Kitabın 15. 16. ve 17.sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
MANYA
Her pazar günü olduğu gibi, Nowolipki Sokağı'ndaki liseye büyük bir sessizlik çöktü. Cephe duvarında, Rus-ça olarak taşa kazılı, "Erkek Lisesi" yazısının altındaki büyük okul kapısı, sımsıkı kilitli. Sütunlu koridor, ıssız bir mabedi andırıyor. Bu tek katlı, yayvan, uzun binada; üzerlerine çeşit çeşit isimlerin baş harfleri kazılmış, çakı çentikleriyle tırmık tırmık, siyah tahta sıralar dizili, aydınlık, koca sınıflardan, sanki hayat çekilmiş gibi. Yalnız, Meryem Ana Kilisesinden gelen akşam duası çanı ile ara sıra da sokaktan geçen iki tekerlekli bir yük arabasının tangırtısı veya bir "doroçka"yı çeken atın tembel adım sesleri duyuluyor.
Avluyu saran parmaklığın gerisinde, okulun dört tane, tozlu, sıska leylağı çiçek açmış. Yoldan geçenler, pazarlık elbiselerini giyip kuşanmış insanlar, tatlımsı bir kokunun yüzlerine çarpmasıyla şaşırarak dönüyor, bakıyorlar. Daha ancak mayısın sonu olduğu halde, hava sıcak. Varşova'da güneş, don kadar acımasız ve keskindir.
Ama pazar günlerine has olan bu dinginliği, yine de bozan bir şey var. Alt katında kimya hocası ve müfettiş yardımcısı olan Mösyö Wladyslaw Sklodowski'nin oturduğu okul binasının sol tarafından, anlaşılmaz, tuhaf gürültüler geliyor. Sırasız, ahenksiz bir takım çekiç seslerini andıran takırtılar. Arkasından, keskin çığlıklarla beraber devrilen bir şeyin gümbürtüsü kopuyor. Tekrar tak tak vuruşlar... Lehçe söylenen, kısa emirler: - Hela, kurşunum kalmadı!
- Kuleye Joseph... Kuleye nişan al!
- Mania, çekil oradan.
- Neden çekilecekmişim? Küplerden getiriyorum! -O-Oh-Oh!
Bir gümbürtü, cilalı parkenin üzerine gök gürler gibi patırtılarla yuvarlanan tahta bloklar ve işte, kulenin yerinde yeller esiyor. Çığlıklar artıyor, uçan mermiler dört bir yana yağıyor...
Bu savaş meydanı, pencereleri okulun iç avlusuna bakan, dört köşe büyük bir oda. Köşelerinde, dört tane çocuk karyolası duruyor. Beş ila dokuz yaş arası dört çocuk avaz avaz bağırarak; korkunç çığlıklar kopararak, burada savaş oyunu oynuyorlar.
Noel akşamı, küçük Sklodovskilere, boy boy tahta parçalarından bir yapı takımı hediye etmiş olan whist (Dört kişilik bir iskambil oyunu.-e.n.) ve pasyanst (Tek kişilik, uzun süren ve sabır isteyen bir iskambil falı.-e.n.) meraklısı dayıları, bu oyuncağın ne işe yarayacağını herhalde aklından geçirmemişti. Birkaç gün kadar, Joseph, Bronya, Hela ve Manya, tahta kutunun içinde örnek resimlerini buldukları şatoları, köprüleri, kiliseleri uslu uslu yapıp kurdular. Ama çok geçmeden, yapıların temel taşları olan iri parçalar, direkler, asıl amaçları için kullanılmaya başlandı: Kısa sütunlar, topçu sınıfına ayrıldı; küçük dört köşeler gülle işini görecekti; böylece mimarlar mareşal oluverdiler.
Yerde, yüzü koyun yatan Joseph, sürüne sürüne ilerliyor; düşmana doğru "taktik gereğince" toplarını yürütüyor. Kavganın en kızıştığı zamanda bile, sağlıklı çocuk yüzü, bir ordu kumandanına yakışır ciddiyeti kaybetmiyor. O, ağabeydir. Dördünün içinde hem en bilgici, hem tek erkek odur. Etrafındakiler hep kız; pazarlık elbiselerinin üzerinde kırmalı yakalarla, fistolu küçücük koyu renk önlükler takılı, bir örnek giyinmiş kızlar...
Ama haklarını vermek lazım: Bu kızlar iyi dövüşüyorlar. Joseph'in müttefiki Hela'nın gözleri, vahşi bir pırıltıyla tutuşuyor. Hela, sadece altı buçuk yaşında olduğu için öfkeleniyor, küçük dört köşe tahtaları daha hızla, daha uzaklara atmak istiyor; iki pencerenin arasına sıkışmış ordularını savunmak için çırpındıkça, sarı saçları havada uçan tombul, güneş yüzlü Bronya'nın sekiz yaşında olmasına imreniyor.
Bronya'nın yanında, fisto göğüslüklü minicik bir yaver "mühimmat" topluyor, bir taburdan ötekine koşuyor, çok bağırmaktan, çok gülmekten yanakları alev alev, dudakları kupkuru, didiniyor, parçalanıyor...
-Manya!
Boş bulunarak irkilen çocuk, koşarken birden duruyor, iki kat edip kalbinin üzerinde sımsıkı tuttuğu önlüğünü koyveri-yor. Bloklar -bir kucak dolusu savaş malzemesi - yere dökülüyor. Canlı, coşkun, güzel bir yüzü, rüyalar dolu, tatlı, gümüş rengi
gözleri var.
- "Annem seni çağırıyor. Artık geç oldu. Bu oyunu bıraksın"
diyor.
- "Ama Bronya'nın bana ihtiyacı var... Ona mermileri ben taşıyorum!"
- "Annem, gelsin" dedi.
Bir an durakladıktan sonra, Manya, ablasının elini tutuyor! Ağırbaşlı bir hal takınarak odadan çıkıyor.
Beş yaşında savaşmak kolay değildir, gücü tükenen küçük kız, savaş meydanından çekildiğine çok da üzülmüyor. Bitişik odadan, okşayıcı bütün isimlerini sıralayan tatlı bir ses, onu çağırıyor:
- Manya... Maniusia... Anciupecio'm...
Polonya'da, isimleri değiştirip kısaltmaya bayılırlar. Öteden beri, Sklodowski'lerde kızların büyüğü Sophie'ye "Zo-sia" denilmiştir. Bronislawa yerine "Bronya" adı geçmiş, Helena "Hela" olmuş ve Joseph de "Josio" haline gelmiştir.
Ama en son doğan, evin göz bebeği Marya kadar hiç kimseye isim takılmamıştır. "Manya" her zaman kullanılan kısa adı, "Maniusia" içten, sevgi dolu bir başka ismi, "Anciupecio" da bebekliğinden kalma hoş ve gülünç lakabıdır.
- Anoiupecio'cığım, saçların ne hale gelmiş, ne kadar da kızarmışsın!
Doğal denemeyecek derecede renksiz, zayıf iki incecik el, göğüslüğün çözülmüş kurdelelerini bağlıyor, müstakbel büyük bir bilginin inatçı yüzünü kaplayan kısa lüleleri sıvazlıyor. Çocuğun içine yavaş yavaş bir rahatlık, bir gevşeme çöküyor.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder