Kitabın 236. ve 237. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Beni aradın, beni ve evimi görmek istediğini söyledin; bir kez daha, bütün bunların hiç de tesadüf olmadığından kuşkulandım. Ön kapının kabarcıklı buzlucamından seni görebiliyordum, her nedense aklıma Darragh ile onun Lithiumu geldi.
"Demek yaşadığın yer burası," dedin kapı zillerinin olduğu panonun yanında dururken. Arkandaki yeşillikte, sağa sola sıçramış dudak boyasını andıran çiçekler vardı.
"Hayır," dedim sana. "Bir zamanlar yaşadığım yer. Yıllardır Berlin'de yaşıyorum."
"Neden Berlin?" diye sordun.
İçeriye girdin, paltonu aldım. Üzerinde, şu yüksek belli elbiselerden vardı, göbeğin belirginleşmeye başlamıştı. Zarif bir S biçimindeydi.
"Anonim bir kent," dedim. "Dahası, artık tek parça, ikiye bölünmüş durumda değil."
"Dublin bölünmüş durumda mı yani?"
"Bana hep öyle geldi," dedim. "Hiç değişmeyen bir kalıp var
sanki."
"Ben de onun bir parçası mıyım?" "Sen aradaki gizli, görünmeyen çizgisin." beni görmeye geldi, değil mi?
"Evi görmeye geldi. Neden bu evi seçti, hiçbir fikrim yok. Ama insan buradaki şablonu görebiliyor."
"Senin kim olduğunu bilmiyor. Ama evi bana tarif edince senin evin olduğunu anladım."
Sonra eski merdivenleri tırmandın; yüksek topuklarının çıkardığı gıcırtıdan hoşlanır gibiydin.
"Amaç da bu değil mi zaten?" dedim. "Şablonlar türemenin, çoğalmanın bir yolunu, katılımcıların bilgisi dışında daima bulur. Bir lanet misali. Stoker biliyordu bunu. Le Fanu. Maturin. Protestanların tamamı."
"Ayrıca güzel bir ev," dedin.
"Buraya taşınma," dedim.
"Manzarayı beğendim," dedin.
Şimdi birinci kattaydık. Dışarıdaki park neredeyse davetkâr görünüyordu.
"İleride, Tolka Irmağı'nda kuğular var. Ama buradan görünmüyor."
"Çok hoş," dedin.
"Stoker bitişik evde yaşamış." "Hangi Stoker?"
"Bram Stoker. Dracula'nın yazarı." Güldün.
"Beni evden soğutmaya çalışıyorsun." "Öyle mi yapıyorum?" "Neden peki?"
"Ben bir şeye son noktayı koymaya çalışıyorum. O ise sanki yeniden başlıyor."
"Peki, ya bunun seninle hiçbir alakası yoksa?" diye sordun.
"İşte bu iyi olurdu."
"Güzel," dedin. "Hadi bana üst katı gezdir."
"Demek yaşadığın yer burası," dedin kapı zillerinin olduğu panonun yanında dururken. Arkandaki yeşillikte, sağa sola sıçramış dudak boyasını andıran çiçekler vardı.
"Hayır," dedim sana. "Bir zamanlar yaşadığım yer. Yıllardır Berlin'de yaşıyorum."
"Neden Berlin?" diye sordun.
İçeriye girdin, paltonu aldım. Üzerinde, şu yüksek belli elbiselerden vardı, göbeğin belirginleşmeye başlamıştı. Zarif bir S biçimindeydi.
"Anonim bir kent," dedim. "Dahası, artık tek parça, ikiye bölünmüş durumda değil."
"Dublin bölünmüş durumda mı yani?"
"Bana hep öyle geldi," dedim. "Hiç değişmeyen bir kalıp var
sanki."
"Ben de onun bir parçası mıyım?" "Sen aradaki gizli, görünmeyen çizgisin." beni görmeye geldi, değil mi?
"Evi görmeye geldi. Neden bu evi seçti, hiçbir fikrim yok. Ama insan buradaki şablonu görebiliyor."
"Senin kim olduğunu bilmiyor. Ama evi bana tarif edince senin evin olduğunu anladım."
Sonra eski merdivenleri tırmandın; yüksek topuklarının çıkardığı gıcırtıdan hoşlanır gibiydin.
"Amaç da bu değil mi zaten?" dedim. "Şablonlar türemenin, çoğalmanın bir yolunu, katılımcıların bilgisi dışında daima bulur. Bir lanet misali. Stoker biliyordu bunu. Le Fanu. Maturin. Protestanların tamamı."
"Ayrıca güzel bir ev," dedin.
"Buraya taşınma," dedim.
"Manzarayı beğendim," dedin.
Şimdi birinci kattaydık. Dışarıdaki park neredeyse davetkâr görünüyordu.
"İleride, Tolka Irmağı'nda kuğular var. Ama buradan görünmüyor."
"Çok hoş," dedin.
"Stoker bitişik evde yaşamış." "Hangi Stoker?"
"Bram Stoker. Dracula'nın yazarı." Güldün.
"Beni evden soğutmaya çalışıyorsun." "Öyle mi yapıyorum?" "Neden peki?"
"Ben bir şeye son noktayı koymaya çalışıyorum. O ise sanki yeniden başlıyor."
"Peki, ya bunun seninle hiçbir alakası yoksa?" diye sordun.
"İşte bu iyi olurdu."
"Güzel," dedin. "Hadi bana üst katı gezdir."
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder