# Saul Bellow - Humboldt'un Armağanı | Okuma parçası #
10 Haziran 2013, Saul Bellow'un 98. doğum günüydü. Amerika'da verilen Ulusal Kitap Ödülü'nü üç kez kazanan, Pulitzer Ödülü'ne layık görülen ve elbette Nobel Edebiyat Ödülü'yle başarısı taçlandırılan Saul Bellow, hâlâ birçok okur tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Humboldt'un Armağanı kitabından tadımlık bir bölüm sunuyoruz...


Von Humboldt Fleisher'ın baladları 1930'larda yayımlandığında olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Humboldt herkesin beklediği adamdı. Hele Orta Batı'da yaşayan ben, sabırsızlıkla bekliyordum. Bir öncüydü, yeni bir kuşağın ilk örneğiydi; yakışıklı, sarışın, iri yapılı, ciddi, zeki ve bilgiliydi. Bütün iyi vasıfları kendinde toplamıştı. Tüm gazeteler kitabından söz ediyordu. Fotoğrafı Time'ın kapağında aşağılanmadan, Newsweek'in kapağında övgülerle yer aldı. Soytarı Baladları'nı hevesle okudum. Wisconsin Üniversitesi'nde öğrenciydim, gece gündüz edebiyattan başka şey düşünmüyordum. Humboldt bana yeni yollar gösteriyordu. Kendimden geçmiştim, şanslı oluşuna, yeteneğine, ününe gıpta ediyordum. Mayısta onu görmek, mümkünse yakınında olmak için doğuya gittim. Scranton yolundan Greyhound otobüsüyle yolculuk yaklaşık elli saat sürdü. Dert etmedim. Ağaçlar sürgün veriyordu. Beethoven'in Pastorale'i gibiydi. Yeşilliğin üstüme yağdığını hissediyordum. Manhattan'da da işler iyi gitti. Haftada üç dolara bir oda tuttum, işe girdim, kapı kapı dolaşıp Fuller Süpürgeleri satmaya başladım. Her şey beni müthiş heyecanlandırıyordu. Humboldt'a uzun bir hayran mektubu yazmıştım, edebiyat konuşmak ve düşüncelerimizi paylaşmak için beni Greenwich Village'a davet etti. Bedford Caddesi'nde, Chumley'e yakın oturuyordu. Önce sadece kahve ikram etti, sonra aynı bardağa cin doldurdu. Bana, "Yakışıklı adamsın, Charlie," dedi. "Biraz sinsi olmayasın? Saçların erken dökülecek sanırım. Ve o iri, duygulu, güzel gözler. Fakat kesinlikle edebiyatı seviyorsun, önemli olan da bu. Duyarlısın." Bu kelimeyi o yaygınlaştırdı. Duyarlılık sonraları çok tutuldu. Humboldt çok nazikti. Beni Village'daki insanlarla tanıştırdı ve eleştirisini yapmam için kitaplar verdi. Onu hep sevdim.
Humboldt'un yıldızının parladığı dönem on yıl kadar sürdü. Kırklarının sonuna doğru ışıltısı sönmeye başladı. Ellilerinin başlarında ben ünlü oldum, hatta elime yığınla para geçti. Ah, para, para! Humboldt parayı bana karşı koz olarak kullandı. Hayatının son yıllarında, konuşamayacak kadar bunalımda değilse ya da bir akıl hastanesine tıkılmadıysa, New York'ta sağda solda benim hakkımda, "milyon dolarlarım" hakkında acı laflar etti. "Charles Citrine, mesela. Madison, Wisconsin'den geldi, kağımı çaldı. Şimdi bir milyon doları var. Hangi yazar ya da entelektüel bu kadar kazanabilir - Keynes mi? Pekâlâ. Keynes, dünya çapında bir şahsiyet. Ekonomide bir dâhi, Bloomsbury'nin prensi," dedi Humboldt. "Bir Rus balerinle evli. Parası olacka elbette. Peki, Citrine bu zenginliği hak edecek ne yapmış? Bir zamanlar yakın arkadaşımdı." Humboldt doğru söylüyordu. "Ama o adamda bir sapıklık var. Parayı kaptıktan sonra neden kendini taşraya attı? Chicago'da işi ne? Kendini ele vermekten korkuyor."
Yeterince ayık olduğunda dehasını beni alt etmek için kullandı. Bu konuda epey başarılı oldu.
Oysa ben parayı düşünmüyordum. Tanrım, hayır, sadece iyi şeyler yapmak istiyordum. İyi bir şey yapmak için can atıyordum. İyiye olan tutkum eskilere - hayatın sırça derinliklerine gömüldüğüm, boyalı peçelerin, Maya'nın, sonsuzluğun beyaz ışıltısını kirleten alacalı billur kubbelerin alabildiğine farkında biri olarak, anlamsızlığın ürpertisini iliklerimde duyarak, şevkle ve heyecanla, umarsızca, el yordamıyla bir anlatım aradığım, varoluşuma ilk kez kendime özgü bir anlam yüklediğim günlere uzanır. Böyle şeylere deli gibi takmıştım. Aslında o da bunu biliyordu, ama sonlara doğru bana olan sevgisi azalmaya başladı. Hastaydı, incinmişti, beni rahat bırakmamakta kararlıydı. Boyalı peçelerle büyük servetler arasındaki çelişki dilinden düşmüyordu. Ama benim kazandığım paralar kendini üreten türdendi. Kendine özgü, karanlık ve komik nedenlerle kapitalizm üretiyordu onları. Dünya üretiyordu. Dün The Wall Street Journal'da zenginliğin melankolisi üzerine bir satır gözüme çarptı; "İnsanoğlunun beş bin yıllık kayıtlı tarihinde bu kadar çok zenginin bir arada olduğu bir dönem yaşanmadı." Beş bin yıllık kıtlıkla oluşmuş zihinler, çarpık zihinlerdir. Kalp böyle bir değişime dayanamaz. Kabul etmekte zorlanır.
---
Saul Bellow - Humboldt'un Armağanı | İletişim Yayınları, Roman, Çeviren Osman Yener, 528 sayfa.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder