24 Eylül 2013 Salı

Rojin


Rojin

Rojin, Mehmet Eroğlu tarafından yazılmıştır.http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | İletişim Yayınları, Çağdaş Türkçe Edebiyat, 494 Sayfa, 9789750512483, Eylül/2013



Kitabın 5.6. ve 7. Sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

- 1 -
Havada bir yerde, Temmuz, 1993

“Çok basit: Ölmek ya da öldürmek! Savaş dedikleri budur işte... Önünüzdeki sekiz ay boyunca yapacağınız bu iş ne sanıldığı gibi heyecanlıdır ne de korkutucu. Aksine, tekdüze ve sıkıcıdır. Neden mi? Çünkü hep aynı şey olur: Ölür ya da öldürürsünüz...”

Değişmiş; saf su gibi, tadı yok: Ne kavuşmanın doygunluğu, ne aylarca göğsüne batan o dikensi ayrılık özleminin yatışması, ne de yeniden kollarının arasına aldığı tanıdık bedenin uyandırdığı bildik hazlar... Garipti! Mehmet, Yüzbaşı’nın saatlerdir kulaklarında yankılanan sözlerini bastırarak, aylar sonra sevdiği kadına sarıldığında ilk izlenimi bir tür eksiklik duygusu yaratan bu tat yitimi olmuştu. Daha sonra, akşamüstü, tatlı imbatın temmuz sıcağını kapı dışarı ettiği bir odada nihayet yalnız kaldıklarında kollarının arasına aldığı kadının dudaklarını, boynunu ve tabii ki varlığının en lezzetli parçasını, göğüslerini öptüğünde de aynı yadırgatıcı duyguyla ürpermişti ama duyduğu yönsüz şaşkınlık üç aylık kadınsızlığın tutuşturduğu o sabırsız coşkuyu aşamadığından, bu garip yabancılamanın üzerinde pek durmamıştı. Oysa kutsal bir merasimin parçasıymış gibi adeta tapınarak soyduğu kadının değiştiğine ilişkin başka belirtiler de vardı. Açık, apaçık işaretler hem de: Ne zaman sevişmek için üzerine eğilse Aslı’nın onu her seferinde yeniden fethetmiş olan o yoğun güzelliği, baskın niteliğini, parıltılı şeffaflığını yitirmişti. Çıplaklığında ne arsız kışkırtıcılığın, ne de ona özgü gizemli günahkârlığın izleri vardı. Bakışlarında, hatlarının yuvarlaklığını ele veren karnında, erkekliğini karşılamaya hazırlanan aralanmış bacaklarında hiçbir şey yoktu: beş yıldır koşulsuz sunduğu bedeni anısız, ıssız bir sokak gibi bomboştu. Daha başında, hemen ilk anda fark etmesi gerekirdi ama Eğirdir’deki koğuşta aylar boyunca, her gece eklediği küçük fırça darbeleriyle biçimlendirip sonunda canlı bir yüze dönüştürdüğü o büyük portre sanatçının kendi eseri karşısında kapıldığı narsizm yüzünden mi gözlerini kamaştırmış, yaratıcısını aptallaştırmıştı. Anlamsız sorular, bir türlü meraka dönüşmeyen eğreti ve atıl şaşkınlığı, en geç on gün sonra bir parçası olacağı savaşın kaygısı, Yüzbaşı’nın kulaklarında yankılanan o vurgulu, teatral sesi: Hepsini ıslak, ipeksi bir döl yatağında yitirmişti. İçine sıkıştığı dar ve esnek dünya kaygan bir düşüşten ibaretti. Birkaç dakika sonra –onsuz– yokuşun sonuna yuvarlandığında uzun perhizin ardından tekrar kavuştuğu o keskin hazzı kendi başına sindirmek için Aslı’nın üstünden yana devrilirken utanç yüklü bir suçlulukla ürperiyordu: Bellek yitiminin nedeni ben miyim, âşık olduğum kadına ait anılarımı askerliğin saldırısından koruyamamış olabilir miyim? Bir erkek, her gece yüzlerce yoldaşından gizleyerek yüzünün hatlarını, bedeninin kışkırtıcı kıvrımlarını bir ressamın sabrıyla tek tek yeniden çizdiği, uyumadan önce mutlaka aşkını itiraf etmenin yeni bir yolunu bulduğu kadını unutmuş olabilir mi? Cevabı vermek için beklemesi gerekmemişti: Tabii ki hayır! Öyleyse iki beden arasındaki adı bir türlü konamayan sorun neydi?

Mehmet sormaya... Hayır, sormayacaktı. Aptalca, anlamadığı bir nedenden dolayı özür dilemeye hazırlanırken aldığı hazzın tek taraflılığını saklamaya çalışarak bakışlarını başyapıtına çevirdiğinde içi minnetle doluydu: Yarattığı, sevişmeleri boyunca yaslı sessizliğini inatla koruyan, ne onu alan erkeğin aşk sözcüklerine karşılık veren, ne de eşlik eden portre, sonunda konuşmaya karar vermişti. Yas sona mı eriyordu?


Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder