Kitabın 124. ve 125. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Ekümenopolis'in yurttaşları
Yönetmen İmre Azem'in Ekümenopolis adını verdiği belgeseli, Ayazmada evleri yıkılan 18 aile etrafında dönüyor. Belgeselde, Londra Üniversite Koleji Kalkınma ve Planlama Bölümü'nden Yves Cabannes, "dünya kenti" olma yolunda İstanbul'un başına gelenlerin, dünyadaki başka örneklerden çok da farklı olmadığını anlatıyor: "Büyük yatırımlar, AVM'ler, uluslararası bankalar, For-mula 1 pistleri, golf kulüpleri, yat limanları, belli kesimlerde yoğunlaşan zenginlik... Bunların bir bedeli var. Şehirleri inşa eden emekçiler yeni sermaye ve yatırım güçleri tarafından kentten dışarı itiliyor zorla yerlerinden ediliyorlar." Bu bedelden kurtulmanın yolu, İstanbulluların istek ve ihtiyaçlarının şehre dair verilen kararlara yansıması için ve uzun soluklu bir mücadele vermek üzere Örgütlenmek. Her birimiz Kasım Aydın kadar azimli olmayabiliriz fakat çoktan yok olma sürecine girmiş bir şehrin küllerinden var olması için yapabileceğimiz tek şey de bu...
Fatih Sultan Mehmed okçuluk müsabakaları için bir ok meydanı kurduğunda kanıtlanmış olan sınırsız hayal gücüne rağmen, bu bölgede yaşanacak gelişmeleri düşleyemezdi. Daha doğrusu bu konuda bir kâbus görmüş olması uzak bir ihtimal. Okmeydanı semtinin tapularının büyük ölçüde Fatih Sultan Mehmet Vak-fı'nda olması, Okmeydanı'nı İstanbul'un düzensiz kentleşmeden koruyabilmiş değil. Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Zeynel Saygılı vakıf arazisinin nasıl olup da bir gecekondu bölgesine dönüştüğünü şöyle özetliyor: Balkan Savaşı'ndan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü, Balkanlardan sığınmış olan Arnavutlara geçimlerini sağlayabilmeleri için orada çiftlik kurma hakkı verdi. Çiftlik hakkı kazananlardan kimileri bir yolunu bulup zamanla kendilerine ait olduğunu iddia etikleri çiftlik topraklarını parselleyip satmaya başladılar. Zeynel Bey'e göre orada toprak alan babası gibi birçok kişi, muhtemelen tapunun ne olduğunu bilmedikleri gibi, bu alışveriş esnasında onlara verilen belgenin aslında değersiz olduğunu da anlamıyorlardı.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
Okmeydanı: Er mi yaman; bey mi yaman?
Okmeydanı, Osmanlı imparatorluğu'nun klasik döneminde okçuluğu geliştirmek için kurduğu talimgahlar arasında en çok bilineni. Bölgeyi bugüne taşıyan öykü aslında İstanbul'un fethiyle birlikte başladı. Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra otağını kurduğu araziyi kendi adıyla kurduğu vakfın arazisi olarak bağışladı. Vakfiyede, "Burası o kadar mühimdir ki, buradan sert tırnaklı hayvan geçmeyecek, mümkünse kuş uçurtulmayacaktır" deniyordu... Fatih'in oğlu II. Bayezid bu bölgeye Okçular Tekkesi'ni kurarak babasını onurlandırmakla kalmadı, askerî tarihin önemli altyapılarından birini de oluşturmuş oldu. Okçular Tekkesi'nde bir aşevi, arşiv ve kütüphane bulunuyordu. İstanbul'da hayli seçkin bir yere sahip olan tekke sorumlusu ise "Şeyhü'l-meydan Okçular Şeyhi" namıyla anılıyordu.Fatih Sultan Mehmed okçuluk müsabakaları için bir ok meydanı kurduğunda kanıtlanmış olan sınırsız hayal gücüne rağmen, bu bölgede yaşanacak gelişmeleri düşleyemezdi. Daha doğrusu bu konuda bir kâbus görmüş olması uzak bir ihtimal. Okmeydanı semtinin tapularının büyük ölçüde Fatih Sultan Mehmet Vak-fı'nda olması, Okmeydanı'nı İstanbul'un düzensiz kentleşmeden koruyabilmiş değil. Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Zeynel Saygılı vakıf arazisinin nasıl olup da bir gecekondu bölgesine dönüştüğünü şöyle özetliyor: Balkan Savaşı'ndan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü, Balkanlardan sığınmış olan Arnavutlara geçimlerini sağlayabilmeleri için orada çiftlik kurma hakkı verdi. Çiftlik hakkı kazananlardan kimileri bir yolunu bulup zamanla kendilerine ait olduğunu iddia etikleri çiftlik topraklarını parselleyip satmaya başladılar. Zeynel Bey'e göre orada toprak alan babası gibi birçok kişi, muhtemelen tapunun ne olduğunu bilmedikleri gibi, bu alışveriş esnasında onlara verilen belgenin aslında değersiz olduğunu da anlamıyorlardı.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder