Kitabın 24. ve 25. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Gece
Filikada muhtemelen beş saat kadar geçirdikten sonra gökyüzü önce eflatuna sonra mora kesti ve güneş batıya doğru karanlık sulara alçalırken adeta şişti. Bu büyük mor ve siyah hiçliğin içinde, bizim sulara batıp çıktığımız gibi batıp çıkan diğer filikaların siluetlerini uzakta seçebiliyorduk; topumuzun akıbeti artık durumdan haberdar olduklarını düşündüğümüz diğer kaptanlara ve mürettebata bağlı olduğundan, beklemekten başka çare yoktu.
Karanlığın çökmesini dört gözle bekliyordum çünkü mesanemi boşaltmam gerekiyordu. Bay Hardie, bunun nasıl yapılacağını açıklamıştı. Hanımlar bu işi, asıl amacı tekneye dolacak suları tahliye etmek olan üç ahşap sintine kovasından biriyle görecekti. Bay Hardie epey bir kem küm ederek kovalardan birinin Bayan Grant'e teslim edilmesini, tuvalet ihtiyacımız hasıl olduğunda durumu kendisine bildirerek küpeştede oturan biriyle yer değiştirmemizi ve işimizi bu suretle görmemizi önermişti. "Öf dedi Bay Hardie kalın kaşlarının altından adeta komik bir bakış atarak, "Anladınız işte, söyletmeyin beni." Daha birkaç dakika önce filikada bulunan malzemeleri ve bunların ne amaçla kullanılacağını bir bir sıralarken sergilediği muazzam özgüveni, bu işi anlatmaya sıra geldiğinde adım adım silinip gitmişti.
Güneşin portakal halesi kaybolunca, sintine kovasını ben alayım dedim. Hayal kırıklığıyla fark ettim ki, gök kararmış ve gece çökmüş olsa da karanlığın kendi içinde bir dokusu, ışık kaynakları, gölgeleri ve bunun ardında gözleri vardı. Gecenin beklediğim perdeyi germemesi canımı sıkmıştı; zaten o kadar sıkış tepiş oturuyorduk ki, yaptığım işi gizlemenin bir yolu yoktu. Çevremdekilerin kadın olmasını, bunların da yaptığım işi yapmıyormuşum gibi davranacak kadar hassas insanlar olmasını sağlayan güçlere şükrettim. Kaldı ki hepimiz aynı durumdaydık ve aramızda, fiziksel ihtiyaç hayvanının yüzüne bakılmayacak diye zımni bir kural oluşmuştu. O hayvan hiç yokmuş gibi davranacak, hayvanın görgümüze pençe atmasına izin vermeyecek, neredeyse ölümümüze sebep olan ve kurtulup kurtulamayacağımızın hâlâ belli olmadığı bir felaketin karşısında bile medeniyetimizi koruyacaktık.
işim bittiğinde birkaç bakımdan çok rahatladım. Bu işi nasıl yapacağıma kafamı öylesine takmıştım ki, Bay Hardie'nin durumumuzu ve malzemelerimizi anlatışına dikkatimi hiç verememiştim. Bu iş bittikten sonra, her bir filikada beş battaniye, uzun bir halata bağlı bir can simidi, üç sintine kovası, iki kutu peksimet, bir damacana içme suyu, iki maşrapa bulunduğunu anladım. Bay Hardie bir şekilde bir tekerlek peynir ve birkaç somun ekmek getirmiş, sonra alabora olmuş bir filikadan düştüğünü tahmin ettiği iki damacana suyu da denizden çıkarmıştı. Zamanında Empress Alexandra'nın güvertesinde bir kutu içinde pusulaların da bulunduğunu, ama bir seferde bunların kaybolduğunu, gemi sahibi de Avusturya'da kızışan savaş ortamı nedeniyle bu seferi erkene çekince yeni pusula getirtilemediğini anlattı. "Ne isterseniz deyin ama biz denizciler, başkalarından daha dürüst de değiliz, daha namussuz da" dedi. Filika güvertedeyken yağmur dolmasın diye üstüne örtülen brandanın, kendi kıvrak zekâsı sayesinde dürülüp şimdi filikada yerini aldığını da ekledi.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder