4 Ağustos 2014 Pazartesi

Petersburg'da Osmanlı İzleri

Petersburg'da Osmanlı İzleri, Mustafa Armağan tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Timaş Yayınları, Tarih, 9786050804355, 264 Sayfa, Haziran/2014
Kitabın 132. ve 133. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
İki Türk lokantası
"St. Petersburg'da karnınız acıkınca nereye gidersiniz?" diye sorsanız elbette birbirinden nefis yemekler yapan gösterişli lokantalar olduğunu, bunlarda değişik damak tatlarına hitap eden menüler bulmakta hiç mi hiç zorlanmayacağınızı söyleyebilirim. İster Mağrip mutfağı, ister Çin mutfağı; hepsi bu kozmopolit şehrin sakinlerinin damak tadını avlamaya çıkmışlardır.
Ruslar bir kere tam anlamıyla ekmek sevdalısı bir millet... St. Petersburg'da bir Ekmek Müzesi kurmaları da bunun bariz bir göstergesi aslında. Faal bir fırının dördüncü katında açılmış olan bu müzede muhteşem ekmek kokulan arasında Rusların bu çok sevdiği nimetin tarihteki izlerini takip edebiliyorsunuz.
Vaktiyle Büyük Petro, St. Petersburg'a fırıncılık sanatında maharetli olduklarına inandığı Almanları getirtmiş ve şehrin ilk fırınlarını onlara açtırmış. Derken koyduğu ekmek vergisi yüzünden halkın şimşeklerini üzerine çekmiş. Fırıncılık mesleği o zamandan Birinci Dünya Savaşı'na kadar hep bir erkek mesleği olarak devam etmiş. Ancak savaşta erkeklerin çoğunun cepheye gitmesi yüzünden Rus kadınları, "ellerinin hamuruyla" bu erkek işine de bulaşmışlar!
Ruslar ekmeğe o kadar duyarlıdırlar ki, uzayıp giden ekmek kuyruklarının sebep olduğu söylenir Şubat Devrimi'ne. Bu muhteşem kokulu ekmeklerden tatmak isterseniz müzenin kafesine gidip sipariş verebilir ve sipariş ettiğiniz ekmeği hemen orada, çayınızın eşliğinde afiyetle yiyebilirsiniz.
Lakin çok zengin bir mutfağı olduğunu söyleyemem Rusların. Hele bizim gibi her coğrafî bölgesinden ayrı bir mutfak üretmiş, bu zenginliğin üzerine de saray mutfağını taç olarak oturtmuş bir ülkenin insanı, buraya geldiğinde ister istemez biraz bocalıyor. Lahmacun, karnıyarık, Arap aşı, boranı gibi yöresel yemekler çektiyse canınız, aç kaldınız demektir. Ama en azından iki seçeneğiniz var. Birisi benim sokağım olan Puşkinskaya'daki Bosfor (Boğaziçi) Restoranı, öbürü ise Liteyni'deki Efes.
Bosfor daha çok et yemekleri sunuyor. Sahibi Mehmet Bey, Rus halkının damak zevkinin yavaş yavaş Türk yemeklerine alıştığını ama bunun biraz zaman alacağını söylüyordu. Umutluydu bu Kuzey'in Venedik'inde Türk mutfağının tutacağından. Duvarları süsleyen eski İstanbul gravürleri arasında yemek yenilen nezih bir restoran burası.
Efes ise yalnız lokanta değil, aynı zamanda bir kafetarya... İzmirli bir iş adamı (Murat Bey) tarafından açılmış. Duvarlarında daha çok Ege bölgesindeki antik medeniyetlere ait kalıntıların resimleri bulunuyor. Burada her gün iki veya üç çeşit Türk yemeği yapılıyor. Şansınıza göre tas kebabına da, biber dolmasına da rastlayabilirsiniz. Hatta St. Petersburg'da nadir bir meta olan baklava ve sütlacı da burada tadabilirsiniz.'
Priyatnova apetita! (Afiyet olsun!)

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder