Kitabın 58. ve 59. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
İnsanları bir alternatif aramaya iten saikler bunlarla sınırlı kalmadı. 8. ve 9. yüzyıllarda vuku bulan büyük sosyal ve iktisadî değişimler, servet ve iktidar dağılımını bir azınlığın elinde toplamış, çoğunluğun payına ise eza ve hayal kırıklıkları düşmüştü. Kırsal kesimlerde, geniş ve malî imtiyazlarla donanmış mülklerin sahipleri büyüyüp serpilirler-ken, yanı başlarındaki küçük mülk sahipleri sefalete mahkûm edilmişler; kasabalarda ticaret ve sanayide yaşanan gelişmeler gezgin bir işçi sınıfı doğurmuş ve buraları yersiz yurtsuz, fakir göçmenlerden müteşekkil, seyyar bir topluluğun cazibe merkezi haline gelmişti. Göz alıcı bir zenginlik hemen yanı başında yaşanan büyük acılarla yan yana durmaktaydı. Ortodoks din inancının katı kuralcılığı ve donuk aşkıncılığı, bu inancın muteber temsilcilerinin kurulu düzenle ihtiyatlı bir barışıklık sergilemeleri, yoksul, köksüz ve mutsuz müminlerin ne maddî ne de manevî hiçbir ihtiyacına deva olamamıştı. Bu tabloya entelektüel çoraklığı da katabiliriz. Sayısız kaynaktan beslenen İslâm düşüncesi ve ilmi, gitgide daha karmaşık, kafa karıştırıcı ve teferruatlı bir hüviyete bürünmekteydi. İslâm vahyinin, Yunan bilimi ve felsefesiyle, Fars mantığıyla ve tarihin katı gerçekleriyle yüzleşmesinden doğan ve cevap bekleyen ciddî ve sancılı problemleri vardı. Büyük çoğunluk, İslâm penceresinden bu problemlere verilen geleneksel yanıtlara itimadını yitirmiş ve acilen yeni cevaplar aramaktaydılar. Dinî, felsefî, siyasî ve sosyal büyük İslâm mutabakatı çatırdamaktaydı; İslâm'ı bu çöküşten koruyabilmek için, adil ve itibarlı yeni bir birlik ve otorite prensibine ihtiyaç vardı.
İsmailîlerin büyük gücü, tam da bu prensip ihtiyacını giderebilmesinden -imam önderliğinde yeni bir dünya nizamı tasarımı yapabilmesinden- ileri gelmiştir. Dâîlerin mesajı ve uzattıkları yardım eli, hem dindar hem de hoşnutsuz kesimlerde bir huzur ve itimat hissi uyandırmıştır. İsmailîlerin tahlil gücü, gerek filozoflar ve ilâhiyatçılar, gerekse de şairler ve âlimler için bir çekim merkeziydi. İleriki tarihlerde İsmailîlerin şiddetli tepkilere maruz kalmış olmaları neticesinde, İsmailî külliyatının büyük bölümü İslâm coğrafyasının önemli merkezlerinden kazınmıştır ve ancak tarikat mensupları sayesinde muhafazaları mümkün olabilmiştir. Lâkin İsmailî tesiri altında kaleme alınmış birkaç eser, uzunca bir süredir geniş kitlelerce bilinmektedir ve yine pek çok büyük Arap ve Fars klasiklerinde en azından İsmailî tesirinin izlerine rastlanmaktadır. 10. yüzyılda kaleme alınmış, dinî ve dünyevî bilgilerin derlendiği meşhur bir ansiklopedi olan Resail-i İhvânürs-Safada, İsmailî düşüncesine sıkça yer verilmiştir ve bu eser, İran'dan İspanya'ya İslâm fikir dünyasında izleri kolay kolay silinmeyen bir tesir yaratmıştır.
Dâîlerin, pek tabiîdir ki, militan ve aşırılıkçı Şiîliğin ilk nüvelerinin geçmişten gelen bir temelinin olduğu veya yerel mezheplerin bu akımlara zemin teşkil ettiği Güney Irak, Basra körfezi kıyıları ve İran'ın belli başlı yörelerinde müstesna bir nüfuzu vardı. 9. yüzyılın sonlarında tarikatın Karmatîler kolu -İsmailîlerle kesin bir ilişkiye sahip olup olmadıkları belirsizliğini korumaktadır- Doğu Arabistan'da egemenliği ele geçirip, halifeliğe karşı askerî ve fikrî mücadelelerinde kendilerine yüz yılı aşkın bir süre üs teşkil eden bir tür cumhuriyet kurabildiler.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.İsmailîlerin büyük gücü, tam da bu prensip ihtiyacını giderebilmesinden -imam önderliğinde yeni bir dünya nizamı tasarımı yapabilmesinden- ileri gelmiştir. Dâîlerin mesajı ve uzattıkları yardım eli, hem dindar hem de hoşnutsuz kesimlerde bir huzur ve itimat hissi uyandırmıştır. İsmailîlerin tahlil gücü, gerek filozoflar ve ilâhiyatçılar, gerekse de şairler ve âlimler için bir çekim merkeziydi. İleriki tarihlerde İsmailîlerin şiddetli tepkilere maruz kalmış olmaları neticesinde, İsmailî külliyatının büyük bölümü İslâm coğrafyasının önemli merkezlerinden kazınmıştır ve ancak tarikat mensupları sayesinde muhafazaları mümkün olabilmiştir. Lâkin İsmailî tesiri altında kaleme alınmış birkaç eser, uzunca bir süredir geniş kitlelerce bilinmektedir ve yine pek çok büyük Arap ve Fars klasiklerinde en azından İsmailî tesirinin izlerine rastlanmaktadır. 10. yüzyılda kaleme alınmış, dinî ve dünyevî bilgilerin derlendiği meşhur bir ansiklopedi olan Resail-i İhvânürs-Safada, İsmailî düşüncesine sıkça yer verilmiştir ve bu eser, İran'dan İspanya'ya İslâm fikir dünyasında izleri kolay kolay silinmeyen bir tesir yaratmıştır.
Dâîlerin, pek tabiîdir ki, militan ve aşırılıkçı Şiîliğin ilk nüvelerinin geçmişten gelen bir temelinin olduğu veya yerel mezheplerin bu akımlara zemin teşkil ettiği Güney Irak, Basra körfezi kıyıları ve İran'ın belli başlı yörelerinde müstesna bir nüfuzu vardı. 9. yüzyılın sonlarında tarikatın Karmatîler kolu -İsmailîlerle kesin bir ilişkiye sahip olup olmadıkları belirsizliğini korumaktadır- Doğu Arabistan'da egemenliği ele geçirip, halifeliğe karşı askerî ve fikrî mücadelelerinde kendilerine yüz yılı aşkın bir süre üs teşkil eden bir tür cumhuriyet kurabildiler.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder