Kitabın 210. ve 211. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
Cama vurulunca irkildi. Arabasını yanlış yere park ettiği için uyarıldığını sandı. Beklerken içinde bocaladığı vesveselerinden, tasalarından çekilip alınmıştı. Şaşkın, rüyadan uyanır gibi baktı. Bir kadın! Gülümsüyordu. Anlam veremedi önce. Yüzüne yayılı tanıdık gülümseyişi ayırt edince kendine gelebildi.
Gelmişti!... Aniden nasıl orada olabilmişti? Oysa gelişini görebilmek için gözü, dikiz aynasındaydı, hep yolu izlemişti.
Kapıyı açan Anastasya, dingin yüzünde açan kocaman tebessümüyle oturdu. Ne yapacağını bilen, büyük bir sorunu halletmiş insan hafifliğiyle... Üzerine kalın, siyah renkli uzun bir manto, içine beyaz balıkçı yaka kazak giyinmişti. Ayaklarında kışa uygun çizme vardı. Beş yıldır belleğinde korunmuş Kuzey'in duru maviliğini taşıyan bir çift gözün birebir benzerine baktı. Saydam teni ardında belli belirsiz ışıyan çekingen gülümseyişi aradı yüzünde; öz güveni eksiksiz bir yüzde çekincesiz gülümseyişi gördü, küçücük bir hayal kırıklığı yaladı geçti ruhunu. Elinde olmadan, aniden o güne, Arbat'a taşındı düşünceleri. O gün, portresini yaparken uzun süre derinliklerinde yok olduğu o gözleri aradı. Oradan yayılan ışıklı bakışları... Bulamadı. Yine de şüpheyi sürekli kılan bir başkalık vardı karşısında gülümseyen yüzde. Fazla ya da eksik olan şeyin ne olduğunu bilemedi.
Düşünceler içinde, bellek kuytularında arayışı sürdürürken, soğuktan üşüyüp kış karanlığından bir an önce kurtulmak isteyen insanların arasından yavaş yavaş, dikkatle yolun içine çıkardı otomobilini, Kağan. Kendi kendine içinden konuştuğunu ayrımsadı. Suskunluğu sonlamak için Anastasya'ya döndü:
"Merhaba!" dedi, titreşimli sesle. Şaşkınlığı, heyecanı henüz sönmemişti.
"Merhaba... Dalgınsınız..."
Tanıyamadım. Şey... Gazinoda gördüğümden çok farklısınız."
"Demek ki hemen unutabiliyorsunuz. Akşam anlattıklarınızı, bana sorduğunuz soruyu anımsadım da... Ben sandığınız o kız... Hem, 'farklısınız' ne demek oluyor? Beğenmediyseniz inerim(!)"
Anastasya'nın neyi anıştırmak istediğini anlamıştı, Kağan. Esprili konuşması, güleç yüzü rahatlık yansıtıyordu. Kağan'ın da yüz hatları gevşedi. Pürüzsüz sesle, "Artık çok geç" dedi. "Oturdunuz bir kere. Anlamalıyım o musunuz, değil misiniz? Yanılıp yanılmadığımı... Tekrar bulabilmem uzun süre alabilir. Beş yıl... Kalınız lütfen! Değilseniz de benziyorsunuz, sizi ağırlamaktan mutluluk duyacağım. Yemekten sonra bırakabilirim ancak."
"..."
"O'nu anlatırım; eğer aradığım Nataşa değilseniz..." Anastasya, sıcak duygu atmosferiyle daha bir gevşedi. Karşılıklı yapılan istihzalı, nükteli konuşmalar, aralarındaki yabancılık sınırını hemen kaldırmıştı.
Gelmişti!... Aniden nasıl orada olabilmişti? Oysa gelişini görebilmek için gözü, dikiz aynasındaydı, hep yolu izlemişti.
Kapıyı açan Anastasya, dingin yüzünde açan kocaman tebessümüyle oturdu. Ne yapacağını bilen, büyük bir sorunu halletmiş insan hafifliğiyle... Üzerine kalın, siyah renkli uzun bir manto, içine beyaz balıkçı yaka kazak giyinmişti. Ayaklarında kışa uygun çizme vardı. Beş yıldır belleğinde korunmuş Kuzey'in duru maviliğini taşıyan bir çift gözün birebir benzerine baktı. Saydam teni ardında belli belirsiz ışıyan çekingen gülümseyişi aradı yüzünde; öz güveni eksiksiz bir yüzde çekincesiz gülümseyişi gördü, küçücük bir hayal kırıklığı yaladı geçti ruhunu. Elinde olmadan, aniden o güne, Arbat'a taşındı düşünceleri. O gün, portresini yaparken uzun süre derinliklerinde yok olduğu o gözleri aradı. Oradan yayılan ışıklı bakışları... Bulamadı. Yine de şüpheyi sürekli kılan bir başkalık vardı karşısında gülümseyen yüzde. Fazla ya da eksik olan şeyin ne olduğunu bilemedi.
Düşünceler içinde, bellek kuytularında arayışı sürdürürken, soğuktan üşüyüp kış karanlığından bir an önce kurtulmak isteyen insanların arasından yavaş yavaş, dikkatle yolun içine çıkardı otomobilini, Kağan. Kendi kendine içinden konuştuğunu ayrımsadı. Suskunluğu sonlamak için Anastasya'ya döndü:
"Merhaba!" dedi, titreşimli sesle. Şaşkınlığı, heyecanı henüz sönmemişti.
"Merhaba... Dalgınsınız..."
Tanıyamadım. Şey... Gazinoda gördüğümden çok farklısınız."
"Demek ki hemen unutabiliyorsunuz. Akşam anlattıklarınızı, bana sorduğunuz soruyu anımsadım da... Ben sandığınız o kız... Hem, 'farklısınız' ne demek oluyor? Beğenmediyseniz inerim(!)"
Anastasya'nın neyi anıştırmak istediğini anlamıştı, Kağan. Esprili konuşması, güleç yüzü rahatlık yansıtıyordu. Kağan'ın da yüz hatları gevşedi. Pürüzsüz sesle, "Artık çok geç" dedi. "Oturdunuz bir kere. Anlamalıyım o musunuz, değil misiniz? Yanılıp yanılmadığımı... Tekrar bulabilmem uzun süre alabilir. Beş yıl... Kalınız lütfen! Değilseniz de benziyorsunuz, sizi ağırlamaktan mutluluk duyacağım. Yemekten sonra bırakabilirim ancak."
"..."
"O'nu anlatırım; eğer aradığım Nataşa değilseniz..." Anastasya, sıcak duygu atmosferiyle daha bir gevşedi. Karşılıklı yapılan istihzalı, nükteli konuşmalar, aralarındaki yabancılık sınırını hemen kaldırmıştı.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder