18 Nisan 2014 Cuma

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular, Osman Yaşar Yoldaşcan tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Şubat Yayınları, Roman, 9786056348754, 616 Sayfa, Nisan/2014

Kitabın 320. ve 321. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Amacım sadece poliste işkence karşısında nasıl direndiğimi anlatmak değil.
Tabii ki direnmek, en ağır işkencelere rağmen ser verip sır vermemek tüm komünistlerin, devrimcilerin, yurtseverlerin başlıca görevlerinden biridir.
Esas olarak anlatmaya çalışacağım çözülmenin ve direnmenin nedenlerine ilişkin kendi yaşadıklarım ve gözlemlerim olacaktır.
Aslında benim -12 Eylül öncesi 24 saatlik polis sorgusunu hesaba katmazsak- ilk sınavda hiç de olumlu bir tavır gösterdiğim söylenemez,
Pekçok devrimci demokrat, komünist ve yurtsever gibi 12 Eylül'ün o fırtınalı günlerinde ben de gözaltına alınmıştım. İlk haftalar A.B. ile çizdiğimiz ifade çerçevesinin dışına kesinlikle çıkartamıyorlardı. Son derece saygı duyduğum, güvendiğim yoldaşla birlikte sürdürüyorduk direnişimizi. Aleyhimize kullandıkları işkence altında alınmış birçok ifade, teşhis olmasına rağmen...
Artık öyle bir aşamaya gelmiştik ki bazı işkenceciler bizleri tekrar sorgu odasınna aldıklarında, "yine mi bunları getirdiniz, ben uğraşmıyorum bunlarla" diyerek işkence odasını terkediyorlardı... Yataklık yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınmış 6 aylık çocuğu olan bir devrimci demokrat S.Y'nin "bu raunt benim" diyerek hücreye atıldığım zaman, "keşke sizin gibilerle daha önce tanış-saydım" deyişini hiç unutmam. Kendisini, kapısını açıp yemek yedirdiği insanlar yakalatmıştı.
Her şey artık işkencecilerin de umudunu kestiği aşamaya gelmişti ki, direnişi omuz omuza sürdürdüğümüz yoldaşın bir zaafını yakalamış olmalılardı. O an benim üzerimde yapacağı tahribatı hesap etmeden "bazı şeyleri kabul etmemiz gerekiyor," diyordu. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Halbuki nasıl güvenmiştim. İşte beni yıkan ani sarsıntıya uğratan ve perspektifimi kaybettiren bu aşırı güven olmuştu. Birçoğuna göre benim o andan sonraki tavrım da gayet normal olabilirdi. Ama bizim için asla! TİKB'nin sempatizanı, taraftarı olmam dahi göz yumulmaması ve kendime, düşüncelerine saygı duyup savunduğum komünist bir örgüte yakışmayacak bir tavırdı. Bu çözülmenin nedeninin düşüncelerine sempati duyduğum, uğruna aylarca en ağır işkencelere katlanıp hatta ölümü bile göze alabileceğim örgütümün ideolojisini kavrayamamak, ML'i yeterince öğrenip özümleyee-mek olduğuna inanıyorum.
Ufkum öylesine dardı ki, sadece tanıdığım insanlara güvenden öteye gitmiyordu.
İnanıyordum, çünkü ondan fazlasını bilmiyordum. Güveniyordum, çünkü o güne kadar güvenimi sarsacak hiçbir olumsuzluğunu görmemiştim. Ta ki yaklaşık bir ay süren işkencelerin artık dozunun azaldığı, ifade alınma aşamasına gelindiği o ana kadar..,
Orası bir savaş alanıydı. Düşman ve ben. Düşmanın amacı beni teslim almaktı. Gerekiyorsa, şartları da uygunsa beni öldürebilirdi.
Düşman tüm kinini kusuyor, insanlıkdışı bir yığın yönteme başvuruyordu.
Aslında tüm bu azgınca saldırıları, onların acizliğinin açık bir göstergesiydi. İnançları bir ansul zincire vurulamamış insanları teslim almaları asla mümkün olmuyordu.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder