# Oliver Sacks - Aklın Gözü | Kitaptan okuma parçası #
Oliver Sacks - Aklın Gözü | Yapı Kredi Yayınları, İnceleme, Çeviren Emre Kapkın, 216 sayfa, Temmuz 2013.
Nota okuma yetisini kaybeden bir piyanist, yazdıklarını okuyamayan bir yazar, geçirdiği felç sonucu konuşma yetisini kaybeden bir kadın, çift gözle göremediği için derinlik ve mesafe algısından yoksun bir başkası ve yazarın kendi göz melanomu tedavisi sırasında tuttuğu günlük...
Bu vakaları ilginç kılan, sadece az rastlanır nörolojik bozukluklardan mustarip olmaları değil, “aklın gözü” sayesinde yaratıcı çözümler ve adaptasyon yolları bularak kaybettikleri yetilerini telafiye ve hayatlarını yaşanır kılmaya çalışmaları.
Oliver Sacks gelişen görüntüleme yöntemleri sayesinde hakkında gitgide daha çok şey öğrendiğimiz beyinle ilgili vaka öyküleri anlatırken insan olmanın öyküsünü de anlatıyor. Yazdıkları, her zaman canlı ve diri bir bilimsel merakın ürünü ama aynı zamanda böyle bir duyarlılıktan beslendiği için de bunca ilginç ve okunmaya değer.


- Aklın Gözü -
Ne ölçüde kendi deneyimlerimizin yazarları, yaratıcılarıyız? Bunları ne kadarı bizimle doğan beyinlerimiz ya da duyularımız tarafından önceden belirlenmiştir ve biz beyinlerimizi ne ölçüde deneyimle biçimlendiriyoruz? Körlük gibi derin bir duyusal yoksunluk bu sorulara umulmadık bir ışık tutabilir. Özellikle ileri yaşlarda kör olmak, insanı devasa ve ezici bir mücadeleye sokar: Eski yol kapandığına göre yaşamanın, dünyasını düzene sokmanın yeni bir yolunu bulmak.
1990'da bana İngiltere'de bir din eğitimi profesörü olan John Hull'ın yazdığı Touchling the Rock: An Experience of Blindness [Kayaya Dokunmak: Bir Körlük Deneyimi] adlı olağandışı bir kitap gönderildi. Hull kısmi görüşlü olarak büyümüş, on üç yaşında katarakt olmuş ve dört yıl sonra sol gözünü tamamen kaybetmişti. Sağ gözü otuz beş yaşlarına kadar idare etmiş ama sonraki on yılda görüşü giderek kötülemişti, Hull giderek daha güçlü büyüteçlere gereksinim duymuş ve giderek daha kalın uçlu kalemlerle yazmak zorunda kalmıştı. 1983'te kırk sekiz yaşındayken tamamen kör olmuştu.
Kayaya Dokunmak sonraki üç yılda yazdırttığı güncesiydi. Kör bir insan yaşamına geçişinin delici içgörüleriyle doluydu ama benim için en çarpıcı olanı kör olduktan sonra görsel imgeleminin ve belleğinin nasıl giderek zayıfladığını ve sonunda (düşler dışında) tam olarak sönümlediğini -"derin körlük" diye adlandırdığı bir hal- betimleyişi olmuştu.
Bununla Hull yalnızca görsel imgelerin ve belleğin yitimini değil görme fikrinin kendisinin de yitimini kastediyordu; öyle ki "burada", "orada", "karşıda" gibi kavramlar bile onun için anlamını yitirmiş gibiydi. Nesnelerin görünümleri ya da görsel nitelikleri olduğu duygusu kaybolmuştu. Artık 3 rakamının neye benzediğini, onu parmağıyla havada çizmedikçe gözünde canlandıramıyordu. 3'ün motor bir imgesini oluşturabiliyordu ama görsel imgesini oluşturamıyordu.
Başlangıçta Hull bundan çok rahatsızdı: Artık karısının ve çocuklarının yüzlerini ya da bildiği ve sevdiği manzaraları ya da yerleri gözünün önüne getiremiyordu. Ama sonra bunu, görmesini kaybetmesinin doğal bir tepkisi sayarak kayda değer bir ağırbaşlılıkla kabullenmeye başladı. Aslında görsel imgelem yitiminin diğer duyularının tam gelişimi, güçlenmesi için bir ön koşul olduğunu hissediyor gibiydi.
Tamamen kör olduktan iki yıl sonra Hull imgeleminde ve belleğinde görsellikten o denli uzaklaşmıştı ki doğuştan kör birine benziyordu. Derin bir dinsel biçimde ve bazen San Juan de la Cruz'a benzeyen bir dille derin körlük durumuna geçti, kendini bir tür dinginlik ve sevinç içinde bu duruma bıraktı. Derin körlükten "otantik ve özerk bir dünya, kendine ait bir yer... yoğunlaşmış insani durumların birinde tüm bedenle görme hali" diye söz ediyordu.
Bu alıntı tanıtım amaçlı yapılmıştır.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
kitap
KitapGalerisi Facebook / KitapGalerisi Twitter
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder