16 Ocak 2013 Çarşamba

İpek Ongun'un yeni kitabından bir bölüm...


- Yasemin Kokulu Sokaklar -

Lila'yla Hazal'ı yolcu ettikten sonra pencerenin önünde durmuş arkalarından bakıyordu Selim. Gözden kaybolduklarında hâlâ o boş sokağı izliyordu. Annesi yavaşça gelip yanında durdu. Oğlunu sevecen gözlerle süzdü, Selim öylesine dalmıştı ki, annesinin farkına bile varmadı.

"Bu ne dalgınlık böyle."

Cevap vermedi Selim.

"İkisi de birbirinden tatlı, birbirinden güzel kızlar. Gelinim olmalarına hiç itiraz etmem," derken bir yandan da oğlunu gözlüyordu.

"Saçmalama anne, biz arkadaşız." Sinirlenmişti Selim, "Sizin kuşak da bir erkekle bir kızı yan yana görmeye görsün, hemen yazıyor senaryoyu."

"Bu ne öfke böyle," diye güldü annesi, "sadece şaka yapıyordum oğlum."

Oysa Ayten Hanım oğlundaki değişikliği çoktan fark etmişti. Yazlıktan döndüklerinden bu yana Selim'de bir gerginlik vardı. Sinirliydi.

Kim bilir, diye düşündü Ayten Hanım, belki de sınav stresidir; bense onun bu gergin ve dalgın hâlinde romantik izler arıyorum. Ve yine belki de haklı Selim, bizim kuşak kesinlikle daha romantik bir kuşaktı.

Aklına üniversitede Fethi'yle tanıştığı günler geldi. Farkında olmadan yüzüne bir gülümseme oturmuştu. O, bir İstanbul kızıydı, Fethi'yse Anamurlu, köy kökenli bir delikanlı. Nasıl da âşık oluvermişlerdi birbirlerine. Mutfakta bir yandan çay bulaşıklarını yıkıyor, bir yandan da bunları düşünoyordu. Ve o zaman - soran herkese, biz arkadaşız, diyorlardı ancak durum inkâr edilemez hâle gelince, evet, biz birbirimizi seviyoruz diyebilmişlerdi.

Onun için, diye düşündü, "...biz arkadaşız" açıklamasını, gençlerin deyişiyle, yemezler oğlum, yemezler.

Duyguların en coşkulu olduğu yaşlar bunlar. Şimdi âşık olmayacaklar da ne zaman olacaklar, diye sürüp gitti düşünceleri. Sonra bir soru belirdi zihninde. Acaba hangisi; Lila mı, Hazal mı?

"Anne, çıkıp bir hava alacağım."

"Tamam oğlum."

Kısa süre sonra Hazal'ın sokağındaydı Selim. Hava kararmaya başlamıştı, duvar dipleri daha bir loştu. Görünmemeye çalışarak yürüyordu.

Bir yandan da, ne arıyorum ben burada, deli miyim neyim; şimdi biri görse, ne derim, ne gibi bir bahane uydurabilirim gibi düşünceler çarpışıyordu zihninde.

Yasemin kokuyordu Hazal'ın sokağı. Ah, duvarlar bu denli yüksek olmasa da avluyu görebilseydi. Evinin, odasının hiç olmazsa ışığını seyredebilseydi.

Oğlum, dedi kendi kendine, sen iyice kafayı sıyırdın. Ne arıyorsun buralarda. arkadaşlardan biri görse, ne biçim sarakaya alırlar seni ve ondan sonra öldür Allah dillerinden kurtulamazsın.

Ama yine de Hazal'ın evinin etrafında dolanıp duruyor, yüksek duvarlarda bir açıklık var mı, diye bakıyordu. Neden olmasındı ki? Sonra olduğu yerde durdu, bir açıklık olsa ne olacak yani, diye sordukendi kendine.

Yanıt, odasının ışığını görebileceğim, şeklinde geldi.

Peki, göreceksin de ne olacak? Hazal'ın kendisini görsen, hadi neyse. Uzaktan da olsa bir iyi geceler sevgilim, der, evine dönersin ama bu koşullarda...

"Ooo Selim, hayırdır, ne arıyorsun bakayım burada?"

Selim durduğu yerde öyle bir sıçradı ki...

"Hay Allah, korkuttum seni," dedi Hazal'ın babası.

Evet, evet karşısında duran Hazal'ın babası Cemil Bey Amca'dan başkası değildi. Bendeki şansa bakar mısın, ne diyeceğim şimdi, diye düşündü Selim. Anında her yerini ter basmıştı.


- İpek Ongun

- Yoksa Hayat Gençken Daha mı Zor?, Ocak 2013

- Artemis Yayınları, Gençlik Kitapları

- 9786051422305

- Alıntının olduğu sayfalar: "Yasemin Kokulu Sokaklar" 48, 49.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder