesi yaratıp onu kullanmak da siyasi bir tercihti Amerikalılar için.<br />
Dil konusu çok önemli bir yaraya dokunuyor. Dil, bir topluluğu ulus yapan asıl iki öğenin biri. Bizim Osmanlı kökenimizi şiddetle reddettiğimiz yıllarda günlük kullanımdaki Osmanlıca sözcükleri tepkisel olarak tamamen tedavülden kaldırmamız gibi, bugün onlarca ulusa bölünen Balkan ülkeleri de benzer bir iş için dil akademileri kurup sözcük ayıklama işlemiyle bir de dil savaşına girişmiş durumdalar. Yüzyıllardır iç içe yaşayan bu uluslar, şimdi 500 kilometre ötedeki sınırın karşı ucundakile-rin anlayamayacağı bir dil yaratarak bağımsız olmanın tadını çıkartacaklarını düşünüyorlar. Bunun dili geliştireceğine inanıyorlar mı, yoksa haklı nedenlerle tamamen tepkiseller mi, sonunda yeniden keşfedeceğiz(!).<br />
Son yıllardaki Bosna ve Kosova savaşları nedeniyle Amerika'da sık sık kullanılan Balkanlılaşma kavramı, bir bütünü oluşturan parçalara dağılmak ve parçalanmak anlamına geliyor. Balkanlılaşma konusunda özellikle atalarının kökeni nedeniyle çok hassas olan bazı entelektüel Amerikalılar, Balkanlılaşma ve dil konusunda bugünlerde uzun uzun yazıp konuşuyorlar.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/_78324.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-32543663606906087652014-09-10T23:25:00.000-07:002014-09-10T23:25:04.557-07:00Yaz<b>Yaz, Kürşat Başar </b>tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Roman, 9786051417455, 328 Sayfa, Haziran/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjLEtCli8lI1iuqcZ87N0GS7lEiue43_12NB9Xe8-L7kATxnOGkECYUjvgEXT0kK9Vqa5pOxbdxTgnQT54TLiXU9pL-J87MDB8lAq5oF3F0QkHpCZIFT2ra_8rfDtokQks-PQOsRxhURRH/s1600/Yaz_177068_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjLEtCli8lI1iuqcZ87N0GS7lEiue43_12NB9Xe8-L7kATxnOGkECYUjvgEXT0kK9Vqa5pOxbdxTgnQT54TLiXU9pL-J87MDB8lAq5oF3F0QkHpCZIFT2ra_8rfDtokQks-PQOsRxhURRH/s1600/Yaz_177068_1.jpg" height="640" width="438" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 250. ve 251. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ama herşey öyle güzeldi ki, geçen zamanın içinde sonra ne olacağını düşünmek istemiyordum.<br />
Bir keresinde, "Bahçede oturalım," dedi. Oturduk. Sessizce ağlamaya başladı. Gözünden yaşlar öylece akıyordu. "Seni üzen ne?" diye sordum ama cevap vermeyeceğini biliyordum. Sonra dedi ki, "Herşeyi olan bir insanın yine de mutlu olamaması ne garip değil mi?"<br />
Yüzünü öptüm. Bana baktı, eliyle yüzümü okşadı, "Sen herkesten ne kadar başkasın," dedi, "dünya üzerinde böyle kalabilen bir başkası yoktur... Sen benim ruhuma iyi geliyorsun..."<br />
Bu durum, onun böylesine kendiliğinden davranması, aklına eseni yapması, beni de bu oyununa ortak etmesi huzurumu kaçırmış mıydı?<br />
Doğrusunu söylemek gerekirse, evet, kaçırmıştı. Ama o sıralar bunun fazla üstünde durmuyordum. Gizli notlar geliyor, bana yer ve zaman bildiriliyordu. Bazen yazıhaneden çıkınca akşamüstü deniz kıyısında yürüyor, bazen haftasonu uzaklara gidiyor, sandalla çıkıyor, bazen yalnızca bisikletle semtte dolaşıyorduk.<br />
Bu gizlilik, gelip giden pusulalar, gizemli notlar, herşeyin aramızda kalacağına dair ilk günden verilmiş sözler kendimi bir roman kahramanı gibi hissettiriyor ve bu oyun sanki çok gizli birşeyler yapıyor ve bunu bütün bir dünyadan saklamayı başarıyormuşuz gibi beni heyecanlandırıyordu.<br />
Bir yandan, babasıyla birlikte çalıştığım için onun buna kızacağını düşünüp bu gizliliğe ihtiyaç duyduğunu düşünüyordum. Bazen de annesi benden pek hoşlanmadığı için saklandığımızı...<br />
Galiba daha çok bu ikincisine inanmıştım. Ama çok gençtik ve o günlerde tanıdık birilerinin bile bizi böyle sarmaş dolaş, elele görmesi, hele öpüştüğümüzü duyması tam bir felaket olurdu.<br />
Bazen, yazıhaneye geldiğimde Firuz Beyin yüzü asıksa bile içimde bir tedirginlik olurdu.<br />
Kimi zaman, özellikle birkaç gün ortadan kaybolduğunda, yazıhaneye uğramadığında, notlar geciktiğinde ya da benim yazdığım birşeye cevap vermediğinde odada dolaşıp duruyor, kendi kendime garip şeyler kurmaya başlıyordum.<br />
Zaten yaz sonu İngiltere'ye okula gidecekti. Uzun zaman onu göremeyecektim. Belki de fazla üzerine gitmememin nedeni kendimi korumak, ona daha fazla kapılmamaktı. Ama eğer böyleyse bile bunu bilerek yapmıyordum.<br />
Belki de benimle yalnızca kendince eğlenceli bir oyun oynuyordu. Her ne kadar böyle, "Sen herkesten başkasın," dese de gerçekte benimle ilgili ne düşündüğünü hiç bilemezdim. Yalnızca beni değişik bulduğunu, benimle eğlendiğini, güldüğünü, yanımda rahat olduğunu biliyordum.<br />
Elbette bunları ona asla sormadım. Çünkü ona içten içe kızdığımda bile yanıma geldiği anda, aklımda canımı sıkan ne varsa uçup giderdi.<br />
O havai haliyle, dünyayı umursamaz yürüyüşüyle, rengârenk giysileriyle gelir, her zaman geç kalır, sanki yıllardır birlikteymisiz gibi ilgisiz birşeyler anlatmaya başlar ve herşey bir anda yoluna girerdi.<br />
Hem zaten insan sevdiğine, beni seviyor musun diye sorar mı?<br />
Kurgulardan, hayallerden ve yıllar süren koskoca bir yalnızlıktan oluşan hayatımda sabahları uyandığımda bir an nedenini bilemediğim bir mutluluk duyuyordum ve her sabah onun yüzü aklıma geliyordu.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Yaz_177068.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-40342594070616341842014-09-10T05:34:00.001-07:002014-09-10T05:34:26.209-07:00Aşk Üçgenlerinin Tipolojik Tarihi<b>Aşk Üçgenlerinin Tipolojik Tarihi, Alberto Mussa</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Everest Yayınları</b>, Roman, 9786051417677, 269 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMYz6xCovKRLToVeHGzZaoqOcAbkLg1bN70oYZAwdFA0bD7wRHvyjk1wc_vlxJzwE7j4GEKDZldNrid7sS0ZKixTVm3ilsI_HAb95oVLL5avR4iWhAojoGlc_7I5qNUC7VbkOjSLZW20jH/s1600/tmpimage_1410337640.7868_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMYz6xCovKRLToVeHGzZaoqOcAbkLg1bN70oYZAwdFA0bD7wRHvyjk1wc_vlxJzwE7j4GEKDZldNrid7sS0ZKixTVm3ilsI_HAb95oVLL5avR4iWhAojoGlc_7I5qNUC7VbkOjSLZW20jH/s1600/tmpimage_1410337640.7868_1.jpg" height="640" width="440" /></a><br />
<i><b>Kitabın 100. ve 101. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Keşişler, aradaki mesafeye ve viranelere götüren kullanılmaz yollara rağmen, köylülerin sevgisini kazanmışlardı. Köylere dilenmeye değil, hekim, zanaatkar, hatta sıradan bir katırcı olarak hizmet etmek için gidiyorlardı. Böylece sapkınlık yayılıyordu. Ta ki 990 yılının güzel bir gününde," Kusursuzlar "dan biri olan Keşiş Vasil, elli yaşında kısır bir kadını tedavi edene kadar.<br />
Bu mucizeden sonra Negolu'da Bogomil sapkınlığa bürünen temiz insanların sayısı arttı. Her geçen gün daha da fanatikleşen Yaşlı Ion, müminleri de kendisi kadar "kusursuz" olmaya teşvik etmeye, hatta bunu buyurmaya kalkıştı. Tutulması imkânsız oruçlar emretti, kendi kendini kırbaçlamayı teşvik etti ve aşağılayıcı günahların herkesin önünde itiraf edilmesini dayattı.<br />
Bu histeri ortamında, Petru adlı bir köylü, Vasil'in köye geldiğini görünce koşup ayaklarına kapandı:<br />
"Vasil Kardeş, gelip görün: Biz de sizin gibiyiz."<br />
Petru, kendisinin ve karısı Rahil'in "Kusursuzlar"la aynı kısıtlamalara uydukları ve sonuç olarak bu statüyü talep edebilecekleri iddiasındaydı, Vasil ona cinsel yasağı hatırlattı. Petru keşişi elinden tuttu ve kulübeye soktu.<br />
Şaşkınlık içindeki Vasil, Petru'nun karısını, uzun saçları çözülmüş, bir ikonun önünde diz çökmüş gördü.<br />
"Karşımda hep böyle duruyor ve ben ona dokunmuyorum."<br />
Yatak olarak kullanılan saman yığınının yanında ağzına kadar dolu şarap tulumları asılıydı. Bu da artık alkol kullanmadıklarının kanıtıydı. Vasil, Rahil'in ayağa kalktığını ve Petru'nun karşısında soyunduğunu, Petru'nun ise ilgisiz kalıp, en ufak bir heyecan göstermediğini gördü.<br />
Ancak, Rahil ile Petru'nun "Kusursuzlar" arasına kabulü çok tartışmalı geçti ve sonunda bir karara varılamadı. Asıl itiraz, tanık olmadığından, kulübenin mahremiyetinde olup bitenin bilinemeyeceği yönündeydi. "Kusursuzlar"ın en genci olan Zaharia daha katı bir tutumdan yanaydı:<br />
"Kişi ancak iblisin yanında yatarsa kusursuz olur."<br />
Burada bu öyküye ara verip, Negolu Manastırı cemaatini ve onları bölen tartışmanın niteliğini daha iyi tanımlamak gerekir. On iki keşişin dördü "Kusursuz"du: Kıdem sırasıyla, Yaşlı Ion, Mihail, Vasil ve Zaharia. Bütün müminlerin kusursuz olmaya çalışması gerektiğini, yoksa günah işleyeceklerini ileri süren Ion'un doktrini yalnızca Vasil'in ve komündeki iki keşişin desteğini almıştı. Dolayısıyla Yaşlı Ion un tavrına sekiz keşiş itiraz ediyordu.<br />
Sık sık ağız dalaşı yaşanıyordu. Özellikle de (hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olan, öğrenim görmesi için Konstantinopolis'e gönderilmiş, eğitimli ve yetenekli) Vasil ile (panayır güreşçiliği yapmış, azgın ve inanılmaz güçlü) Zaharia arasında.<br />
Sağanak yağmurun yağdığı çok soğuk bir gece, kale zindanı olarak kullanılmış bir yeraltı hücresinde tartışırlarken, Vasil Mihail'i iki parça ekmek aldığı için azarladı. Zaharia ani bir hareketle sepeti bir taş yığınına fırlattı.<br />
"Benim çukur açmama yardım etti, bütün gün toprak taşıdı. Öyleyse, kimse yemesin."<br />
Aşağılanan Mihail sofrayı terk ederken Yaşlı Ion da bir mistisizm nöbeti içinde müjde veriyordu:<br />
"Kardeşlerim, gün gelecek artık madde olmaktan çıkıp ışık olacağız!"<br />
O sırada bir şimşek eski zindanın yıkık dökük merdivenini aydınlattı. Bütün vücudu kan içinde bir adam, duvara tutunarak basamaklara yığılmıştı. Bu adam Mihail değildi.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Ask-Ucgenlerinin-Tipolojik-Tarihi_179279.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-246531240902740082014-09-10T01:16:00.003-07:002014-09-10T01:16:42.393-07:00Türkiye'de Ordu Ve Siyaset<b>Türkiye'de Ordu Ve Siyaset, William Hale</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Alfa yayınları</b>, Tarih, 9786051068602, 411 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKNT_xACIM7_2UVPxZtABdr86HznwNV0OA0O3IstMmDRg38IkZL5TVkUH6NPIAg0loEWpXKf-nrYELAw8is2FApoT74oeMypANphrLcvoEBbxPTAsk681TidFyOrqUlAUSdjZXRQmciX42/s1600/tmpimage_1410245864.237_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKNT_xACIM7_2UVPxZtABdr86HznwNV0OA0O3IstMmDRg38IkZL5TVkUH6NPIAg0loEWpXKf-nrYELAw8is2FApoT74oeMypANphrLcvoEBbxPTAsk681TidFyOrqUlAUSdjZXRQmciX42/s1600/tmpimage_1410245864.237_1.jpg" height="640" width="410" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 228. ve 229. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.</b></i></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>12 MART REJİMİ, 1971-1973</b><br />
Mart 1971'de Türk Silahlı Kuvvetleri seçilmiş bir hükümeti devirmesinden 11 yıl sonra ikinci kez müdahalede bulundu. Ne var ki, eylemleri bu kez 1960'takinden çok daha az kararlıydı. Doğrudan yönetimi devralmak yerine ordu komutanları Cumhurbaşkanı Sunay'a ve Meclis ve Senato Başkanlarına sundukları bir muhtıra verdiler. Muhtıra 12 Mart 1971 günü saat 13: OO'te Türkiye radyolarında yayınlandı. Şöyle diyordu:<br />
<b>(1) </b> Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.<br />
<b>(2) </b>Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut. anarşik durumu giderecek ve Anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.<br />
<b>(3) </b>Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya almaya kararlıdır.<br />
Bilgilerinize...<br />
Muhtıranın radyodan yayınlanmasından sonra Başbakan Demirel, kabineyi olağanüstü toplantıya çağırdı. Öğleden sonra saat 5:00'te, "muhtırayla Anayasa ve hukuk devleti anlayışını bağdaştırmak mümkün değildir" deyip protestoda bulunduğu istifa mektubunu Cumhurbaşkanı'na gönderdi. Yine de, açıkça bu yeni ve belirsiz evrede siyasi durumunu düzeltebileceğini umarak fırtınadan önce sinmeyi kararlaştırdı.<br />
<br />
<i>MUHTIRANIN ARKA PLANI</i><br />
Olaydan 18 yıl sonra 12 Mart ordu müdahalesinin kesin nedenleri önemli ölçüde hâlâ karanlıkta ve tartışmalıdır. Gazeteci Nazlı Ilıcak'ın belirttiği gibi:<br />
Türkiye'de Cumhuriyet döneminde üç askeri müdahale gördük. Bunlardan 12 Mart, muhakkak ki en karışık ve içinden çıkılması en güç olanıydı. Çünkü, 12 Martta çeşitli cuntalar, iççe bazen de birbirinden ayrı müstakil gruplar olarak çalışmıştı.<br />
Ilıcak'ın açıklaması öykünün önemli bir bölümünü ima yollu anlatır. Sorunu daha geniş ele aldığımızda, 12 Mart muhtırası için üç öğenin bir araya geldiği söylenebilir. Birincisi, Demirel'in iktidarını yitirdiğine ve hükümetin bozulan kamu düzeninin ve siyasi terörizmdeki artışın üstesinden gelemeyeceğine üst düzey komutanların inanmasıydı.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Turkiye-de-Ordu-ve-Siyaset_179237.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4410617320019760011.post-86850267829451412222014-09-09T23:26:00.002-07:002014-09-09T23:26:26.180-07:00Eon<b>Eon, Alisson Goodman</b> tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | <b>Artemis Yayınları</b>, Roman, 9786051425290, 557 Sayfa, Eylül/2014<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwpvgDweT-ZRu2Jaw5vhWhcbKDM64YrdZjFwTqr-ewjeAX_pXZRtX1S8gxcn26aXRzfM6jmUFLZNJ2VOF80u-uZk1zwCpHHzjyL81luE0l4igLa3b6Yf4bCNPTJhGAH-_MfULSQRq-2UZx/s1600/tmpimage_1410178896.8055_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwpvgDweT-ZRu2Jaw5vhWhcbKDM64YrdZjFwTqr-ewjeAX_pXZRtX1S8gxcn26aXRzfM6jmUFLZNJ2VOF80u-uZk1zwCpHHzjyL81luE0l4igLa3b6Yf4bCNPTJhGAH-_MfULSQRq-2UZx/s1600/tmpimage_1410178896.8055_1.jpg" height="640" width="410" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><b>Kitabın 316. ve 317. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.<br />
</b></i></div>
<div style="text-align: justify;">
ZEHİR.<br />
Biliyordum. İmparator da biliyordu. Dokuz resmi yas günü boyunca ben defin işlemleriyle uğraşırken, arkamdan duyduğum fısıltılara bakılırsa, bütün saray biliyordu. Lord Tyron bir araştırma başlattı ama hiçbir kanıt ya da en ufak bir ipucu yoktu. Yani efendimin resmi ölüm sebebi, dragon ustası lanetiydi: Hua'nın kuruyup çekilmesi. Bütün bunların arkasında kimin olduğundan şüphem yoktu ama Lord Ido, benim canımı neden bağışlamıştı? Aklıma gelen tek sebep vardı. Hayattayken ve savunmasızken, ölüyken olduğundan daha fazla işe yarardım.<br />
Efendimin, mezarını hazırlayacak, mumlarını yakacak ve ruhlar âlemine geçmesini kolaylaştırmak için dua edip ilahiler söyleyen adamların parasını ödeyecek bir ailesi yoktu. Yani resmi olarak yasını ben tutuyordum. Leydi Dela, bir lordun cenaze töreninde yapılması gerekenleri sabırla anlatıp beni nazikçe sorumluluklarımı yerine getirmem için yönlendirdi. Bütün bunlar olurken Ryko yanımızda gözcülük yapıyordu ve metanetli duruşu, bana farklı bir güç veriyordu.<br />
İlk iki gün, küçük kırmızı paketlerde yas parası getiren mevki sahiplerinin ve daha alt mevkilerdeki saray mensuplarının aralıksız devam eden taziyelerini kabul ettim. Başsağlığı dileklerini kabul edip ikram edilen çayları içerken, zihnime sürekli olarak takılan bir soruyla uğraşıyordum: Efendim olmadan hayatta kalmayı nasıl başaracaktım? Benim olduğu kadar, Lord Ido'nun da yaratıcısı oydu.<br />
Taziyelerin arasında ya sunağımda dua ediyordum ya da oymalı büyük yatağıma uzanıp hissiz bir şekilde, kitaba ve anlamını çözemediğim yazılara bakıyordum. Efendimle birlikte, kitabın sırlarını öğrenme şansımı da kaybetmiştim. Kitabı ona göstermeliydim. Dragonumun isminden de bahsetmeliydim. Ona söylemem gereken bir sürü şey vardı.<br />
Arada bir Rilla elinde bir tepsi yemekle ya da çayla gelip tatlı sesiyle, yiyip içmem için ısrar ediyordu. Artık gayrires-mi olarak imparator tarafından emrimize verilmiş, bizden önce yemeklerimizin tadına bakan bir hizmetçimiz vardı ama ben hâlâ korkuyordum. Her sabah boğazıma takılan çayı içip yemekleri yemek, bütün cesaretimi yok ediyordu. Güneş tozuna hiç dokunmamıştım. Kesesinde öylece duruyordu. Üçüncü günün sabahında -defin hazırlıklarının olduğu gün- Rilla, Leydi Dela'nın geldiğini haber verdi.</div>
Bu kitabı <a href="http://www.kitapgalerisi.com/Eon-_179225.html" style="color: ##06F; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 18px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">KitapGalerisi</a>'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://www.kitapgalerisi.com/" style="color: #434444; font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none;" target="_blank" title="kitap">kitap</a>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/04868269702888568214noreply@blogger.com0