5 Temmuz 2013 Cuma

Fernando Pessoa Pessoa'yı anlatıyor, kulak veriyor musunuz?

# Fernando Pessoa Pessoa'yı anlatıyor, kulak veriyor musunuz? #

Fernando Pessoa - Pessoa Pessoa'yı Anlatıyor | Kırmızı Kedi Yayınevi, Dünya Edebiyatı, Çeviren Işık Ergüden, 279 sayfa, Ekim 2012.

Fernando Pessoa, Portekizli şair, yazar, düşünür ve edebiyat eleştirmeni. 1888 yılında Lizbon'da doğdu. 30 Kasım 1935'te, Lizbon'da karaciğer hastalığından öldüğünde pek az tanınıyordu. Sağlığında Portekizce kitap olarak yayımlanan tek eseri Mensagem'dir. Ölümünden sonra ardında binlerce sayfayı bulan fragmanlar bıraktı. Huzursuzluğun Kitabı ve Şeytanın Saati en bilinen kitaplarıdır.

Pessoa Pessoa'yı Anlatıyor, yazarın günlüklerinden, notlarından, mektuplarından oluşan, hayali ve gerçek kişilikleriyle kurguladığı metin parçacıklarıyla süslenmiş bir özyaşamöyküsü olarak bize Pessoa'nın dönemlerini, kişiliğini, dünyasını tüm açıklığıyla sunmaktadır.

                  

Başka başka kişiler oldun sen,
Bütün başkaları oldun.
Ama asla kimse olmadın.

- Fernando Pessoa

İnsan kapalı bir pencerenin dibinde vızıldayan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki? Pencerenin ötesindeki ışık ve ısı odağını içgüdüsel olarak hisseder. Ama kördür, göremez; ışıkla arasına giren şeyi de göremez. Dolayısıyla, gözü dönmüş bir halde ışığa yaklaşmaya çalışır; ışıktan uzaklaşsa da, pencereden geçerek ona asla yaklaşamaz. Bilim bu böceğe nasıl yardım edebilir? Camın yüzeyinin eğri büğrüğülünü, pürüzlerini keşfedebilir, kimi yerinin daha kalın kimi yerinin daha ince olduğunu, bir yerinin daha kaba başka yerinin daha incelikli olduğunu saptayabilir: Ama kibar filozof, bütün bunlarla ışığa ne kadar yaklaşabilir? Gerçekten görebilecek kadar yakın olabilir mi? Sanırım dışarıdaki ışığa kendini fırlatabilmek için pencereyi bir biçimde zorlamayı her şeye rağmen başaran dâhi insan ya da şairdir. O zaman da, herkesten çok daha öteye gitmenin sıcaklığını ve sevincini hisseder - ama, o bile, hep kör değil midir? Ezeli Hakikat'i gerçekten daha yakından tanıyabilir mi o?

İzin verin, metaforu biraz daha sürdüreyim. Kimileri pencereden ters yönde, geri geri uzaklaşır; ve önünde pencereyi bulamayınca, işte, o zaman, "Camı aştık!" diye haykırırlar.



[1908-1909 ?]

Ben felsefeden esinlenmiş bir şairdim, yoksa şiirsel yetilere sahip bir filozof değil. Şeylerdeki güzelliğe tutkuyla hayrandım; ayırt edilmeyenin ve minnacık ayrıntının içinde, evrenin şiirsel ruhunu algılıyordum.

Yeryüzünün şiiri asla ölmez. Eski zamanların daha şiirsel olduğu söylenebilir, ama şu da söylenebilir [...].

Şiir her şeyde vardır... yeryüzünde ve denizde, göllerde ve nehir kıyılarında. Şehirlerde de şiire rastlanır - hiç inkâr etmeye kalkmayın; benim için bu, oturduğum yerde bile aşikârdır: Bu masada, bu kâğıt parçasında, bu mürekkep hokkasında; sokaktaki arabaların sarsıntısında, sokağın karşı tarafında, bir kasap dükkânının tabelasını boyayan işçinin küçük, kaba ve gülünç hareketlerinin her birinde...

Benim içsel duyum beş duyuma öylesine hâkimdir ki yaşamın nesnelerini başkalarından farklı gördüğüme eminim. Bir kapının anahtarı, duvardaki bir çivi, bir kedinin bıyıkları gibi gülünç şeylerde benim için son derece zengin bir anlam vardır - ya da vardı. Hiç tınmadan sokaktan geçen sıradan bir tavukla civcivlerinde bir tür tinsel tamlık bulurum. Sandalağacının kokusunda, bir çöp yığınının üzerine atılmış konserve kutularında, yol kenarındaki kanala düşmüş bir kibrit kutusunda, rüzgârlı bir günde uçuşan ve birbiri peşi sıra sokağa düşen, pis iki kâğıt parçasında insani korkulardan daha derin bir anlam buluyorum.

---

Bu alıntı tanıtım amaçlı yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

KitapGalerisi Facebook / KitapGalerisi Twitter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder