18 Eylül 2014 Perşembe

Ali İle Ramazan

Ali İle Ramazan, Perihan Mağden tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. |  Everest Yayınları, Roman, 9786051417721, 159 Sayfa, Eylül/2014
Kitabın 64. ve 65. sayfalarından  tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

Ramazanın askerlik günleri büyük bir huzursuzluk, sıkıntı, manasızlık, tedirginlik yumağı şeklinde cereyan ediyor.
Güzel çocuk olduğu için temel eğitimini tamamladığında İstanbul'da kalmasına karar veriliyor. Sarıyer Orduevi'nde garson olarak geçiriyor askerliğini Ramazan.
Tamam, ballı bir askerlik onunkisi. Ama Ramazan şöyle ya da böyle hayatın ona ballı dilimlerini sunmasına o kadar alışkın ki, bunun nasıl bir talih olduğunu, denizin tam üstündeki o kocaman yerde garsonluğun bütün inceliklerini öğrendiği yetmiyormuş gibi, askerliğini ne biçim rahat ve konfor içinde yaptığını bile ayırt edemiyor.
Memleketinin çocukları nasıl zorlu koşullarda bazen sakat kalmak, bazen köylerine cenazeleriyle dönmek pahasına ödüyorlar vatan borçlarını; şımarık oğlanın manyak kafasına bir türlü dank etmiyor.
Niye askerlik yapmak zorunda olduğunu anlamıyor da anlamıyor Ramazan! Yetimhanede büyüdüğü, Devlet tarafından büyütüldüğü halde, bu vatana neden borcu olduğunu öldür Allah çıkartamıyor.
"Ulan ne borcum olabilir ki bana hiçbi halt ama hiçbi halt vermemiş buralara? Vatana yani? Varsa da borcumuz ödedik Vatan Caddesi'nde iyi kötü."
"Sus be Ramazan. Duyacak biri, başın belaya girecek sonra. Lafı öyle işte. Borcumuz olduğundan değil, gidip yapmamız gerekiyo, o kadar. Hem garsonluğu öğreniyorsun, daha ne ya?"
Ali, Ramazanını izne çıkıp da kapıdan bacadan yetimhaneye damladıkça, teskin etmeye çalışıyor. Hem habire salladığı bu lafları yüzünden başı belaya girecek, hapse mapse atacaklar diye korkuyor, hem de sıra kendine geldiğinde tamamen ayrı düşecekler, haftalarca, aylarca birbirlerinin yüzünü göremeyecekler; onlara neler olacak diye.
Ne borcu ödediğini, neye yaradığını (ona yaramadığı kesin) bilmeden geçirmek zorunda kaldığı askerlik günleri, Ramazan'ın içini kıstırıcılığıyla, sıkıcılığıyla, kuralcılığıyla, anlamsızlığıyla daralttıkça daraltıyor.
Saçının onca kısa kesilmesi de sinirine gidiyor, giymek zorunda kaldığı düdük gibi beyaz ceketle siyah pantolondan oluşan askeri garson üniformasının tuhaflığı da.
Her şey sinirine gidiyor ama sesini çıkartmaya hakkı yok. Çıkartsa ne yazar? Daha da çullanır üstüne Devlet. Daha da sıkar. Askerliği uzar.
Devletin Ramazana dayattığı, dayadığı sürekli bu değil mi zaten?
Ne kadar boktanım, azını, kötüsünü, acısını da sunsa Müdürbey'li yetimhane günlerindeki gibi, Ramazan'ın müteşek-kir olması icap ediyor Devlet Babasına.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder