Kitabın 298. ve 299. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Bildiğim tek kişi Rode Prins'teki yumuşak sesli barmen Henrik'ti. Onunla da ya bir ya da iki kere konuşmuşluğum vardı. Ancak eğer akıllıysa Henrik beni idare ederdi. Mila'yla ne tür bir iş yaptığımızı bilip bilmediğinden emin değildim. Ayrıca Piet'e Rode Prins'ten söz edersem gizlenme yerimi de ifşa ederdim. Bunu yaparsam Mila kıçıma tekmeyi basardı.
Ancak Piet'in beni Rode Prins'e bağlaması önemli değildi. Nasıl olsa yakında o da ölecekti. "Rode Prins diye bir yere içmeye giderim, Prinsengracht'ta. Bilir misin?"
"Bir kere orada içmiştim."
"Oradaki barmen, Henrik, beni tanır."
"Ne içersin?"
"Genellikle bira." Henrik bana sadece bir kere servis yapmıştı ama onun tavsiye ettiği biradan içmiştim. Nefesimi tuttum. "Çok da orijinal biri değilimdir."
Piet telefonunda bir şeyler kurcaladı. Muhtemelen internette
Rode Prins'in numarasını arıyordu. Bir numarayı aradı ve duyabil-mem için hoparlörü açtı.
Ancak Piet beni Peter Samson diye tanıyordu. Henrik içinse sadece Sam'dim. Bu durum işi bozabilirdi
Henrik'in sesi duyuldu. "Rode Prins."
"Henrik'le görüşebilir miyim?"
"Benim."
"Henrik, biraz garip gelebilir ama oraya içmeye gelip giden Samson adında birini tanıyor musun? Hollandalı değil."
Bir duraklama. Oldukça uzun bir duraklama... Namlunun şakaklarıma döndüğünü hissedebiliyordum.
Henrik, "Samson? Sam'i mi kastediyorsun?" diye sordu.
"Evet, ona Sam mi diyorsunuz?"
Ah, Tanrıya şükür.
"Evet, herkes ona Sam der. Koyu san saçları var. Uzun boylu ve yirmili yaşlarının ortalarında."
"Evet. Kimin nesidir?"
"Hangi ülkeden olduğunu mu soruyorsun? Bilmiyorum. Bir dakika... Bir defasında cebinden para almak için bir şeyler çıkarıp tezgâha koyduğunu görmüştüm. Pasaportu Kanadalıydı. Dikkatimi çekmişti."
"Ne iş yaptığını biliyor musun?"
"Hiçbir fikrim yok. Kendisiyle ilgili çok konuşmayan tiplerden. Başı dertte mi?"
"Hayır, değil Orada ne içmekten hoşlanır?"
"Heineken. Bak, biliyorsun ki burada devam etmem gereken bir işim var ve sen de lanet olası bir sapık gibi konuşuyorsun. Belki de Sam'in yeşil gözlerini seviyorsun, ha?" Henrik'in sesi biraz keskinleşmiş
gibiydi. "Onunla çıkmak mı istiyorsun? Bildiğim kadarıyla o taraklarda bezi yok, ama numaranı bırakabilirsin." Piet telefonu kapattı. Beş uzun saniye boyunca etrafa sessizlik yayıldı. "Yaptığın işle ilgili konuşmaman hoşuma gitti. Çok konuşan insanlardan hazzetmem."
Piet başka bir numarayı aradı ve, "Eğer konuşursan ölürsün," dedi.
"Alo?"
Bu Gregor'du. On saniye içinde ölü olabilirdim.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder