Kitabın 170. ve 171. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Bunu duyan herkes hemen o yana döndü ve Bay Hoo-per'ın ağır adımlarla kiliseye doğru düşünceli tavrıyla yürüyüşünü izledi. Hep birlikte, sanki tuhaf bir papaz geliyormuş gibi büyük bir merakla Bay Hooper'ın kürsüsünün minderlerini silkmeye başladılar.
"Bunun bizim rahip olduğundan emin misin?" diye sordu zangocun babası Gray.
"Kesinlikle bu bizim sevgili rahibimiz Bay Hooper," diye yanıtladı zangoç. "Westbury'den Rahip Shute ile kürsüleri değiştirecekti fakat Rahip Shute bir cenaze töreninde vaaz vermek zorunda olduğundan dün özürlerini bildirdi."
Bu kadar hayrete neden olan şey aslında yeterince basit gelebilir insana. Otuz yaşlarında bir beyefendi ve hala bekar olan Bay Hooper, sanki titiz bir hanım kemerini kolalamış ve pazar gününe özel kıyafetinin haftalık tozunu almış gibi, rahiplere özgü bir zariflikle giyinmişti. Görünüşünde göze batan tek bir şey vardı: Bay Hooper'ın alnına sarılmış, yüzünü tamamen örten ve nefesinin etkileyebileceği kadar aşağı sarkan kara peçesi. Daha yakından bakıldığında ağzı ve çenesi hariç bütün yüz hatlarını gizleyen fakat muhtemelen görüşünü engellemeyen, daha ziyade, canlı cansız her şeyi daha koyu renkli gösteren iki katlı bir matem tülü gibi görünüyordu. Sevgili Bay Hooper yüzündeki bu kasvetli karaltıyla ağır ve sessiz adımlarla kamburunu çıkararak ve düşünceli adamlar gibi yere bakıp yine de kilisenin merdivenlerinde bekleyen cemaate kibarca başıyla selam vererek ilerledi. Ancak onlar öylesine hayrete düşmüşlerdi ki, aldıkları selama karşılık dahi veremediler.
"Sevgili Bay Hooper'ın yüzünün o tülün arkasında olduğuna inanamıyorum," dedi zangoç.
"Bu hoşuma gitmedi," diye homurdandı yaşlı bir kadın kiliseye topallayarak girdikten sonra. "Yalnızca yüzünü giz leyerek kendisini korkunç bir şeye çevirmiş."
"Rahibimiz çıldırmış olmalı!' diye bağırdı Baba Gray. onu eşiğe doğru takip ederken.
Anlaşılmaz bir olay hakkında çıkan söylenti, kiliseye Bay Hooper'dan Önce ulaşmıştı ve oradaki cemaati büyük bir heyecana sevk etmişti. Çok azı başlarını kapıya çevirmemek için kendilerini tutabildi, büyük çoğunluk ise ayakta yükselerek doğruca o yöne baktı. Bu arada birkaç küçük çocuk sandalyelerine tırmandıktan sonra büyük bir gürültüyle yere düştü. Herkeste bir telaş vardı, kadınların kıyafetlerinin hışırtısı ve erkeklerin ayaklarını sürüme sesi rahibin girmesiyle birlikte sağlanması beklenen sükunetle uyuşmayan bir ortam yaratıyordu. Ancak Bay Hooper insanların bu tedirginliğini fark etmiş görünmüyordu. Neredeyse çıt çıkarmadan geldi, başını kibarca eğerek her iki taraftaki sıralara doğru baktı ve koridorun ortasında bir sandalyede oturan beyaz saçlı, en yaşlı cemaat üyesinin önünden geçerken onu selamladı. Bu muhterem adamın, rahibin görünüşündeki olağandışıhğın farkına nasıl geç vardığını görmek çok tuhaftı. Herkesi saran bu şaşkınlığa tam olarak katılmış görünmüyordu, ta ki Bay Hooper merdivenlerden inip de kürsüde, halkının karşısına kara bir peçeyle çıkana kadar. Bu gizemli simge bir kez olsun yüzünden inmedi. İlahisini söylerken ağır ve ölçülü nefesiyle dalgalanıyor, kutsal kitaptan bölümler okurken onunla kitabın sayfası arasında bir gizem yaratıyor ve duasını ederken peçe, yukarı kaldırdığı yüzünü ağır bir şekilde kapatıyordu. Yüzünü saklayışı, bahsettiği kişi olmaktan korktuğu için miydi?
"Bunun bizim rahip olduğundan emin misin?" diye sordu zangocun babası Gray.
"Kesinlikle bu bizim sevgili rahibimiz Bay Hooper," diye yanıtladı zangoç. "Westbury'den Rahip Shute ile kürsüleri değiştirecekti fakat Rahip Shute bir cenaze töreninde vaaz vermek zorunda olduğundan dün özürlerini bildirdi."
Bu kadar hayrete neden olan şey aslında yeterince basit gelebilir insana. Otuz yaşlarında bir beyefendi ve hala bekar olan Bay Hooper, sanki titiz bir hanım kemerini kolalamış ve pazar gününe özel kıyafetinin haftalık tozunu almış gibi, rahiplere özgü bir zariflikle giyinmişti. Görünüşünde göze batan tek bir şey vardı: Bay Hooper'ın alnına sarılmış, yüzünü tamamen örten ve nefesinin etkileyebileceği kadar aşağı sarkan kara peçesi. Daha yakından bakıldığında ağzı ve çenesi hariç bütün yüz hatlarını gizleyen fakat muhtemelen görüşünü engellemeyen, daha ziyade, canlı cansız her şeyi daha koyu renkli gösteren iki katlı bir matem tülü gibi görünüyordu. Sevgili Bay Hooper yüzündeki bu kasvetli karaltıyla ağır ve sessiz adımlarla kamburunu çıkararak ve düşünceli adamlar gibi yere bakıp yine de kilisenin merdivenlerinde bekleyen cemaate kibarca başıyla selam vererek ilerledi. Ancak onlar öylesine hayrete düşmüşlerdi ki, aldıkları selama karşılık dahi veremediler.
"Sevgili Bay Hooper'ın yüzünün o tülün arkasında olduğuna inanamıyorum," dedi zangoç.
"Bu hoşuma gitmedi," diye homurdandı yaşlı bir kadın kiliseye topallayarak girdikten sonra. "Yalnızca yüzünü giz leyerek kendisini korkunç bir şeye çevirmiş."
"Rahibimiz çıldırmış olmalı!' diye bağırdı Baba Gray. onu eşiğe doğru takip ederken.
Anlaşılmaz bir olay hakkında çıkan söylenti, kiliseye Bay Hooper'dan Önce ulaşmıştı ve oradaki cemaati büyük bir heyecana sevk etmişti. Çok azı başlarını kapıya çevirmemek için kendilerini tutabildi, büyük çoğunluk ise ayakta yükselerek doğruca o yöne baktı. Bu arada birkaç küçük çocuk sandalyelerine tırmandıktan sonra büyük bir gürültüyle yere düştü. Herkeste bir telaş vardı, kadınların kıyafetlerinin hışırtısı ve erkeklerin ayaklarını sürüme sesi rahibin girmesiyle birlikte sağlanması beklenen sükunetle uyuşmayan bir ortam yaratıyordu. Ancak Bay Hooper insanların bu tedirginliğini fark etmiş görünmüyordu. Neredeyse çıt çıkarmadan geldi, başını kibarca eğerek her iki taraftaki sıralara doğru baktı ve koridorun ortasında bir sandalyede oturan beyaz saçlı, en yaşlı cemaat üyesinin önünden geçerken onu selamladı. Bu muhterem adamın, rahibin görünüşündeki olağandışıhğın farkına nasıl geç vardığını görmek çok tuhaftı. Herkesi saran bu şaşkınlığa tam olarak katılmış görünmüyordu, ta ki Bay Hooper merdivenlerden inip de kürsüde, halkının karşısına kara bir peçeyle çıkana kadar. Bu gizemli simge bir kez olsun yüzünden inmedi. İlahisini söylerken ağır ve ölçülü nefesiyle dalgalanıyor, kutsal kitaptan bölümler okurken onunla kitabın sayfası arasında bir gizem yaratıyor ve duasını ederken peçe, yukarı kaldırdığı yüzünü ağır bir şekilde kapatıyordu. Yüzünü saklayışı, bahsettiği kişi olmaktan korktuğu için miydi?
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder