18 Temmuz 2013 Perşembe

Yürüyen Kentler 4 - Karanlık Düzlük kitabından okuma parçası

Yürüyen Kentler 4 - Karanlık Düzlük kitabından okuma parçası

Yürüyen Kentler 4 - Karanlık Düzlük, tüm dünyada büyük ilgi uyandıran Yürüyen Kentler serisinin son kitabıdır. Serinin yaratıcısı Philip Reeve, kıyamete doğru yürüyen dünyayı son dönemeçte anlatıyor bu son kitapta. İki seçenek var; dünya ya yok olacak ya da yeniden doğacak...

Yürüyen Kentler 4 - Karanlık Düzlük, Ali Ünal'ın İngilizce aslından dilimize kazandırılan, 612 sayfadan oluşan On8 Kitap'ın son gözdesidir.

Modern çağın Jules Verne'i İngiliz yazar ve çizer Philip Reeve'in, tüm kaynakları ve insanı tüketmeden yaşanabilir bir dünya yaratma olasılığını sorguladığı, sağlam politik kavrayışı ve insan doğasını tüm çıplaklığıyla sergileme becerisiyle okuruna karanlıkla aydınlığı yan yana sunduğu ödüllü bilimkurgu dizisi 4. kitapla sonlanıyor.

Yürüyen Kentler serisinin 4. kitabı Karanlık Düzlük, ihtişamla kendi sonuna ya da başlangıcına yürüyor...


- 1 -

Zagwa Üzerindeki Süper-Sinekler

Theo şafaktan beri tırmanıyordu; mavi karaltıların birleştiği buzyalaklarına ve su gediklerine mümkün olduğunca yakın giderek, ilkin kentin arkasındaki dik yollarda, patikalarda ve keçiyollarında, ardından hareketli kayşatların eğimleri boyunca ilerleyerek, nihayet çorak dağ yamacına varana kadar tırmandı. Zirveye ulaştığında güneş tam tepedeydi. Nefeslenip bir yudum su içmek için mola verdi. Etrafındaki dağlar, sıcak kayalardan yükselen ısı halesinin oluşturduğu bir peçenin ardında titreşiyordu.

Theo, zirvede çıkıntı yapan dar bir dağ koluna doğru dikkatle ilerledi. İki yanındaki sarp uçurumların dibi, yüzlerce metre aşağıdaki sivri kaya keşmekeşine, ağaçlara ve beyaz nehirlere kadar gidiyordu. Bir taş koparak, sessizce düştü aşağıya; düş düş bitmedi, sonsuza kadar. Theo'nun karşısında şimdi uçsuz bucaksız gökyüzünden başka hiçbir şey yoktu. Dimdik durdu, derin bir nefes aldı, kayanın ucuna kadarki birkaç metreyi hızla koştu ve aşağı atladı.

Dağ gökyüzü, dağ gökyüzü deviniminden başı dönerek aşağıya, daha aşağıya, düştü de düştü. İlk çığlığının yankısı azalarak sessizliğe gömüldüğünde, hızla çarpan kalbi ve kulaklarının yanından geçen hava akımı dışında başka bir şey duyamadı. Rüzgârda takla ata ata sarp kayalığın gölgesinden kurtulup gün ışığına ulaştı ve tam altında, çok çok aşağılarda, memleketi sabit kent Zagwa'yı gördü. Yukarıdan bakıldığında bakır kubbeler ve boyalı evler birer oyuncak gibi görünüyordu; limana yanaşıp limandan ayrılan havagemileri, rüzgârda savrulan birer taçyaprağı ve geçitten akıp giden nehir de, gümüş bir iplikti.

Theo, aşağıdaki manzarayı, dağ sırtlarının arkasında kaybolana kadar şefkatle seyretti. Zagwa'ya bir daha asla dönemeyeceğini düşündüğü anlar olmuştu. Yeşil Fırtına eğitim kamplarında ona, memleketine ve ailesine duyduğu sevginin bir lüks; dünyayı yeniden yeşillendirme savaşının bir parçası olmak istiyorsa, unutması gereken bir şey olduğu öğretilmişti. Sonraları, Brighton sol-kentinde bir köle olarak yaşarken memleketinin hayalini kurmuş, ancak ailesinin onu geri istemeyeceğini düşünmüştü. Ailesi, eski moda Mobillik Karşıtları'ndandı ve Fırtına'ya katılma amacıyla evden kaçmasının ailesinden sonsuza dek dışlanacağı anlamına geleceğini düşünmüştü. Ne ki işte burada, tanıdığı Afrika tepelerindeydi yeniden. Artık ona hayal gibi gelen şey, kuzeyde geçirmiş olduğu hayattı.

---

Bu alıntı tanıtım amaçlı yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

KitapGalerisi Facebook / KitapGalerisi Twitter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder