24 Nisan 2013 Çarşamba

"Henry Bauchau, Çevre Yolu" Okuma parçası...

Henry Bauchau'dan Çevre Yolu; Metis Edebiyat'ta daha önce dört kitabına yer verilen yazarın tüm yapıtlarında görülen o bıçak sırtındaki dehşet dengesi içinde hayatın canlılığına; metanetli bir yazardan ölüme ve yaşama, ümide ve direnişe, güce ve tutkuya dair yalın ve dokunaklı bir roman. Nefes almanın ihtişamına, inadına bir övgü.

                                            

Metroyla Aubervilliers Kalesi istasyonuna doğru giderken –oradan Bobigny otobüsüne bineceğim–, çocukluğumdaki haliyle ailemi düşünüyorum. Aile, benim de tanık olduğum o uzak yıllar; hastanede sohbet ettiğimizde Paule en çok bunlara ilgi duyuyor. Kocasının ve küçük oğlunun, çoğu zaman farkında olmadan, son derece kuvvetli bir şekilde ait oldukları, kendisinin de evlilik yoluyla birleştiği bu sülalenin köklerine, iç içe geçmiş bağlarına, yaşama tarzlarına.

Kanser tedavisi yüzünden Paule'ün saçları döküldü. Peruğu yerinde dursun diye uğraştığını gördükçe, kel olduğunu fark edince ne kadar acı çekmiştir kim bilir diye düşünüyorum sık sık. Stéphane yaşasaydı, 1944'te Naziler onun canına kıymasalardı, kel kalır mıydı? Ben onu hep yirmi yedi yaşındaki haliyle hatırlayacağım, zamanın eli hafızamda ona hiç değmemiş olacak. Benimle beraber Paule'ün odasına giriyor sanki, masmavi gözleri, sarı saçları, uzun boyu, varla yok arası tebessümüyle. Utangaç değil de sakıngan. Bir eylem adamı.

Onu Temmuz 1940'ta tanıdım, savaşın yıkıntılarını kaldırmak üzere kurulan şantiyelerden birinde. Mesleği, maden ocaklarında kuyu açıcılıktı ama şantiye işlerinden de iyi anlıyordu. Çok geçmeden bizimkini o yönetti. Şantiyelerimiz birleştirilince, Meuse Nehri havzasında şantiye şefleri yetiştirmek üzere 1941'de açılan bir eğitim kampının başına geçti.

Ne zaman boş vakit bulsa, nehrin kenarında yer yer yükselen kayalara tırmanmaya giderdi; savaştan beri Alpler veya öbür dağlar ona geçit vermez olmuştu çünkü. Onun mükemmel bir dağcı olduğunu ve hayatının tutkusunun dağlar, kayalar, buzullar olduğunu öğrendim.

Bir gün, kendisiyle birlikte tırmanmamı teklif etti. Küçük bir trene binip pek çok tırmanış hattının olduğu bir kayalığın yakınına kadar gidiyoruz. Halkalar halinde örülmüş bir ip çıkarıyor çantasından ve boynuna asıyor. Kayaların eteğine kadar yürüyoruz, ip gerdanlığıyla hem mütevazı hem kurumlu görünüyor. Tırmanış için bir tecrübe edinme, bir çıraklık dönemi şart ve bunu onunla yapmak daha ilk andan hoşuma gidiyor. Bu tırmanış hattını hatırlıyorum, beni tırmandırdığı ilk kaya duvarı buydu. Müthiş etkilenmiş haldeyim zira oldum olası başım dönerdi. İpi nasıl kullanacağım ve birkaç pitona bağladığı karabinaların içinden ipi nasıl geçirmek gerektiği dışında pek bir açıklama yapmıyor. Gerisi için, "Benim yaptığımı yap," diyor. Ayağını ya da elini koymak için ihtiyaç duyduğu yüzeyin küçüklüğüne şaşarak onu seyrediyorum. Ben hayatta yapamam gibime geliyor, elimi bırakacağım, kayacağım, gene de onun tutunduğu yere tutunmayı iyi kötü becerip onun çıktığı yere kendimi çekmeyi başarıyorum. Biraz tehlikeli bir geçitte kayanın etrafından dolanmak gerekiyor, bunu yaparken de tek ayak üstünde dengeni koruyor, öbür ayağınla, boşluğu yoklayıp, kendini üzerine çekeceğin bir taraça arıyorsun. İnsan mecburen aşağıya bakıyor. Çok yüksekte değiliz, boşluk hissinin beni huzursuz etmesine yetecek kadar yüksekteyiz gene de. Etrafımdaki her şey dönmeye başlıyor hafiften, tutunma noktasının üstünde titreyen ayağımı çekmem gerek ama öbür ayağımı koyacağım tutunma noktasını bulmayı beceremiyorum. Ayağım kayıp düşeceğim, diye geçiriyorum aklımdan. O esnada, bana dönük olan bakışını görüyorum, emniyetimi daha iyi sağlamak için ipi biraz gererken gayet sakin bir sesle, "Sol bacağını biraz kaldır, tutunma noktasını bulacaksın. Sonra hiç duraksamadan sağ kolunu yukarıya doğru uzat, kendini üstüne çekeceğin küçük bir taraça var," dediğini duyuyorum. Bu ânın nihai karar ânı olduğunu hissediyorum, bir tırmanışçı olma yürekliliğini ya göstereceğim ya göstermeyeceğim ve ben var gücümle tırmanışçı olmayı istiyorum. Engeli geçiyorum, yanına ulaşıyorum. Sonraları, sık sık bu geçide tırmandım ve gözüme niye o kadar zor görünmüştü acaba diye düşündüm. Tırmanışa yeni başlayan birini oraya her götürdüğümde, ilk seferde benim yaşadığım sorunların aynısını yaşadığını gördüm ve tıpkı Stéphane'ın yaptığı gibi ona güven telkin etmeye çalıştım.

----

Henry Bauchau, Çevre Yolu, Çev. Sosi Dolanoğlu, 216 sayfa, Edebiyat / Roman, Nisan 2013, Metis Yayınları.

Bu alıntı tanıtım amacıyla yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder