23 Şubat 2013 Cumartesi

İki Yeşil Susamuru

Buket Uzuner'in unutulmaz romanı "İki Yeşil Susamuru" 22. Yılında 50. özel baskısıyla okurlarla buluştu. Bu baskıda yazarın, romanını yazarken aldığı el yazısı notlar da var. Yeni baskısı için kitaptan bir bölüm yayınlamak, bu önemli romanı henüz okumamış olan okurlara tadımlık bir parça sunmak istedik.

-----

Haziran 1978

Her şey bir günde olmadı.

Her şey o yaz değişti.

Annem yakışıklı bir ressamla evi terk etti. Babam da bir-iki özel eşyasıyla ertesi gün evden ayrıldı. Evde canlı olarak, erkek kardeşim Cem, kedimiz Elvis ve saksılar dolusu bitki kaldı. Ne çok saksımız varmış meğer...

Bir de karşı daireda oturan anneannem.

Sıcak bir yazdı.

                                                   

Okullar yaz tatilindeydi.

On dört yaşındaydım. O sırada kendimde oluşan bedensel ve duygusal değişikliklerle öyle meşguldüm ki, bizimkilerin gidiş yönündeki yoğun trafiğiyle önceleri pek ilgilenemedim. Gene inatlaşıyorlar diye düşündüm belki de...

Güzel bir genç kız olmaya başladığımı hem aynada gördüklerimden, hem de üzerime yönelen bakışlardan anlıyordum. Akrabaların, öğretmenlerin ve annemle babamın arkadaşlarının övgülerinden keyiflenmiyor değildim, ama yalnızca 'güzel ve cici' bir kız olarak övülmek bende bir çeşit eksiklik duygusu yaratıyordu. Adını koyamadığım birçok şey gibi, bunun da nedenini ancak O'na rastladıktan sonra anlayacaktım. Yakında...

Evdeki ıssızlık ancak akşamları ve geceleri kendini belli ediyordu. Çünkü son yıllardaki yaşam düzenimiz, gündüzleri tam gün okul, eve dönüşte anneannemin kurabiyeleriyle beş çayı derken, annem ve babamla ancak akşam yemeklerinde görüşebilir kılmıştı bizi. Bu düzen kendiliğinden mi oluştu, yoksa bazı nedenlerle mi bu yöne itildik, o sıralar bilmiyordum. Daha doğrusu, tercihler, zorunluluklar, gereksinimler ve zaaflar konusundan habersizdim.

Ben ortaokula başladığımdan beri babam öyle çok çalışır olmuştu ki, akşam yemeklerinden sonra bile onu görmek güçleşmişti. Yemekten sonra kaçar gibi çıkıp laboratuvarına gidiyor, ancak uyumak için geri dönüyordu. Laboratuvarı evimizin iki sokak aşağısında olduğundan, yaz akşamları elimizde dondurmalar, küçük sürpriz ziyaretler yapıyorduk ona, kardeşim Cem'le. Bu ziyaretlerimizde, iki giriş dairesinin birleştirilmesiyle oluşan laboratuvarın en arkasında kendine ayırdığı küçücük odasında hep aynı koltukta oturmuş, aç kurtlar gibi tıp, ziraat ve teknoloji dergileri okurken, elinde kocaman fincanı, çılgınca kahve tüketirken bulurduk onu. Ya da laboratuvarın yine kendine ayırdığı bir masasında biyokimya deneyleri yapardı. Gözlerinden sevinç pırıltıları fışkırırdı bizi görünce; muzır, hatta yaramaz bir oğlan çocuğu gibi bakarak, gözlerinin altına sinmiş yorgunluk halkalarını gizlemeye çalışırdı bizden. O sıralar gizlediğini sanıyordu besbelli, ama çocuklar sandığımızdan ve hatırladığımızdan çok daha duyarlı ve olgundurlar. Üstelik ben artık bir genç kız olmuştum, o hâlâ fark etmese bile...

                                                 


(...)

İki hafta sonra annem telefon etti. Güneyden arıyordu, sesi şen şakrak, keyfi yerindeydi. Cem'le beni yaz tatili için Marmaris'e davet ediyordu. Doğrusu annemin bizi tatile davet etmesi bana çok tuhaf geldi. Yabancılaşıverdim bir anda! Tatillerimizi annemle birlikte planlardık bundan önceleri.... Sustum kaldım. O sıralar otomatik telefon yoktu ve telefondaki sesler çok parazitliydi. Yine de annemin neşesi ulaşıyordu kulağıma, sonra gidip yüreğimi yakıyordu cızzz diye... İki-üç kez kardeşimle beni çok özlediğini söyleyip durdu. Peki ya babamı özlememiş miydi? Kaldığı villanın ne şahane olduğunu ve denizin temizliğini anlattı daha sonra. Anarşi, patırtı gürültü yoktu oralarda, yaşam sakin ve normaldi. Öve öve bitiremediği o villa, ressam erkek arkadaşının olmalıydı.

Hiç tepki vermeden dinledim annemi, tatile gelip gelmeyeceğimize, babam ve anneannemle konuşup karar vereceğimizi söyledim. Sesim donuk ve kısıktı. İki-üç kez yutkunmak zorunda kaldım. Yaşantımda ilk kez kendi annemin 'bir başkası' olabileceğini düşündüğüm, kendi başına onun da bir birey olduğunu hissettiğim gün, o telefon konuşması gününe denk düşer.

Yalnızlık, yabancılık, ıssızlık, bırakılmışlık ve biraz da öfkeyle...

----

Buket Uzuner, İki Yeşil Susamuru (Ciltli ve Özel Basım), Edebiyat / Roman, Şubat 2013, Everest Yayınları.

Bu alıntı tanıtım amacıyla yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder