"Füsuuuun! Haydi, kızım gel. Sen de bir şeyler ye." Genç kız, annesinin salondan gelen hafif sinirli çağrısını duyunca olduğu yerde sıçrayarak dalıp gittiği hayal dünyasından çıkıp gerçek dünyaya döndü. Annesi servis tabaklarını çoktan içeri taşımış, kendisinin de hemen arkasından geleceğini düşünmüş olmalıydı. Demek âşık insan böyle oluyordu. Farkında olmadan bir anda hayallere dalıp yaşadığı anın gereklerini unutabiliyordu. Üstündeki mavi daire kloş elbisesinin eteklerini düzeltip Cengiz'i anmaktan sıcacık olmuş yanaklarını ovuşturarak kendini toparlamaya çalıştı ve hızla salona doğru yürüdü.
"Affedersiniz öğretmenim. Çayın altının kaynamasını bekliyordum da," diye bir bahane uydurup masada hocasının hemen yanındaki yerini aldı.
"Olsun Füsuncuğum. Ama lütfen sen de şu şekerli kurabiyelerden ye. Bak kafanın daha iyi çalışması için enerjiye ihtiyacın var," dedi matematik hocası Ahmet Bey alaylı bir şekilde gülerek.
"Eee Ahmet Bey bu sene tayininiz olmayacak herhalde, değil mi? Bana en az bir sene daha size burada ihtiyaç olacak gibi geliyor. Şu büyük orduevi inşaatına bakılırsa..." diye söze girdi Nurettin Albay.
"Öyle görünüyor, efendim," dedi Ahmet Bey ağzına attığı küçük fındıklı kurabiyeyi zorlukla yutarak. Fındıklı kurabiyeler çok lezzetli oluyordu ama insanın ağzının içini kurutuveriyordu işte. Sonra hemen çayına sarılıp konuşabilir hale gelmek için birkaç yudum alarak devam etti. "Tahmin ettiğiniz gibi bizim İnşaat Emlak'takilerin tayinleri durduruldu. Ama asıl haber albayım, Ragıp Paşa'nın tayini çıkmış. 30 Ağustos'tan sonra Gelibolu'ya gidiyorlarmış."
Salonun tam ortasına bir bomba düşse ancak böyle bir etki bırakabilirdi. Bir anda salondaki herkesin nutku tutulmuştu. Nurettin Bey bile söyleyecek söz bulamıyordu. Sadece, "Emin misin Ahmet?" diyebildi bariz bir şekilde şaşkın bir sesle. "Daha dün Cengiz'le beraberdik. Hiç tayinlerinin çıktığından falan bahsetmedi bana."
"Valla posta dairesinde çalışan arkadaş söyledi, albayım. Paşa'ya resmi tayin yazısı gelmiş. Gerçi o da hiç beklemiyor-muş bu kadar çabuk tayin edilmeyi. Herhalde kendisi bile bu fikre alışamamış olacak ki henüz ailesine haber vermemiş."
"Hay Allah," diyerek düşünceli bir halde alnını ovuşturdu Nurettin Bey. "Zavallı çocuk, Çorlu'ya da çok alışmıştı. Daha geçen gün, İnşallah uzun seneler burada kalırız, doktor amca, diyordu. Asker çocuğu olmak böyle kötü sürprizlere de hazırlıklı olmayı gerektiriyor işte. Vah vah."
Vah vah! O anda asıl, babasının güzel kızı acınacak, vah vah denecek haldeydi. Füsun Ahmet Bey'in tayinden bahseden ilk cümlesinden sonra tamamen içinde bulunduğu ortamdan kopmuştu. Daha sonra yapılan yorumlar kulağına ancak bir uğultu halinde ulaşıyordu. Bir insan ayak parmaklarından saçının teline kadar buz kesip uyuşabilir miydi? Füsun'un o sıradaki haline bakılırsa bu gayet mümkündü. Kaskatı kesilmişti genç kız. Cengiz gidiyordu.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder