7 Şubat 2013 Perşembe

Film Dilinde Mahrem

# Serazer Pekerman - Film Dilinde Mahrem #


Film Dilinde Mahrem'de İspanya, İran, Danimarka ve Türkiye'nin öne çıkan yaratıcı-yönetmenleri (auteur) tarafından üretilmiş kadın merkezli bazı filmleri inceledim. Bu filmleri bir araya getiren en önemli ortak özellikler kadın karakterler ve mekân kurgusudur. Ben bu çalışmada hikâyelerin merkezinde yer alan kadınlara odaklanıyor ve bu karakterlerin film mekânıyla kurduğu bağlara bakıyorum. Bu hikâyelerdeki kadınlar kendine ait huzurlu bir evi olmayan; ya yaşanmaz bir evden nasıl çıkacağını bilemeyen ya da erkek egemen kamusal alanda bir köşeye kıstırılmış kadınlardır. Film mekânıyla kurduğu bir tür bağ kadına içinde bulunduğu (ya da zorla tutulduğu) alanda var olabilecek ve kendisine uygulanan baskılara direnebilecek bir yer açar.

Bu filmlerde bağımsızlık uğruna rahatlarını bozmayı, evlerinden çıkmayı ve yollara düşmeyi göze almış kadınlar izleriz. Hikâyelerde ana akım medyada kadın için en ideal yer olarak sunulan huzurlu evlere ve sonsuza dek mutlu olacak ailelere rastlamayız. Bu yüzden de bir seyirci olarak kadından beklentilerimiz ana akım filmlerden farklı şekillenir. Doğru bir erkek ya da doğru bir ev arzusu yerini kadının farklı isteklerine bırakır. Bu hikâyelerde beklenti kadının kurtarılması değil aksine artık rahat bırakılması ve ne istediğine kendi başına karar verebilme özgürlüğüne kavuşmasıdır. Seyirci bu filmi izlerken kendine ideal bir yuva kuramayan ya da kurmak istemeyen kadının nerelerde hata yaptığına odaklanmak yerine ataerkil düzenin ondan ne istediğini ve neden bunları istediğini anlamaya çalışır daha ziyade. Bu filmlerdeki evsiz kadınların kendine mekân açmaya çalışması aynı zamanda benzer şekilde özellikle düşünsel anlamda ülkesindeki çoğunluktan bir sebeple ayrı düşmüş ve sanat filmi çevrelerinde kendine yer açmak isteyen bağımsız yaratıcı-yönetmenin durumunu da temsil ediyor olması bu çalışmaya ilginç bir katman daha eklemektedir.


Burada söz edeceğim yaratıcı-yönetmenlerin pek çoğu seyirciyi, kazara ya da bilerek, çatışan kamplara böler. Kimi izleyiciler bu filmlerde kadınların çektikleri eziyetlerin dile getirildiğine, kimileriyse yaratıcı-yönetmenin kendi hedeflerine varmak için bu kadınlara bilfiil eziyet ettiğine inanır. Ben bu noktada feminizmin anlamını ve hedefini yeniden düşünmek için karşımıza çıkan bu fırsatı iyi değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Bu sebeple bu kitapta kadın karakter ve mekân ilişkisine bakarken hedefi benim için feminizmin çekirdeğiyle birebir örtüşen taze, esnek ve yaşayan bir çerçeve oluşturdum. Deleuze ve Guattari'nin göçebe biliminin temelini oluşturan bazı şizoanaliz kavramlarıyla şekillenen bu çerçeve, film teorisinde ilksel olan feminist bakış açıları ve güncel ulusötesi tartışmalar arasında diyalog kurmaktadır.

Bu kitap St Andrews Üniversitesi Sinema Araştırmaları Bölümü'nde 2006-2011 yılları arasında tamamladığım doktora tezinin İngilizceden dilimize çevrilmesi ve büyük ölçüde yeniden yazılması ile oluşmuştur. Bu kitapta yanıtlamaya çalıştığım sorular kafamda neredeyse on yıl önce İstanbul'da sinema yüksek lisansı yaparken belirmeye başladı. Konuya girmeden önce aklımı kurcalayan bu soru ve sorunlardan söz etmemek haksızlık olur. Özellikle de beni aklımdaki soruları sorabilir hale getiren Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi (Emre Akay ve Hasan Yalaz, 2003 !f İstanbul Film Festivali / 2008 Vizyon) ve filmin yönetmenlerinden Emre Akay'la yaptığım söyleşiye değinmeliyim.

Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi (BTKF) olay yaratacak bir film çekmek ve birdenbire çok meşhur olmak isteyen bir grup tutkulu sinemacının hikâyesini anlatır. Hikâyedeki yönetmen Tuğra (Tuğra Kaftancıoğlu) "kadın düşmanı yaratıcı-yönetmenin" başarılı, tutarlı ve oldukça karanlık bir karikatürüdür. Filmde çekilmekte olan film de aynen BTKF gibi Tuğra'nın ilk filmidir. Gerçek ve film pek çok açıdan en baştan birbirinden ayrılamaz olur. BTKF yaratıcı ve özgün diliyle gelecek vaat eden ve özellikle bütçesinin düşüklüğü ve olanakların kısıtlılığı göz önüne alındığında (1000 ABD Doları, sağdan soldan ödünç alınmış üç adet dijital ve bir Super 8 film kamerası) hem teknik hem estetik açıdan çok başarılı bir ilk filmdir. Yurt içinde ve dışında film festivallerinde gösterilmiş, sayıları çok kabarık olmamakla beraber kendine bir hayran kitlesi yaratmayı da başarmıştır. Film hem festival izleyicisine bağımsız bir filmden beklediklerini verir hem de yaratıcı-yönetmen kavramından yapım sürecine dek bizzat içinde bulunduğu ortamı farklı taraflarıyla zekice tiye alır ve eleştirir. Bu cesaretiyle aslında bağımsız film yapım, dağıtım ve izlenme kanallarıyla ilgili pek çok tartışmaya konu olabilecek bir film olmasına rağmen maalesef ihmal edilmiş ve hak ettiği ilgiyi görmemiştir.

---------

Serazer Pekerman, Film Dilinde Mahrem

Metis Yayınları, Sinema / İnceleme - Araştırma kitapları, Aralık 2012, Önsözden.

Bu alıntı tanıtım amacıyla yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder