Kitabın 284. ve 285. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
"Oğlan nerede?" "Dağa gitti, acından ölecekti!"
Soruyor işadamı: "Oğlan nerede?" "Dağa gitti!"
"Hangi alda hizmet?"
"işsiz, acından ölecekti."
Hep aynı hikâye. Yıllardır Güneydoğu'da nereye gitsem hiç peşimi bırakmayacak iki sözcük: acından ölmek! Yani işsizliğin, yoksulluğun, hatta yer yer açlığın kol gezdiği bir başka dünya...
Hakkâri'den bir işadamını dinliyorum:
"Hakkâri'nin anacaddesi adam dolu ama cepler bomboş. Ticaret felç. Uç dört yıl öncesinin cirosunu bile yapamıyoruz. Sermayeden yeniyor. Özellikle gençler arasında işsizlik bir felaket..."
Kürsüde Adıyaman'ın DYP, ANAP, CHP ve Refah milletvekilleri. Hepsinin söylemi aynı. Kürt sorunu, Kürt gerçeği diyorlar. Barışçı yoldan çözümünü diliyorlar. Diyarbakır'dan bir işadamı, eski bir dost dert yanıyor:
"Bölge halkının artık kuru lafa karnı tok. Ama yine de umut etmek istiyor. Başbakan Mesut Yılmaz'ın Yaşar Kemal'le ilgili çıkışı, 'Kürtçe eğitim, yayın' demesi buralarda ilgi uyandırdı. Yapabilir mi bilmiyorum. Bu hükümetle zor ama... Ne olur, örneğin şu GAP Televizyonu'ndan günde iki üç saat Kürtçe haber ve müzik yayını yapılsa... Bak, millet çanak antenlerle PKK'nın Med TV'sini zaten İngiltere'den izliyor. Reytingi de çok yüksek... Bir defasında sana, 'Bizde bitecek, sizde başlayacak!' demiştim. Dediğim çıktı. Göçler ve İstanbul'un Gazi Mahallesi olayları... Doğudan size, batıya geliyor. Asayiş nedeniyle göçü anlarım. Ama insanları evinden barkından edip başlarını sokacak yeni bir yer göstermezsen böyle olur."
"Yazın, bizim feryadımızı yazın Hasan Cemal Bey" diye yakınıyordu, "Bu Irak ambargosu bizim bölgeyi ateş gibi yakmaya devam ediyor." Feryadın sahibi Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan'dı.
Dert küpü işadamlarından biri:
"Ambargo öncesi Irak'a doğru Gaziantep'den günde 3 bin kamyon, TIR geçerdi. Bunların yüzde 70'i transitti, yüzde 30'u bölgemizdendi' bunlar halı, kilim, un, makarna, plastik eşya vs. ne bulurlarsa alıp giderlerdi. Yol boyu tamirhaneleriyle, lokantalarıyla, otelleriyle iş ve aş sağlardı Güneydoğu'ya bu ticaret.., 1990'ın ağustos ayında Irak ambargosuyla birlikte bıçak gibi kesildi. Gaziantep nakit sirkülasyonu neredeyse yarı yarıya azaldı. Yalnız Gaziantep'in Irak pazarına yönelik ihracat potansiyeli yıllık 700-800 milyon dolardı. Bu da gitti ambargoyla birlikte. Beş altı yıldır devam eden bu Allah'ın belası ambargo bir gün kalksın, Antep'in Irak'a ihracatı kısa sürede 2 milyar dolara çıkar."
Ekmekle barış...
Bu açıdan Diyabakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet
Yiğit ilginç konuştu:
"Bölgemiz neden gelişme potansiyelini yakalayamıyor? Yanlışlık, devletin yetmiş yıldır bölgeye bakış açısı ve ihmalinden ve hele son on yıldır izlenen 'Önce güvenlik, sonra refah!' politikasından kaynaklanıyor. Oysa, barış, demokrasi ve refah politikaları, hepsi eş zamanlı götürülmeli..."
İstanbul Sanayi Odası'nın başdanışmanı ve Dünya Bankası'nın eski iki numarası Atilla Karaosmanoğlu'yla sohbet ederken şöyle diyor:
"Millet Meclisi'nin duvarında "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diye yazar. Oysa, bizde egemenlik hep devletin olmuştur. Egemenliğin milletin eline geçmesinin zamanı çoktan gelmedi mi?"
Geldi de geçiyor bile.
Adıyaman, 1996 mart ayı sonu düşünceleri...
Ankara, Güneydoğu'ya daha farklı pencerelerden bakabilmeli... Kürt sorununa adını koyarak Parlamento'suyla, hükümetiyle, siyasal partileriyle çok daha fazla zaman ayırmalı.
Sanki devekuşu!
Başını kuma gömmüş, her şeyi askere bırakmış, hep böyle gidecekmiş sanıyor. Oysa, ekonomiye yıllık yükü 7 milyar dolardan aşağı hesaplanmayan Güneydoğu ve Kürt sorunu hal yoluna sokulmadan ekonomiyi de, demokrasiyi de sağlığına kavuşturmak çok güç...
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.Soruyor işadamı: "Oğlan nerede?" "Dağa gitti!"
"Hangi alda hizmet?"
"işsiz, acından ölecekti."
Hep aynı hikâye. Yıllardır Güneydoğu'da nereye gitsem hiç peşimi bırakmayacak iki sözcük: acından ölmek! Yani işsizliğin, yoksulluğun, hatta yer yer açlığın kol gezdiği bir başka dünya...
Hakkâri'den bir işadamını dinliyorum:
"Hakkâri'nin anacaddesi adam dolu ama cepler bomboş. Ticaret felç. Uç dört yıl öncesinin cirosunu bile yapamıyoruz. Sermayeden yeniyor. Özellikle gençler arasında işsizlik bir felaket..."
Kürsüde Adıyaman'ın DYP, ANAP, CHP ve Refah milletvekilleri. Hepsinin söylemi aynı. Kürt sorunu, Kürt gerçeği diyorlar. Barışçı yoldan çözümünü diliyorlar. Diyarbakır'dan bir işadamı, eski bir dost dert yanıyor:
"Bölge halkının artık kuru lafa karnı tok. Ama yine de umut etmek istiyor. Başbakan Mesut Yılmaz'ın Yaşar Kemal'le ilgili çıkışı, 'Kürtçe eğitim, yayın' demesi buralarda ilgi uyandırdı. Yapabilir mi bilmiyorum. Bu hükümetle zor ama... Ne olur, örneğin şu GAP Televizyonu'ndan günde iki üç saat Kürtçe haber ve müzik yayını yapılsa... Bak, millet çanak antenlerle PKK'nın Med TV'sini zaten İngiltere'den izliyor. Reytingi de çok yüksek... Bir defasında sana, 'Bizde bitecek, sizde başlayacak!' demiştim. Dediğim çıktı. Göçler ve İstanbul'un Gazi Mahallesi olayları... Doğudan size, batıya geliyor. Asayiş nedeniyle göçü anlarım. Ama insanları evinden barkından edip başlarını sokacak yeni bir yer göstermezsen böyle olur."
"Yazın, bizim feryadımızı yazın Hasan Cemal Bey" diye yakınıyordu, "Bu Irak ambargosu bizim bölgeyi ateş gibi yakmaya devam ediyor." Feryadın sahibi Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan'dı.
Dert küpü işadamlarından biri:
"Ambargo öncesi Irak'a doğru Gaziantep'den günde 3 bin kamyon, TIR geçerdi. Bunların yüzde 70'i transitti, yüzde 30'u bölgemizdendi' bunlar halı, kilim, un, makarna, plastik eşya vs. ne bulurlarsa alıp giderlerdi. Yol boyu tamirhaneleriyle, lokantalarıyla, otelleriyle iş ve aş sağlardı Güneydoğu'ya bu ticaret.., 1990'ın ağustos ayında Irak ambargosuyla birlikte bıçak gibi kesildi. Gaziantep nakit sirkülasyonu neredeyse yarı yarıya azaldı. Yalnız Gaziantep'in Irak pazarına yönelik ihracat potansiyeli yıllık 700-800 milyon dolardı. Bu da gitti ambargoyla birlikte. Beş altı yıldır devam eden bu Allah'ın belası ambargo bir gün kalksın, Antep'in Irak'a ihracatı kısa sürede 2 milyar dolara çıkar."
Ekmekle barış...
Bu açıdan Diyabakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet
Yiğit ilginç konuştu:
"Bölgemiz neden gelişme potansiyelini yakalayamıyor? Yanlışlık, devletin yetmiş yıldır bölgeye bakış açısı ve ihmalinden ve hele son on yıldır izlenen 'Önce güvenlik, sonra refah!' politikasından kaynaklanıyor. Oysa, barış, demokrasi ve refah politikaları, hepsi eş zamanlı götürülmeli..."
İstanbul Sanayi Odası'nın başdanışmanı ve Dünya Bankası'nın eski iki numarası Atilla Karaosmanoğlu'yla sohbet ederken şöyle diyor:
"Millet Meclisi'nin duvarında "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diye yazar. Oysa, bizde egemenlik hep devletin olmuştur. Egemenliğin milletin eline geçmesinin zamanı çoktan gelmedi mi?"
Geldi de geçiyor bile.
Adıyaman, 1996 mart ayı sonu düşünceleri...
Ankara, Güneydoğu'ya daha farklı pencerelerden bakabilmeli... Kürt sorununa adını koyarak Parlamento'suyla, hükümetiyle, siyasal partileriyle çok daha fazla zaman ayırmalı.
Sanki devekuşu!
Başını kuma gömmüş, her şeyi askere bırakmış, hep böyle gidecekmiş sanıyor. Oysa, ekonomiye yıllık yükü 7 milyar dolardan aşağı hesaplanmayan Güneydoğu ve Kürt sorunu hal yoluna sokulmadan ekonomiyi de, demokrasiyi de sağlığına kavuşturmak çok güç...
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder