6 Kasım 2013 Çarşamba

Sinemaya Gidiyoruz

Sinemaya Gidiyoruz, Syd Field tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Alfa Yayınları, Sinema, 9786051068008, 340 Sayfa, Kasım/2013


Kitabın 11.12. ve 13.sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Giriş
"Görevim... sizin işitmenizi, hissetmenizi ve her şeyin ötesinde görmenizi sağlamak. Hepsi bu ve bu her şey demek."
-JOSEPH CONRAD
Hayatımın çoğunu, elimde patlamış mısır, karanlık bir sinema salonunda, dev ekrana yansıtılan ışık nehrinden süzülen görüntülere esrik bir hayranlıkla bakarak geçirmişim gibi geliyor.
Film endüstrisiyle çevrili olan Hollywood'da büyüyen çocuklardan biriyim; eniştem Sol, 20th Century Fox'taki Kamera Departmanı'nın başındaydı, kapı komşumuz oyuncu menajerliği yapıyordu, benim ve ağabeyim için Rüzgâr Gibi Geçti'de küçük birer rol bulduğu söylenir. O zaman ben muhtemelen iki yaşındaydım, ağabeyim de benden dört yaş büyüktü. Atlanta'ya ilerlemekte olan Kuzey Amerikalılardan kaçan genç Güneyli bir çiftin hırpani pis çocuklarını oynadık. Maalesef bu sahne montaj odasından çıkamadı. Birkaç yıl sonra, benden önce ağabeyimin Sheriff's Boy Band'de trompet çalarken, başrollerini Spencer Tracy ve Katharine Hepburn'ün paylaştığı Frank Capra'nm State of the Union adlı filminin setindeki bando üyelerinden biri olarak seçildim. Bu deneyim hakkında Van Johnson'ın bana dama oynamasını öğretmesi dışında pek bir şey hatırlamıyorum.
Cumartesi geceleri gizlice mahalledeki Gordon Sineması'na kaçar, Flash Gordon ve Buck Rogers'ın eski muhteşem bölümlerini izlerdik. Ergenlik çağımda sinemaya gitmek; bir tutku, eğlenme biçimi, kafa dağıtma aracı, tartışma konusu, sinema salonu da flört edip eğlenebileceğim bir yer oldu. Arada sırada Malik Olmak veya Olmamak'ta Bogart ve Bacall arasındaki kimyayı, Sierra Madre Hazinesi'nde Walter Huston'm dağda altın bulduğunda çılgınca dans etmesini veya Rıhtımlar Üstünde'nin sonunda Brando'yu iskeleye bıçağını saplarken izlemek unutulmaz anlar olurdu. Nicholas Ray'in Asi Gençlik filminde "çete" danışmanı olarak seçilen Frank Mazzola, Hollywood lisesindeki en iyi arkadaşlarımdandı. Frank, Crunch rolünü oynuyordu ve ait olduğum kulüp Asi Genç-lik'teki çete için bir model oldu. O zaman James Dean bizim neslin ikonlarından biri haline gelmişti. Yürüyüşünü, konuşmasını, saç tarama şeklini ve diğer davranışlarını taklit ettik. Evet, gerçekten de bir Hollywood çocuğu olduğumu söyleyebilirim.
Sonraları sinemaya gitmek, ilk önce belgesel yönetmenliği, sonra senaryo yazarlığı kariyerine dönüşen film eleş-tirmenliğiyle bir işe dönüştü. Uzun yıllar senaryo yazarlığı yaptıktan sonra bir yıldan biraz uzun bir sürede iki binin üstünde senaryo okuyan ve bunlardan sadece kırk tanesini finansal ortaklara sunan bir senaryo okuru oldum. Bu aşamada senaryo yazarlığını öğretmeye başladım. Sonra bir yazar, okur ve öğretmen olarak kazandığım deneyimlerimi senaryo yazarlığının sanatı ve zanaatı hakkında çok satan kitaplar yazmak adına birleştirdim.

Son otuz beş yılda filmler kültürümüzün ayrılmaz bir parçası, kültürel mirasımızın bir uzantısı ve uluslararası bir yaşam tarzı haline gelirken ben hep film izledim. Seyirciler karanlık bir sinema salonunda bir araya geldiğinde bir varlık, "duygu birliği" içinde kenetlenmiş tek bir mevcudiyet haline gelirler ve insan ruhuyla zamanın, yerin ve durumun ötesinde açığa vurulmayan, derinden gelen bir bağ oluşur.
Sinemaya gitmek hem bireysel hem de müşterek bir deneyim ve zamana karşı koyan anlar koleksiyonudur. Bu ister Casablanca filminden, "Sana bakıyorum, bebeğim" şeklinde bir diyalog, isterse Amerikan Güzeli filmindeki gibi sonbahar yapraklarının ortasındaki plastik bir torbanın dans ettiği videoyu seyreden bir genç veya Manolya'&Bki gibi gökyüzünden yağan kurbağalar olsun, durum hep böyleydi.
Titreşen görüntülerin perdede kanat çırpmasını izlerken insan deneyiminin tüm çeşitliliğine tanıklık edebilirsiniz. Bu Üçüncü Türden Yakınlaşmalar filminin açılış sekansında olduğu gibi mucizevi ve şiirsel bir an veya Stanley Kubrick'in 2001: Uzay Yolu Macerası filminde maymunun havaya attığı kemiğin uzay mekiğine dönüşmesiyle insanlık tarihini yakalayan bir an da olabilir. Binlerce yıl ve insanın evrimi iki filme, bu filmlerdeki büyü ve gizem anlarına sıkışır. İşte bu, filmin gücüdür.
Her zaman eğer iyi bir filmin nelerden, yani biçim, aksiyon, karakter ve durum gibi Öğelerin hangilerinden oluştuğunu anlarsak, seyirci olarak bizlerin sinema deneyimi hakkında daha geniş bir bilgi ve değerlendirmeye sahip olacağımızı hissetmişimdir.
Son birkaç yıldır filmin öğelerini seyircinin bakış açısından değerlendiren bir kitap yazmak istiyordum. 


Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder