1 Nisan 2014 Salı

Mavi Kasaba

Mavi Kasaba, Gökhan Örtmen tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Minval Yayınları, Roman, 9786055075101, 200 Sayfa, Mart/2014
Kitabın 116. ve 117. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
"Öyledirler."
Ali ile Yakup'un kendilerine doğru yöneldiğini gören ekip, ayağa kalkarak, ondan yaşça hayli büyük olmalarına rağmen "Ooo, Ali abimiz gelmiş," deyip sağ ellerini göğüslerinin üstüne getirerek genç adamı selamladı. Patronu yanında olduğundan bu aşırı ilgiden biraz utanıp kızararak, "Saygılar bizden," dedi Ali. Garson "buyrun," diyerek yer gösterdi.
"Yok, oturmayacağız. Bizim kabak tatlısı bulmamız gerek, Yusuf Bey'in hanımı hamile de, cam çekmiş. Bulunur mu sizde?"
"Maalesef abi, ama siz iki dakika oturun, ben diğer mekânlara sorayım, buluruz mutlaka."
Soran gözlerle Yakup'un yüzüne baktı Ali.
"Oturalım bari," dedi Yakup. Şarkının devamını dinlemek istiyordu zaten. "Bize ve tüm müzisyen arkadaşlara rakı getir, biz de beklerken bir tek atalım," dedi garsona.
"Sağol abi. Ne çalalım?" diye sordu, kanunu kucağında olan ve grubun en yaşlısı olan adam.
"Devam edin aynı şarkıya. Güzeldi," dedi Yakup, "Ben yalnızım..."
Gelen rakı kadehini Ali'ye doğru kaldırdı.
"İçelim."
Kendini bir sürü duygunun girdabı içinde hissediyordu Yakup. Her saniyesi değişken bir ruh dünyasındaydı. Tam olarak ne hissettiğim sorsalar söyleyecek çok şeyi vardı da, tek bir şey söylemesini isteseler tek kelimelik bir karşılık bulamazdı yaşadıklarına. Yine de her zamankinden daha çok yaşamın içinde hissediyordu kendini. Buraya geldiği andan beri, İstanbul'daki miskin hali gitmiş, bir
Ali ile Yakup'un kendilerine doğru yöneldiğini gören ekip, ayağa kalkarak, ondan yaşça hayli büyük olmalarına rağmen "Ooo, Ali abimiz gelmiş," deyip sağ ellerini göğüslerinin üstüne getirerek genç adamı selamladı. Patronu yanında olduğundan bu aşırı ilgiden biraz utanıp kızararak, "Saygılar bizden," dedi Ali. Garson "buyrun," diyerek yer gösterdi.
"Yok, oturmayacağız. Bizim kabak tatlısı bulmamız gerek, Yusuf Bey'in hanımı hamile de, cam çekmiş. Bulunur mu sizde?"
"Maalesef abi, ama siz iki dakika oturun, ben diğer mekânlara sorayım, buluruz mutlaka."
Soran gözlerle Yakup'un yüzüne baktı Ali.
"Oturalım bari," dedi Yakup. Şarkının devamını dinlemek istiyordu zaten. "Bize ve tüm müzisyen arkadaşlara rakı getir, biz de beklerken bir tek atalım," dedi garsona.
"Sağol abi. Ne çalalım?" diye sordu, kanunu kucağında olan ve grubun en yaşlısı olan adam.
"Devam edin aynı şarkıya. Güzeldi," dedi Yakup, "Ben yalnızım..."
Gelen rakı kadehini Ali'ye doğru kaldırdı.
"İçelim."
Kendini bir sürü duygunun girdabı içinde hissediyordu Yakup. Her saniyesi değişken bir ruh dünyasındaydı. Tam olarak ne hissettiğim sorsalar söyleyecek çok şeyi vardı da, tek bir şey söylemesini isteseler tek kelimelik bir karşılık bulamazdı yaşadıklarına. Yine de her zamankinden daha çok yaşamın içinde hissediyordu kendini. Buraya geldiği andan beri, İstanbul'daki miskin hali gitmiş, bir
canlılık, bir kıpırtı dolmuştu içine. Bunun sebebi herhalde bir amaç uğruna mücadele etmekti. Çok uzun zamandır kaybettiği bir şeydi bu his. Şu iki günde yaşadıklarını ona önceden söyleseler, tüm bunları bünyesinin kaldıramayacağını düşünürdü, fakat esas yorucu olan şey, kendisine ait olmayan ve anlamlandıramadığı bir hayatı yaşamak, hatta daha da ötesi sırtında taşımak zorunda kalmaktı.
Şu an kendini hiç yorgun hissetmiyordu. Sanki başka bir insanın gözlerinden bakıyordu etrafa ve gördüğü her şey bir başka güzel görünüyordu ona. Sahilden esen rüzgar çakırkeyif bir hovardalıkla tenini okşuyor, denizden taşıdığı iyot ve masalardan yayılan anason kokularını kaynaştırıp ağzındaki rakının buruk tadını âdeta lokum gibi tatlı bir hale getiriyordu. Yaşamasını bilene hayat güzeldi.
Kadehlerinin boşalmasına yakın garson elindeki paketle yanlarına geldi.
"Bulduk abi," dedi Ali gülerek. "Oğlan geliyor galiba. Ye tatlıyı, getir atlıyı derler ya."
"Öyle dedi," Yakup da gülümseyerek. "Çok teşekkür ederim Ali, sen olmasan aklıma gelmezdi buraya gelmek."
Ezan sesiyle uyanmışlardı sabah. Cami nerdeyse bitişikti evlerine. Genç bir müezzindi ezam okuyan. Bu kadar yakından duymayı özlemişti. İstanbul'daki evin tam karşısında Rum Ortodoks kilisesi vardı. Yaşadığı yerlere bir adım uzaklıkta ibadethanelerin bulunması garip bir tesadüftü.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder