Kitabın 246. ve 247. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Ertesi gün okulu da su bastığını öğrendik. Suyun çekilmesi günler aldı. Okula geri döndüğümüzde, duvarların yarısına kadar kabarmış olduğunu gördük. Her yer ama her yer çamur içindeydi. Masalarımız ve iskemlelerimiz çamurla kaplıydı. Sınıflar berbat kokuyordu. Öyle çok hasar vardı ki babamın masrafları karşılamak için 90.000 rupi ödemesi gerekti. Doksan öğrencinin aylık ücretine eşitti bu.
Bütün Pakistan'da aynı durum yaşanıyordu. Himalaya-lar'dan çıkıp KPK, Pencap ve Karaçi'den geçen, sonra da Arap Denizi'ne dökülen, çok gurur duyduğumuz azametli İndus Nehri, azgın bir sele dönüşmüş, bütün setlerini yıkmıştı. Yollar, ekinler, bütün köyler sular altındaydı. Yaklaşık 2000 kişi boğulmuş ve 14 milyon kişi zarar görmüştü. Birçoğu evlerini kaybetmiş, 7000 okul kullanılamaz hale gelmişti. Hatırlanan en kötü sel baskınıydı bu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon buna "ağır çekim tsunami" diyordu. Sel baskınlarının; Asya tsunamisi, bizim 2005 depremimiz, Katrina Kasırgası ve Haiti depreminin toplamının yol açtığından daha büyük hasarlara neden olduğunu, daha fazla insanı etkilediğini duyuyorduk.
Svat en çok etkilenen yerlerden biriydi. Kırk iki köprümüzden otuz dördü sular altında kalmış ve vadide ulaşım büyük ölçüde engellenmişti. Elektrik direkleri parçalandığı için elektriklerimiz kesikti. Bizim sokağımız bir tepenin üzerindeydi; bu nedenle yükselen sulardan biraz daha iyi korunuyorduk ama yoluna çıkan her şeyi silip süpüren bir ejderhanın homurtulu nefes alışını andıran suyun sesini her duyduğumuzda ürperiyorduk. Turistlerin alabalık yiyip manzaranın keyfini çıkardıkları nehir kıyısı otelleri ve restoranlar kullanılamaz hale gelmişti. Turistik bölgeler Svat'ın en kötü durumdaki kısımlarıydı. Malam Cabba, Medyan ve Bahreyn gibi tesisler çok zarar görmüş, otel ve çarşıları mahvolmuştu.
Çok geçmeden akrabalarımızdan Şangla'da da hasarın inanılmaz derecede büyük olduğunu duyduk. Şangla'nın başkenti Alpuri'den bizim köyümüze giden anayol ve köyler sular altındaydı. Karşat, Şahpur ve Barkana'nın taraça-larındaki birçok ev çamurlu toprağın kayması yüzünden zarar görmüştü. Annemin ailesinin evi, Faiz Muhammed Dayı'nın yaşadığı yer hâlâ ayaktaydı ama üzerinde durduğu yol yok olmuştu.
İnsanlar sahip oldukları birkaç parça eşyayı can havliyle korumaya çalışıyor, hayvanlarını yüksek yerlere çıkarıyorlardı. Ancak sel, ektikleri mısırları ve orkideleri mahvetmişti, mandaların pek çoğu boğulmuştu. Köyler çaresiz durumdaydı. Elektrikleri yoktu çünkü bütün eğreti hidroelektrik projeleri paramparça olmuştu. Nehir, yıkıntı ve atıklar yüzünden kahverengiye döndüğünden, temiz suları da yoktu. Suyun kuvveti o kadar büyüktü ki, beton binalar bile yıkılıp dökülmüştü. Anayol üzerindeki okul, hastane ve elektrik istasyonu yerle bir olmuştu.
Hiç kimse bütün bunların nasıl olduğunu anlayamıyor-du. İnsanlar 3000 yıldır Svat'ta nehrin kıyısında yaşıyorlardı ve o nehir her zaman bir tehdit değil, yaşam kaynağı olarak görülmüştü. Dışarıdan bakıldığında bizim vadimiz bir cennetti. Ama şimdi kuzenim Sultan Rumi'nin deyi-miylc "Hüzünler Vadisi" haline gelmişti.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.Bütün Pakistan'da aynı durum yaşanıyordu. Himalaya-lar'dan çıkıp KPK, Pencap ve Karaçi'den geçen, sonra da Arap Denizi'ne dökülen, çok gurur duyduğumuz azametli İndus Nehri, azgın bir sele dönüşmüş, bütün setlerini yıkmıştı. Yollar, ekinler, bütün köyler sular altındaydı. Yaklaşık 2000 kişi boğulmuş ve 14 milyon kişi zarar görmüştü. Birçoğu evlerini kaybetmiş, 7000 okul kullanılamaz hale gelmişti. Hatırlanan en kötü sel baskınıydı bu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon buna "ağır çekim tsunami" diyordu. Sel baskınlarının; Asya tsunamisi, bizim 2005 depremimiz, Katrina Kasırgası ve Haiti depreminin toplamının yol açtığından daha büyük hasarlara neden olduğunu, daha fazla insanı etkilediğini duyuyorduk.
Svat en çok etkilenen yerlerden biriydi. Kırk iki köprümüzden otuz dördü sular altında kalmış ve vadide ulaşım büyük ölçüde engellenmişti. Elektrik direkleri parçalandığı için elektriklerimiz kesikti. Bizim sokağımız bir tepenin üzerindeydi; bu nedenle yükselen sulardan biraz daha iyi korunuyorduk ama yoluna çıkan her şeyi silip süpüren bir ejderhanın homurtulu nefes alışını andıran suyun sesini her duyduğumuzda ürperiyorduk. Turistlerin alabalık yiyip manzaranın keyfini çıkardıkları nehir kıyısı otelleri ve restoranlar kullanılamaz hale gelmişti. Turistik bölgeler Svat'ın en kötü durumdaki kısımlarıydı. Malam Cabba, Medyan ve Bahreyn gibi tesisler çok zarar görmüş, otel ve çarşıları mahvolmuştu.
Çok geçmeden akrabalarımızdan Şangla'da da hasarın inanılmaz derecede büyük olduğunu duyduk. Şangla'nın başkenti Alpuri'den bizim köyümüze giden anayol ve köyler sular altındaydı. Karşat, Şahpur ve Barkana'nın taraça-larındaki birçok ev çamurlu toprağın kayması yüzünden zarar görmüştü. Annemin ailesinin evi, Faiz Muhammed Dayı'nın yaşadığı yer hâlâ ayaktaydı ama üzerinde durduğu yol yok olmuştu.
İnsanlar sahip oldukları birkaç parça eşyayı can havliyle korumaya çalışıyor, hayvanlarını yüksek yerlere çıkarıyorlardı. Ancak sel, ektikleri mısırları ve orkideleri mahvetmişti, mandaların pek çoğu boğulmuştu. Köyler çaresiz durumdaydı. Elektrikleri yoktu çünkü bütün eğreti hidroelektrik projeleri paramparça olmuştu. Nehir, yıkıntı ve atıklar yüzünden kahverengiye döndüğünden, temiz suları da yoktu. Suyun kuvveti o kadar büyüktü ki, beton binalar bile yıkılıp dökülmüştü. Anayol üzerindeki okul, hastane ve elektrik istasyonu yerle bir olmuştu.
Hiç kimse bütün bunların nasıl olduğunu anlayamıyor-du. İnsanlar 3000 yıldır Svat'ta nehrin kıyısında yaşıyorlardı ve o nehir her zaman bir tehdit değil, yaşam kaynağı olarak görülmüştü. Dışarıdan bakıldığında bizim vadimiz bir cennetti. Ama şimdi kuzenim Sultan Rumi'nin deyi-miylc "Hüzünler Vadisi" haline gelmişti.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder