Kitabın 258. ve 259. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Dünyalar Tatlısı, Bal Yanaklı, Güzel Duru'm,
Beşiğinin önünde uyumanı beklerken yazıyorum bu satırları sana. Minicik ellerin ve ayakların var. Kulakların, başparmağımdan küçük. Sen doğalı tam beş ay oldu. Beş aydır her günümüz şimdiye kadar olan günlerimizden daha neşeli, daha anlamlı ve daha bir umut dolu. Sanki sen eksik yanı-mızmışsın da, bunca sene farkına varamamışız gibi. Sabahları kahvaltı masasını bırakıp, uyanışını izlemek için evde depar atan iki şirin ebeveyniz şimdi. Kelimeler yetmiyor sana olan sevgimizi anlatmaya. Anne baba olma fikrinden korktuğumuz zamanlar aklıma gelince ne kadar da salakmı-şız diyorum. Sensiz hep eksikmişiz oysa.
Zaman hakikaten çabuk geçiyor, hem de onca koşturmaca-ya rağmen. Ne zaman evlendim? Ne zaman hamile kaldım? Ne zaman sen doğdun ve ne ara beş aylık oldun? Oysa ben, hastaneden yeni çıkmış da eve girmiş gibiyim. Seninle vakit hızla akıyor ve her geçen gün daha da Duyuyorsun. Gün gelecek "Ya anne yaaa" diye bana diklenen, bol sivilceli bir ergen olacaksın. Ama o zamanlara çabucak gelme tamam mı kızım? Az bekle.
Annelik değiştiriyormuş derler insanı. Doğruymuş meğer. Erkeklerin Meydan Larousse ciltlerini doldurtacak denli çok askerlik anıları vardır, her ortamda sözünü açarlar ya. Şimdilerde benim de onlardan bir farkım yok. Hiç doğum yapmamış hemcinslerime, mavi ekran verdirtecek denli ayrıntılı anlatıyorum doğum hikâyemi. Eskiden olsa yeni annelerin bu hikâyelerini dinlememek için, hemen uzaklaşırdım yanlarından. Şimdilerde çenem kapanmak bilmiyor. Vırvır da vırvır, vırvır da vırvır...
Annelikle birlikte kafamda türlü sorular dönmeye başladı. Önceleri sen daha minik bir fasulye tanesiyken dokuz ay boyunca kaşını gözünü, en çok kime benzeyeceğini, sonra seni ne zaman kucağıma alacağımı merak ettim. Doğduğunda bu sefer neden ağlıyor soruları başladı. Gazın mı vardı, uykun mu vardı, kaka mı yapmıştın? Bunları çözdüğümde bu sefer başka sorular geldi: Emeklemeye ne zaman başlayacağını, ne zaman konuşacağını sorguladım. Sonrasında iyi bir anne olacak mıyım, seni mutlu edecek miyim, gibi sorular sordum kendime. Bitmek bilmedi sorularım. Her zaman daha fazlasını merak ettim. Okula ilk başladığın gün çok ağlayacak mısın, çok arkadaşın olacak mı, huyun suyun nasıl olacak; o kadar dua ettim babana benze diye, yoksa bana mı benzeyeceksin, çok kitap okuyacak mısın, iyi müzik dinleyecek misin, neleri sevecek, nelerden nefret edeceksin, üniversiteye gidecek misin, büyüyünce ne olacaksın, seçimlerin seni mutlu edecek mi, koynumda uyuyan minik bebeğim olduğunu hep hatırlayacak mısın, karşına iyi insanlar çıkacak mı, mutlu olacak mısın, mutlu olacak mısın, mutlu olacak mısın?..
Ol, ol, ol güzel bebeğim. Hep mutlu ol. Gözlerini kısıp, dişsiz damaklarını göstere göstere şen kahkahalar attığın bu günlerdeki gibi mutlu ol. Şu çenesi düşük, yeni dönem tom-bişi annenden çok çok daha mutlu ol.
Seni her şeyden ve herkesten çok seven annen.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.Beşiğinin önünde uyumanı beklerken yazıyorum bu satırları sana. Minicik ellerin ve ayakların var. Kulakların, başparmağımdan küçük. Sen doğalı tam beş ay oldu. Beş aydır her günümüz şimdiye kadar olan günlerimizden daha neşeli, daha anlamlı ve daha bir umut dolu. Sanki sen eksik yanı-mızmışsın da, bunca sene farkına varamamışız gibi. Sabahları kahvaltı masasını bırakıp, uyanışını izlemek için evde depar atan iki şirin ebeveyniz şimdi. Kelimeler yetmiyor sana olan sevgimizi anlatmaya. Anne baba olma fikrinden korktuğumuz zamanlar aklıma gelince ne kadar da salakmı-şız diyorum. Sensiz hep eksikmişiz oysa.
Zaman hakikaten çabuk geçiyor, hem de onca koşturmaca-ya rağmen. Ne zaman evlendim? Ne zaman hamile kaldım? Ne zaman sen doğdun ve ne ara beş aylık oldun? Oysa ben, hastaneden yeni çıkmış da eve girmiş gibiyim. Seninle vakit hızla akıyor ve her geçen gün daha da Duyuyorsun. Gün gelecek "Ya anne yaaa" diye bana diklenen, bol sivilceli bir ergen olacaksın. Ama o zamanlara çabucak gelme tamam mı kızım? Az bekle.
Annelik değiştiriyormuş derler insanı. Doğruymuş meğer. Erkeklerin Meydan Larousse ciltlerini doldurtacak denli çok askerlik anıları vardır, her ortamda sözünü açarlar ya. Şimdilerde benim de onlardan bir farkım yok. Hiç doğum yapmamış hemcinslerime, mavi ekran verdirtecek denli ayrıntılı anlatıyorum doğum hikâyemi. Eskiden olsa yeni annelerin bu hikâyelerini dinlememek için, hemen uzaklaşırdım yanlarından. Şimdilerde çenem kapanmak bilmiyor. Vırvır da vırvır, vırvır da vırvır...
Annelikle birlikte kafamda türlü sorular dönmeye başladı. Önceleri sen daha minik bir fasulye tanesiyken dokuz ay boyunca kaşını gözünü, en çok kime benzeyeceğini, sonra seni ne zaman kucağıma alacağımı merak ettim. Doğduğunda bu sefer neden ağlıyor soruları başladı. Gazın mı vardı, uykun mu vardı, kaka mı yapmıştın? Bunları çözdüğümde bu sefer başka sorular geldi: Emeklemeye ne zaman başlayacağını, ne zaman konuşacağını sorguladım. Sonrasında iyi bir anne olacak mıyım, seni mutlu edecek miyim, gibi sorular sordum kendime. Bitmek bilmedi sorularım. Her zaman daha fazlasını merak ettim. Okula ilk başladığın gün çok ağlayacak mısın, çok arkadaşın olacak mı, huyun suyun nasıl olacak; o kadar dua ettim babana benze diye, yoksa bana mı benzeyeceksin, çok kitap okuyacak mısın, iyi müzik dinleyecek misin, neleri sevecek, nelerden nefret edeceksin, üniversiteye gidecek misin, büyüyünce ne olacaksın, seçimlerin seni mutlu edecek mi, koynumda uyuyan minik bebeğim olduğunu hep hatırlayacak mısın, karşına iyi insanlar çıkacak mı, mutlu olacak mısın, mutlu olacak mısın, mutlu olacak mısın?..
Ol, ol, ol güzel bebeğim. Hep mutlu ol. Gözlerini kısıp, dişsiz damaklarını göstere göstere şen kahkahalar attığın bu günlerdeki gibi mutlu ol. Şu çenesi düşük, yeni dönem tom-bişi annenden çok çok daha mutlu ol.
Seni her şeyden ve herkesten çok seven annen.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder