23 Temmuz 2013 Salı

Benim Adım Kırmızı

Benim Adım Kırmızı

Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk | Yapı Kredi Yayınları, Roman, 552 sayfa, Temmuz 2013, 9789750825927.

Benim Adım Kırmızı, yazar Orhan Pamuk'un çıkar çıkmaz kült olan bir yapıtı. Yazarın "En renkli ve iyimser romanım" dediği Benim Adım Kırmızı, IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü'nü kazanan ilk ve tek Türk romanı oldu aynı zamanda.

Benim Adım Kırmızı, eski resim sanatımız, Doğu ve Batı'nın dünyayı görme biçimleri, aşk ve ölüm hakkında unutulmaz bir tarihi roman olan bu çağdaş klasiği, ilk yayımlanışından 15 yıl sonra, yazarın sonsözü ve kapsamlı bir sanat-tarih kronolojisiyle birlikte Yapı Kredi Yayınları tekrar yayımladı.

Benim Adım Kırmızı, hem Orhan Pamuk'un en çok dile çevrilen ve en çok hayranlık duyulan eseri hem de modern edebiyat tarihimizin dünyada en çok okunan kitabı.


Benim Adım Kırmızı bölümü, sayfa 230.

Şehname şairi Firdevsi, Gazne'ye gelip Şah Mahmut'un sarayının şairlerince taşralı diye küçümsendikten sonra, ilk üç mısraı çok zor bir kafiyeyle biten bir dörtlüğün kimsenin tamamlayamadığı son mısraını söyleyiverdiğinde ben orada, Firdevsi'nin kaftanının üzerindeydim. Şehname'nin efsane kahramanı Rüstem, kayıp atının peşinden uzak ülkelere gittiğinde sadağının üzerinde, efsane devi harika kılıcıyla ikiye böldüğünde akan kanların içinde, misafir kaldığı şahın güzel kızıyla geceyi sevişerek geçirdiğinde yorganın kıvrımları arasındaydım. Her yerdeydim ve her yerdeyim. Tur, kardeşi İreç'in kafasını kalleşçe keserken, rüyalar kadar güzel efsane ordular bozkırda birbirlerine girerken ve İskender'in başına güneş geçtiği için güzel burnundan hiç durmadan akan kanı ışıl ışıl ışıldarken, ben oradaydım. Haftanın her bir günü, ayrı renk bir kubbenin altında, ayrı bir iklimden gelen harika bir güzelle geceyi geçirip onun anlattığı hikâyeyi dinleyen Sasani Şahı Behram Gür'ün salı günü ziyaret ettiği ve resminden âşık olduğu güzelin elbisesinde ve Şirin'in, resmine bakarak âşık olduğu Hüsrev'in tacından kaftanına bütün kıyafetindeydim. Kaleleri kuşatan orduların bayraklarında, ziyafet sofralarının örtülerinde, padişahların ayaklarını öpen elçilerin kadife kaftanlarında, çocukların hikâyelerine bayıldığı kılıcın resmedildiği yerdeydim.


Hindistan ve Buhara'dan gelen tok kâğıtların üzerine güzel gözlü çırakların, usta nakkaşların bakışları altında narin fırçalarla sürülüp, Uşak halılarını, duvar işlemelerini, boynu bükük güzel kadınların pencere aralığından sokağı seyrederken giydikleri gömlekleri, dövüşe tutuşan horozların ibiklerini, efsane ülkelerin efsane meyveleriyle narlarını, Şeytan'ın ağzını, çerçevelerin içindeki ince çizgiyi, çadırların kıvrım kıvrım işlemelerini, nakkaşın kendi keyfi için yaptığı, çıplak gözle ancak görülür çiçekleri, şekerden yapılmış kuş heykellerinin vişneden gözlerini, çobanların çoraplarını, efsanelerden çıkma şafakları ve binlerce, on binlerce savaşçının, şahın, âşığın cesedini ve yaralarını gösterdim. Kanın çiçekler gibi açtığı savaş meclislerine, güzel oğlanlar ve şairler kırda şarap içip müzik dinlerken en usta şairin kaftanına, meleklerin kanatlarına, kadınların dudaklarına, ölülerin yaraları ve kanlar içindeki kesik kafalarına sürülmeyi severim.

Duyuyorum sorduğunuzu: Nedir bir renk olmak?

Renk gözün dokunuşu, sağırların müziği, karanlıkta bir kelimedir. On binlerce yıldır kitaptan kitaba, eşyadan eşyaya rüzgârın uğultusu gibi ruhların konuştuklarını dinlediğim için benim dokunuşumun meleklerin dokunuşuna benzediğini söyleyeyim. Bir yanım burada gözlerinize sesleniyor; o benim ağır yanım. Bir yanım havada bakışlarınızla kanatlanıyor; o benim hafif yanım.

Kırmızı olmaktan ne de mutluyum! İçim yanıyor; kuvvetliyim; fark edildiğimi biliyorum; bana karşı koyamadığınızı da.

---

Bu alıntı tanıtım amaçlı yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

KitapGalerisi Facebook / KitapGalerisi Twitter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder