Kitabın 196. ve 197. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Kürt olgusu özellikle 'Kürt siyasal hareketinin' gündemde öne çıkmasıyla birlikte üzerinde en çok fikir yürütülen konuların başında geldi. Bu anlamda 'Kürt realitesi'ni anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan çevrelerde bu konuda farklı çalışmalara imza atıldı. 'Kürt Tarihi'ni kaba hatlarıyla da olsa ortaya koyma gayretindeki bu çalışmada farklı çevrelerin bu minval üzere yaptıkları çalışmalara, raporlara göz atmak zorunluluğu var. Bu bölümde Kürt Hareketi'ni 1890'lardan günümüze kadar irdeleme gayretindeki bir sunuma göz atacağız.
1890-1923 UZLAŞMA DÖNEMİ: Ben Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürtlerle ilişkilerinde şöyle bir dönemselleş-tirme yapıyorum: Birinci dönemi 1890-1923 arasındaki 35-40 yıllık zaman olarak alıyorum ve bu döneme "Uzlaşma Dönemi" diyorum. (Esas olarak 1830'larda Tanzimat reformlarıyla beraber Osmanlı-Kürt ilişkilerinin bozulması ve 1890'lara kadar süren bir çatışmalı dönem söz konusu ama konumuz olmadığı için bu dönemi atlıyoruz)
Türk-Kürt ilişkilerinin belli bir uzlaşma üzerine inşa edildiği bir dönem bu. Peki, Kürtler ve Türkler niye uzlaşırlar 1890-1923 yılları arasında? Bu konuda kırılma noktası 93 Harbi, yani 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'dır. Bu savaş Osmanlı tarihinde trav-matik bir kırılmaya yol açar: Savaşın ardından Osmanlı Devleti Balkan topraklarının %80'ini kaybeder. Bulgaristan'ı, Sırbistan'ı, Romanya'yı, Karadağ'ı...
Daha da önemlisi, bu savaştan sonra hemen hemen hepsi gayrimüslim olan beş milyonluk bir nüfusu kaybeder. Dolayısıyla topraklarının neredeyse yarısı Balkanlar'da olan bir devletken, birden bire topraklarının %90'ı Küçük Asya'da olan bir devlete dönüşür; nüfusunun neredeyse %60'ı Müslüman, %40'ı gayrimüslimken bu oran%80'e %20'lik bir orana geriler. Hal böyle olunca, Osmanlı Devleti 93 Harbi sonrasında kendisini demografik ve coğrafi olarak yeniden tanımlamak zorunda kalır.
Bu kırılmanın bir başka önemli noktası da şu: Osmanlı Devleti Balkanlar'da olan şeyin Anadolu'da da olacağını düşünür. Ne olmuştu Balkanlarda? Balkan ulusları önce esasında bir tür özerklik talebi olan- ıslahat isteğiyle ayaklanmışlardı. Osmanlı Devleti bu ıslahatları önce kabul etmemiş, sonra Düvel-i Muazzama'nın; yani İngiltere, Fransa ve Rusya'nın baskısıyla kabul etmişti.
Böylelikle bu devletler bağımsızlıklarına kavuşmuşlardı. Aynı şeyin Anadolu'da da yaşanacağını düşünen Osmanlı Devleti, "Burası benim son kalem. Burası da giderse Osmanlı diye bir şey kalmaz." der. Ne yapacaklar Anadolu'da? Önce ıslahat yapılmasını isteyecekler, sonra da bağımsızlık talebinde bulunacaklar. Anadolu'da bunu kim yapabilir? Ermeniler. Zaten 93 Harbi sonrasında imzalanan Berlin Antlaşması'nda şöyle bir madde var: 'En kısa zamanda Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahat yapılacaktır.' Tabii ki Osmanlı Devleti bu anlaşmayı imzalamasına rağmen ıslahat yapmaz. Bir süre sonra da unutulur. Islahat derken Ermeniler Lübnan'daki uygulamaya benzer bir şey kastederler: Bir bölgeye özerklik verilir ve o bölgede Hıristiyanlar çoğunlukta olduğu için Hıristiyan vali atanır.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.1890-1923 UZLAŞMA DÖNEMİ: Ben Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürtlerle ilişkilerinde şöyle bir dönemselleş-tirme yapıyorum: Birinci dönemi 1890-1923 arasındaki 35-40 yıllık zaman olarak alıyorum ve bu döneme "Uzlaşma Dönemi" diyorum. (Esas olarak 1830'larda Tanzimat reformlarıyla beraber Osmanlı-Kürt ilişkilerinin bozulması ve 1890'lara kadar süren bir çatışmalı dönem söz konusu ama konumuz olmadığı için bu dönemi atlıyoruz)
Türk-Kürt ilişkilerinin belli bir uzlaşma üzerine inşa edildiği bir dönem bu. Peki, Kürtler ve Türkler niye uzlaşırlar 1890-1923 yılları arasında? Bu konuda kırılma noktası 93 Harbi, yani 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'dır. Bu savaş Osmanlı tarihinde trav-matik bir kırılmaya yol açar: Savaşın ardından Osmanlı Devleti Balkan topraklarının %80'ini kaybeder. Bulgaristan'ı, Sırbistan'ı, Romanya'yı, Karadağ'ı...
Daha da önemlisi, bu savaştan sonra hemen hemen hepsi gayrimüslim olan beş milyonluk bir nüfusu kaybeder. Dolayısıyla topraklarının neredeyse yarısı Balkanlar'da olan bir devletken, birden bire topraklarının %90'ı Küçük Asya'da olan bir devlete dönüşür; nüfusunun neredeyse %60'ı Müslüman, %40'ı gayrimüslimken bu oran%80'e %20'lik bir orana geriler. Hal böyle olunca, Osmanlı Devleti 93 Harbi sonrasında kendisini demografik ve coğrafi olarak yeniden tanımlamak zorunda kalır.
Bu kırılmanın bir başka önemli noktası da şu: Osmanlı Devleti Balkanlar'da olan şeyin Anadolu'da da olacağını düşünür. Ne olmuştu Balkanlarda? Balkan ulusları önce esasında bir tür özerklik talebi olan- ıslahat isteğiyle ayaklanmışlardı. Osmanlı Devleti bu ıslahatları önce kabul etmemiş, sonra Düvel-i Muazzama'nın; yani İngiltere, Fransa ve Rusya'nın baskısıyla kabul etmişti.
Böylelikle bu devletler bağımsızlıklarına kavuşmuşlardı. Aynı şeyin Anadolu'da da yaşanacağını düşünen Osmanlı Devleti, "Burası benim son kalem. Burası da giderse Osmanlı diye bir şey kalmaz." der. Ne yapacaklar Anadolu'da? Önce ıslahat yapılmasını isteyecekler, sonra da bağımsızlık talebinde bulunacaklar. Anadolu'da bunu kim yapabilir? Ermeniler. Zaten 93 Harbi sonrasında imzalanan Berlin Antlaşması'nda şöyle bir madde var: 'En kısa zamanda Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahat yapılacaktır.' Tabii ki Osmanlı Devleti bu anlaşmayı imzalamasına rağmen ıslahat yapmaz. Bir süre sonra da unutulur. Islahat derken Ermeniler Lübnan'daki uygulamaya benzer bir şey kastederler: Bir bölgeye özerklik verilir ve o bölgede Hıristiyanlar çoğunlukta olduğu için Hıristiyan vali atanır.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder