24 Ocak 2014 Cuma

Hoşça Kal

Hoşça Kal, Korhan Bozkurt  tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da %30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Artemis Yayınları, Roman, 9786051423821, 220 Sayfa, Ocak/2014

Kitabın 74. ve 75. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.


"Buyur?"
"Gaz abi, helyum gazı."
"Yok oğlum burda öyle şeyler."
"Peki abi, kolay gelsin."
"Delikanlı, Aygaz var vereyim mi?"
"Hı!?!?!?"
Kara kara düşünüyordum evde 697 balon var (3 tanesi hınzır ev arkadaşlarım tarafından, oynarken patlamıştı, ciddi kavgalar çıktı bu konuda da). Peki bu balonlar ne olacaktı? Doğum gününe bir hafta kalmıştı. Dört katlı okul binasına bakıyordum ki harika bir çözüm daha buldum: Eğer yukarı uçmuyorsa bu balonlar o zaman biz de aşağıya doğru atarız. Bir mühendislik harikası değildi belki ama bu sorunu da böyle çözebilirdik.   Ziraat  mühendisi  de  onayladı.   "Evet  teknik olarak düşebilirler..." Dördüncü kattan yağmur gibi yağan balonlar eşliğinde yapacaktım ilan-ı aşkımı. Ve tabiî ki bizim tayfa akşam yine evde toplandı. 700 balonu (aslında 690 küsur, eksilmeyi önleyemiyordum) nasıl bir teknik ile aşağıya bırakmalıyız ki, kesilmeden yağmur gibi yağsın? Bu sorunun cevabını bulmalıydık. Çünkü o kadar balonu şişirilmiş bir hâlde bina içine sokmak mümkün değildi. Şişmiş balonlarla okula gelsek zaten başta dekan olmak üzere bütün okula ilan-ı aşk etmek zorunda kalabilirdim. O zaman baloncu tayfanın bir  kısmı,  şişmiş  balonları  aşağıya  atarken,   bir kısmı  da şişirecekti. Bir kısmı da önceden şişmiş olan balonları ritmik olarak atacaktı. Matematik bölümünden arkadaşlar birtakım olasılıklar hesapladılar, topladılar böldüler, yazdılar çizdiler, bir balonun şişme süresi hesaplandı, ekip sayısı çıktı ortaya.
Tam anlamıyla üniversite akademik çalışmaları yapıldı her bölümden öğrenci dâhil oldu konuya (tıp hariç).
Bir gün kalmıştı doğum gününe; içimde büyük bir huzur vardı. Kantinin önünde, âşık olduğum kızın yakın arkadaşı ile sohbet halindeydik. Balonlar artık hazırdı. Ayarlanması gereken tek şey kızla birlikte planlanan yerden geçmekti. Muhbirime açık etmeden, onunla anlaşıp bu zemini hazırlamalıydım. Tam konuşmaya başlamıştık ki bizim kız çıktı kantinin kapısından. Oturduğumuz yere göre kapı solda. Göz ucuyla gördüm de görmezden geldim, muhbir sezmesin durumları diye büyük oyunculuk sergiliyordum. Oturduğumuz yerin sağ tarafında da otopark vardı. Okulun bu bölümü, o güne kadar hiç dikkatimi çekmemişti çünkü belediye otobüsleri okulun otoparkına girmezdi. O yüzden orada durmakta olan o koca cipi de görmemem doğaldı. Ta ki, bizimki o cipten inen tiril tiril gömlekli genç vatandaşa yönelinceye kadar. Benim muhbir havadan sudan bir şeyler diyordu ama sesi filmlerdeki gibi yavaşça yok oldu, söyledikleri beynime ulaşmıyordu artık, sadece gözümün ucuyla fark edebildiğim kadarıyla birtakım el kol hareketleri yapıyordu o kadar. Ben, bizim kız ile cipli delikanlının birbirine doğru yürüyüşlerine kilitlenmiş hâldeydim. Onlar da nedense eski Türk filmlerindeki gibi yavaş yavaş birbirine yaklaşıyorlardı. Gayriihtiyari soruverecektim muhbire: "Bu lavuk da kim?"
Soramadım tabii ki, içimde kaldı... Ancak şunu diyebildim: "Aaa, nereye gidiyor yahu?"
Muhtemelen peşinden kesik kesik nefes alıp vererek he he, hi hi gibi acayip sesler çıkararak gülmüşümdür!
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder