5 Aralık 2013 Perşembe

Leviathan

Leviathan, Julien Green tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Everest Yayınları, Roman, 9786051416892, 298 Sayfa, Aralık/2013


Kitabın 130. ve 131. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Rüzgâr ölü yapraklan kâh büyük yolun bir yanından diğerine gezdirerek, kâh Sommeillante'ın hareketsiz yüzeyine savurarak bütün gün esti. Nehrin kenarındaki kalın çim örtü güneşin altında parlıyor, topraktan ve sudan yayılan tatlı serinliği içmek için uzanmış bitkin bedenler gibi yatıyordu. Gökyüzünden yayılan düz bir ışık, tek bir dalın bile yerde, rüzgârın sikmeyeceği kadar net ve değişmez bir gölge yansıtmasına izin vermiyordu. Hiçbir şey, havanın, dalgaları ağaçların arasında kırılan görünmez bir deniz gibi büyük bir çalkantıyla coştuğu, öte yandan bu kudurganlığa ve kargaşaya hâkim olan güneşin, en küçük bir çiçeğe bile akşama kadar ayaklarının dibinde döndüreceği gölgesini sunduğu sonbaharın bu ilk günlerinden daha lezzetli değildi. Bu sükûnetten ve bu taşkınlıktan, şiddetin yumuşaklıkla iç içe geçtiği, insan dilinin ifade edemeyeceği bir duygu doğuyordu. Bu, içinde bitkinlik taşımayan bir dinginlik, peşinden hiçbir yorgunluğun gelmediği bir coşkudur; kan daha neşeli ve özgür akar, kalp onu attıran bu hayata tutkuyla bağlanır. Mutluluğu tanımayanlara doğa bu cömert anlarda mutluluğu, ağaç kokularıyla ve kuş sesleriyle, yaprakların şarkılarıyla ve çocukluğu canlandıran her şeyle getirir.
Bütün gün nehir boyunca ve kasabanın içinde yürüdü. İnsanlar onu fark ediyordu; bakışlarıyla izliyorlardı. Korkup daha hızlı yürüyordu, fakat bu sefer yavaşça ona doğru dönen başka yüzler ve kıyafetlerinin dağınıklığını aynı dikkatle ve aynı şaşkınlıkla inceleyen başka gözlerle karşılaşıyordu. Akşama doğru, birkaç saat önce kaçtığı yere geri döndü. Kalbinin şu andaki sükûneti, hafızasının ona söylediğiyle bağdaşmıyordu. Artık ne kaygısı ne de yorgunluğu vardı; temiz havanın, ışığın zayıfladığı bu saatin tadını çıkarıyordu. O çığlıkların, bedenin artık ona inanılmaz gelen, birdenbire hareketsiz kalışının anısı uzun süre kafasında dolaştı. Hayatının geri kalanıyla, doğru olamayacak kadar az bağdaşıyordu ve sürekli olarak gözünün önünden geçen o halini şimdi kendi bile tanıyamıyordu. Eğer nehrin yakınındaki korkunç mücadele ona anlatılsaydı gülerdi kuşkusuz; bir şey olmadığını görmek için Sommeillante kıyısında ilerliyor ve Angele'in orada olmadığını kendisine kanıtlamak için o yeri arıyordu.
Onu buldu: Kırılmış dallar, onları kâbusunda görmüştü. O cinnet anında, bu kadar küçük şeyleri, bu kadar çiçeği, ağacı, bu kadar ayrıntıyı gözlemlemiş olabilir miydi? İçinde bir şey uyanık kalmıştı, oysa varlığının geri kalanı, mümkün olduğuna inanamadığı eylemlerin, cinayet ve tacizin gerçekleştiği dehşet verici bir tür rüyanın içine dalmıştı. Yanılıyor olamazdı. Bütün gerçek ortadaydı; bu kadını öldürmüştü ve insanlar onu götürmeye gelmişti; insanlar onun başına toplanmış, ölüye ve bu parçalanmış yüzün korkunçluğuna bakmış, sonra kendilerini korkuttuğu için zavallı kadının kafasını bir kıyafetle, bir çantayla örtmüşlerdi. Ya ölmediyse? Nefes alıp almadığını artık hatırlayamıyordu, sadece, dakikalarca sonra birdenbire onun yüzünde açtığı yarayı gördüğünü ve korkuya kapılarak kaçtığını hatırlıyordu.
Nehir boyunca koştu, sonra toprak bendi tırmandı, onu bir kez daha görmek için, kendine rağmen oraya geri döndü; işte, patikanın yanında, saçları dağılmış, hareketsiz yatıyordu.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder