26 Şubat 2013 Salı

Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü

# Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü #

1- Yemekler

Bir salı öğleden sonra olmuştu ilk kez; Hollywood yakınlarındaki düzlüklerde, okyanustan doğuya hafif bir meltemin estiği ve çiçek saksılarındaki yeni ekilmiş hercai menekşelerin kara benekli taçyapraklarını hareketlendirdiği sıcak bir bahar günüydü.

Annem evdeydi ve bana pasta yapıyordu. Kaldırımdan eve doğru geliyordum ki, daha çalmama kalmadan kapıyı açtı.

Kapıdan dışarı doğru eğilerek, Bir deneme yapmaya ne dersin? diye sordu. Hoş geldin niyetine beni kendine çekerek sarıldı, en sevdiğim önlüğüne, ikişerli kırmızı kiraz desenleri işlenen eprimiş pamuklu önlüğe beni sıkı sıkıya bastırdı.

Malzemeleri mutfak tezgâhına çıkarmıştı bile: bir paket un, bir paket şeker, fayanstaki oluklara yuvarlanmış iki kahverengi yumurta. Kenarlarından yumuşamaya başlayan sarı bir tereyağı kütlesi. Sığ bir cam kapta limon kabuğu. Malzemelere sırayla baktım. Bu hafta dokuzuncu doğum günüm vardı ve okulda hiç hoşlanmadığım elyazısı dersiyle, oyun sahasında sayı yapıp yapmamanın ağız kavgasıyla geçen uzun bir günün ardından güneş ışığının dolduğu mutfak ve annemin sevecen bakışları beni açık kollarla karşılıyordu. Esmerşeker kristallerinin olduğu mumlu kese kağıdına bir parmak daldırıp, Evet, mımm, evet, diye mırıldandım.

Annem bir saat kadar süreceğini söyleyince ben imla kitapçığımı çıkardım. Muşamba amerikan servisin üstüne kalem ve kağıtları yayarak, Yardım edebilir miyim? diye sordum.

Annem unla kabartma tozunu karıştırarak, I-ıh, dedi.

                                            

Doğum günüm martta; ve o yıl, Sunset Caddesi'nin topu topu birkaç blok güneyindeki dar sokaklı mahallemizde daha da parlak, canlı ve berrak bir bahar haftasına denk gelmişti. Komşumuzun öndeki bahçe kapısına tırmanan ve akşamları açan yasemin, günbatımında baş döndüren kokusunu yayıyor, evlerin kahverengiye büründüğü kuzeyde de tepeler tatlı tatlı ufka doğru yuvarlanıyordu. Yakında yaz saati uygulamasına geçilecekti ve daha dokuzuma gelmeden bile doğum günümü yazın ilk belirtileriyle, açık pencereli derslikler ve daha hafif giysilerle, birkaç ay içinde ev ödevlerinin kalmayacağıyla ilişkilendiriyordum. Baharda saçlarımın rengi açılır, kumraldan sarıya çalar, neredeyse annemin atkuyruğu gibi bir renge bürünürdü. Mahallenin bahçelerinde afrikazambakları, robotumsu uzun yeşil gövdelerinden sürgün verir, morlu mavili açardı.

Annem yumurtaları çırpıyordu; unu eliyordu. Birinde çikolatalı krema, diğerinde de gökkuşağı renklerinde minik süs şekerleri olan iki kâseyi bir yana ayırmıştı.

Böyle bir pasta hazırlığı, sıradan bir öğle sonrası etkinliği değildi; annem hiç de öyle sık yapmazdı bunları, ama ellerini kullanmasını gerektiren her şeyden fazlasıyla hoşlanırdı ve bu pasta da onun son dönemlerdeki türlü ve uzun deneyler dizisinin sadece bir örneğiydi. Son altı ayda üstüne titrediği bir çilekten sarmaşık bir bitki çıkarmış, dantelle peçete yapmış ve bir gayret tufanına tutularak, bir inşaat ustasının yardımıyla ağabeyimin yatak odasına doğrudan bahçeye açılan meşe bir kapı yerleştirmişti. Bir yazıhanede yönetici olarak çalışıyor, ama fotokopi makinelerini, iş ayakkabılarını, bilgisayarları sevmiyordu ve babam Hukuk Fakültesi için aldığı öğrenim kredisinin son taksitini de ödeyince ona, biraz işten uzaklaşmak ve ellerini kullanmayı daha iyi öğrenmek istediğini söyledi. Kalçasını onunkine yaslayarak holde ona, Ellerim hiçbir konuda hiç ders almadı, dedi.

----

Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü, Aimee Bender, Çev. Suat Ertüzün, Roman, Şubat 2013, Can Yayınları.

Bu alıntı tanıtım amacıyla yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder