6 Kasım 2013 Çarşamba

Aşk Estetiği

Aşk Estetiği, Beşir Ayvazoğlu tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Kapı Yayınları, Deneme, 9786055107215, 256 Sayfa, Kasım/2013


Kitabın 11.12. ve 13. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Mimesis
İstersen bir ayna al eline, dört bir yana tut... - Eflâtun

Meseleye hangi tarafından bakılırsa bakılsın, figüratif sanatlar, gerçekte dış dünyanın yerine benzerini geçirmek gibi psikolojik bir istekten kaynaklanır; bir yanıyla narsisizmdir, bir yanıyla maddî dünyaya bağlılığın ifadesidir. Andre Bazin, plastik sanatlarda, Nietzsche'nin tabiriyle apollonik'te yapılacak bir psikanalizin en sonunda mumya kompleksini bulacağını söylemektedir. "Mısır dini," der Andre Bazin, "ölümü geride bırakmayı, vücudun maddî bakımdan sürekliliğine bağlamaktaydı. Ölüm zamanın zaferinden başka bir şey değildir. Varlığın maddî görünüşlerini yapma bir şekilde saptamak, varlığı süre ırmağından çekip almaktır." Mısırlı, gerçi mumyaladığı cesetleri piramitler ve koridor lâbirentleriyle emniyete alıyordu, fakat cesedin herhangi bir kazaya uğraması ihtimalini düşünerek lahdin yanma yiyecek maddeleriyle beraber topraktan yapılmış küçük heykelcikler de koyuyordu. Bu heykeller, cesedin bir kazaya uğraması halinde, onun yerine geçebilecek -bir bakıma- yedek mumyalardır. "Böylelikle heykelciliğin dinsel kaynaklarda baş görevi ortaya çıkıyordu: Varlığı görünüş yardımıyla kurtarmak (...) Saçma hayranlığımızın altında biçimin sürekliliği ile zamanı alt etmek gibi ilkel bir ihtiyaç sezilmediği takdirde resim ne boş şeydir."
Eski Yunan'da ve Batı'da, Andre Bazin'in "mumya kompleksi" dediği, varlığı görünüş yardımıyla kurtarma çabası, bütün Batı sanatlarının "dominant" karakteridir. Kendiliğinden abstre bir kuruluşa ve formlara giden mimarî bile tabiatı taklit amacıyla zorlanmış, meselâ yük taşıyan insan şeklinde sütunlar, defneyaprakları şeklinde sütun başlıkları, eğik dal şeklinde kemerler vb. yapılmıştır. Musikide bile benzer denemelere gi-rişildiğini biliyoruz.
Özellikle tasavvufun tesir sahasında gelişen İslâm sanatlarının böyle bir komplekse tamamen yabancı olduğu, daha doğrusu bu kompleksi zaman içinde yok edecek şekilde bir ge-lişme çizgisi bulunduğu rahatça söylenebilir. İslâm dünyasında Yunan felsefesi geniş bir tesir sahası bulduğu halde Yunan sanatlarının hemen hiç ilgi çekmemiş olması, bu bakımdan üzerinde önemle durulması gereken konular arasındadır.
Varlığı görünüş yoluyla kurtarmak, ilk defa Aristo tarafından bir sanat teorisi olarak temellendirilen "mimesis" (benzetme, taklit) yoluyla mümkündür. Mimesis, şüphesiz, birçok filozofta olduğu gibi, Nietzsche'de de değişik anlamlar kazanmıştır. Fakat ne kadar farklı şekillerde yorumlanırsa yorumlansın, bu kavram, daima Aristo'nun Poetika'da belirlediği çerçeveye bağlı olarak günümüze kadar gelmiş ve bütün yansıtma teorilerinin esasını teşkil etmiştir.
Sanatta mimesis'e karşı şuurlu olarak tavır alan ilk düşünür Eflâtun'dur. Devlet'in yedinci kitabında anlatılan mağara alegorisi bütün bir sistemi verir, insanlar hayatlarını tıpkı bir mağarada zincire vurulmuş esirler gibi, güneşe arkalarını dönmüş, öylece yaşamaktadırlar. Gerçek nesnelerin birbirini izleyen gölgeleri karşıdaki duvara vurmakta ve esirler bunları gerçek sanmaktadırlar. Eğer esirlerden biri serbest bırakılsa ve başını geriye çevirse, önce gözleri kamaşacak, sonra yavaş yavaş asıl gerçeği anlamaya başlayacaktır. 0 zaman anlayacaktır ki, "mevsimleri, yılları yapan güneştir. Bütün görünen dünyayı güneş düzenler. Mağarada onun ve arkadaşlarının gördüğü her şeyin kaynağı güneştir."
Mağara alegorisinde esirlerin aldandığı gölgeler, duyularımızla kavradığımız dünyanın aslında hiçbir gerçekliği olmayan verileridir. Bu aldatıcı dünyanın üstünde, ancak akılla kavrayabileceğimiz bir idea'lar dünyası vardır ki asıl gerçek o dünya-dır. İdee'Ier belli bir düzen içerisinde yukarıya doğru sıralanır. En üstte mağara alegorisinde güneşle temsil edilen "iyi" idea'sı bulunmaktadır. İyi, bütün sistemi içine alır ve özetler.
Eflâtun, sistemini Devlet'in onuncu kitabında estetiğe de uygulamıştır. Duyularımızla kavradığımız dünyanın hiçbir gerçekliği bulunmadığına göre, mimesis esasına dayanan sanatlar idea'ların ikinci elden taklitlerini vermektedir. Meselâ yeryüzünde birçok masa ve sedir vardır, fakat bunların hepsi iki idea'nın, yani masa ve sedir idea'larının içine girer. Masayı ve sediri yapan usta, yaptıklarını masa ve sedir idee'lerine uydurmuştur. Peki, masa ve sedir resmi yapan ressamın yaptığı nedir? Şüphesiz, masa ve sedirin belli şartlar altında herhangi bir görünüşü veya masa ve sedir idea'larının ikinci elden taklidi. Kısacası ressam, gerçeğin değil, görünenin benzetmecisidir. Çünkü masa çeşitli bakış açılarına göre çeşitli görüntüler verir. 

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder