Kitabın 1.2.3. ve 4. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Adım Fabio. Sonbahar ve kışları İstanbul'da, bahar ve yazları Paros'ta geçiren İtalyan bir ressamım. Paros'taki o küçük dükkânda, ortasında aynadan bir kalp olan deniz resmi bana ait. Bunlar benim hakkımda ilk öğrendiklerindi, sevgili dostum. İstanbul'da, evimde geçirdiğimiz birkaç saat ise sanırım benimle ilgili şunları anlattı sana. Neşeli, dost canlısı, hayat dolu bir insanım. Ayrıca, mükemmel kapuçino yaparım.
Bir de, kendini bana çok yakın hissettin sanırım. Yeni tanıştığımız, birlikte sadece birkaç saat geçirdiğimiz hâlde, kendini bana bu kadar yakın hissetmen ve bunu tüm açıklığıyla dile getirmen beni çok mutlu etti. Ayrılırken söylediklerini hiç unutmadım.
"Biliyor musun," demiştin, "biz hep birbirimizi tanıyorduk aslında, böyle hissediyorum. Bu dünyaya gelmeden Önce de dosttuk, Bu dünyada tekrar karşılaşmamız için bunca yıl geçmesi gerekmiş. Ayrı düştüğümüz yıllar boyunca sana neler oldu, neler yaşadın, hayat serüvenin nasıldı, hiç bilmiyorum. Merak etmiyor değilim, ediyorum. Ve buradaki birkaç saatimizde bunların hiçbirini sana sorma şansım olmadı. Ama önemli değil, seni buldum ya, gerisi önemli değil. Bir gün mutlaka döneceğim, Fabio. Deniz kıyısına oturup kahvemizi yudumlayacağız birlikte. Ve yudumlarken de, birbirimize, ayrı kaldığımız dönemde yaşadığımız serüveni anlatacağız."
Ben ise şöyle cevap vermiştim:
"Elbette, Mathias, elbette."
Yalan söylemeyi bir türlü beceremem. İnandığımın dışında bir şey söylemeye kalksam, hemen yüzüm kızarır, sesim titrer. Ama bu kez, yalan söylemeyi becermeye, sesimi titretmemeye gayret ettim. Bilmem hatırlıyor musun? Kararlılık vardı ses tonumda.
"Elbette, Mathias, elbette," derken gözlerimin içi gülüyordu.
Hatta işimi daha da sağlama almak, seni tekrar görüşebileceğimize İnandırmak adına şöyle demiştim:
"Aşkın resmini mutlaka görmek isterim. Onu bîr gün bana getirip göstereceksin, değil mi?"
"Bundan şüphen olmasın, Fabio, söz," demenden, yalanımın yeteri kadar inandırıcı olduğunu anlamış, rahatlamıştım. Böylece, hayatımda ilk kez bir yalanın İç huzuru getirdiğine şahit oluyordum.
Yalanım, tekrar görüşeceğimize inandığımı söylemekten ibaretti. İşin aslı ise söylemediğim gerçekte gizliydi. O gerçeği şimdi söyleyeceğim sana Mathias. Ama Önce, o gerçeğin ne anlama geldiğini söylemek İstiyorum. O gerçek, bir daha bu dünyada bir araya gelemeyeceğimiz anlamına geliyor.
Biliyorum ki, sırf ben istediğim için, İstanbul'daki günlerinin geri kalanını, güllerle konuştuğunu söylediğin o hanımın otelinde geçireceksin. Sonrasında, bahsettiğin Efes seyahatini gerçekleştirecek, sevdiğin İnsanla buluşacaksın ve ardından birlikte ülkenize döneceksiniz. Tüm kalbimle inanıyorum ki, bir gün -söylediğin gibi- beni görmek üzere tekrar geleceksin İstanbul'a. Belki altı ay sonra, belki bir yıl, belki de iki.
"Kapım sana her zaman açık, yaşadığım sürece buradayım, beklerim," demiştim ya sana, işte bu söze güveneceksin. Bileceksin ki, İstanbul'da seni her zaman bekleyen dost canlısı bir ressam var. Evet, burada seni bekleyen bir ressam var. Ama sana söylediği sözde, o sırada haklı olarak gözünden kaçan iki kelimelik bir detay var. "Yaşadığım sürece."
İşte sevgili dostum, sana söylemediğim gerçek bununla ilgili. Söylediğim cümle o kadar da yanlış sayılmaz aslında. "Kapım sana her zaman açık" derken, bu en başta "Kalbimin kapısı sana her zaman açık" anlamına gelir, öyle değil mi?
"Beklerim" derken, 1ar saçlı, zayıf kemikli bir bedenden çok, bir kalbi, bir ruhu kastetmiş olabilirim pek tabii, değil mi?
Yine de, benden geriye seni bekleyen somut bir şey bulman İyi olur diye düşündüm. Sonuçta, geride bırakılan bir kucak dolusu sevgiyi ya da seni kapıda bekleyen bir ruhu görmek her zaman mümkün olmayabilir. İşte sevgili dostum, geride bırakacağım bu somut şey, sana şu anda yazdığım mektup olacak. Mektup denemez buna aslında. Bir kitap. Sana anlatmak istediğini ama yüz yüze anlatma fırsatı bulamayacağım her şeyi içinde barındıran bir kitap. Daha önce hiç kitap yazmadım. Dolayısıyla nasıl olacağını, anlatacaklarımı nasıl anlatacağımı açıkçası bilemiyorum. Tek bildiğim, söylemek istediklerim.
Belki gün içinde yaşadıklarımdan bir şeyler paylaşırım seninle, bazen bir rüya, bazen kalbime dokunan bir hikâye, bazen de altmış beş yıldır İniş çıkışlarla sürdürdüğüm bu hayat serüveninden parçalar.
Dediğim gibi, anlatmak istediklerimi ne şekilde anlatacağımı bilemiyorum, ama benim hakkımda merak ettiğin, öğrenmek istediğin her şeyi bulacaksın bu kitapta.
Bu kitabı sana ulaştırabilecek birini tanıyorum. Kim olduğunu sonra söyleyeceğim, bu kitabı ondan alacaksın. Her İhtimale karşı, Paros'taki dostum Yorgo'ya da bir kopyasını göndereceğim, insanlık hâli, ne olacağı bilinmez, bu kitabı sana ulaştıracak kişiye bir şey olursa, Yorgo ulaştırır.
Evet, sevgili dostum, tahmin edebildiğin gibi, sana böyle bir kitap yazıyor olmamın tek sebebi var. Ölüyorum.
Ama merak etme, bu dünyadan ayrılacağım o gün gelene kadar, mükemmel kapuçinolar yapmaya devam edeceğim. Hatta belki de, her gün daha iyisini.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder