Kitabın 174. ve 175. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Ecevit'le arası açıldı ve tekrar aday gösterilmeyeceği aşağı yukarı anlaşıldı.
1977 belediye seçimlerinde adaylık önerisi ve belediye başkanlığı ile profesörlük arasında zor tercih!
1977'de CHP'nin mutlak kazanacağı bir seçimdi. Fakat Ecevit köşeye sıkıştı, Aytekin Kotil'i parti içindeki karşı ekip istemiyor. Ahmet İsvan'la da arası açıldı. Birisi il başkanı, diğeri de mevcut belediye başkanı. Bunların dışında seçenek aramak Ecevit'i sıkıntıya soktu. Sanırım Amerika'daydı o sıralar. Amerika dönüşünde havaalanında bir Merkez Yürütme Kurulu toplantısı yaptı, artık adayları belirleme dönemindeydi. O toplantıda benim üzerimde duruldu ve "Sözen'i belediye başkanı yapalım" dendi. O toplantıda bulunan yine Merkez Yürütme Kurulu üyesi Orhan Birgit, ki benim örgütte ustam sayılır, çok sevdiğim bir insandır. Onunla temasa geçmeden evvel, Cerrahpaşa'da profesörlük tezimi hazırlıyordum, işte üç-dört asistan arkadaşımız yardım etmezse çok zor biterdi. O zamanlarda böyle makineler, teknolojiler gelişmemişti, her şeyi kendiniz yapıyorsunuz, teksirle çoğaltıyorsunuz tezleri.
Profesörlüğümün başvurusunu yapmaya üç beş ay var, Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı'nda Cerrahpaşa'da Çocuk Kliniği'nin üstü. Bir belediye muhabiri, Hürriyet gazetesinin belediye muhabiri, sonra CHP'den belediye meclisi üyeliği de yaptı, yaşlıca bir adam bana göre, ben o zaman 40 yaşındayım, belediye muhabiri yaklaşık 50 yaşındadır. Asansörü olmayan o merdivenleri çıkıyor, saat işte mesainin bittiği altı, yedi sıraları, ama biz çalışıyoruz. Baktık terler içinde o belediye muhabiri geliyor, böyle nefes nefese. "Hayrola, gel otur yahu şöyle, kendine gel" falan filan dedik, neyse elini yüzünü yıkadı, beni şakır şukur öpüyor o haliyle, "Tebrik ederim, belediye başkanı oldun" falan diyor. "Yahu ne oldu?" diyorum. "İşte belediye başkanı oluyormuşsunuz" dedi. Birgit'in sızdırmış olacağını düşünüyorum. Birgit basına çok yakındı, bir de çok iyi niyetli, bana da çok yakın. Yani Birgit öyle bir adam ki parti kuruluş yıldönümlerinde ağlayacak kadar da duygusaldır. Turizm Bakanlığı yapmış, dört dönem milletvekilliği yapmış. Neyse muhabir çocuk anlattı anlattı, "Merkez yürütme kurulunda İstanbul belediye başkanlığı konusu konuşuldu, sizin belediye başkanı olmanızı Ecevit istedi, işte Birgit'e de görev verildi" falan filan dedi.
O tarihlerde gazetelerdeki yazılar değişik yöntemlerle basılırdi. Yazıyı, haberi değiştirmek zordu. Şimdiki gibi öyle modern ofsetler yoktu. Konuşmalar saat yediyi geçti, sekiz oluyor. "Bu iş bitti" dedi, "yarın gazetemizde de manşet yapacağız, resimler basacağız." Üzerimde beyaz bir gömlek var, böyle kareli gömlekler hafif pamuklu, bilirsiniz. Ondan sonra, yine yün kravatım var, üzerinde de beyaz hastane gömleğim var. Biz çalışıyoruz, bir baktım şak şak fotoğrafımı çekiyor, illa "Bir paragrafta belediyeciliğe ait bir şey söyle" dedi.
O zaman Şehir Tiyatroları parasızlıktan çok kötü durumdaydı, belediye hastaneleri vardı Haseki gibi, ilkyardım gibi, bir sürü belediye hastaneleri var, onlara ilaç alınamıyor ve modernleştirile-miyor, çünkü belediye diğer taraflara para harcamaktan bunları yapamıyor. Ben de dedim ki: "Belediye bunu karşılamayacak-sa hiç olmazsa ilgili bakanlıklara, Kültür Bakanlığı'na diyelim ki tiyatroları, Sağlık Bakanlığı'na hastaneler versin. Çünkü belediye denetleyemiyor." Bazen İsvan bana gönderirdi, tıbbi malzemeler alınsın mı alınmasın mı diye. Belediye başkanının bilgisi yok, çünkü böyle bir kadroları yok onu değerlendirecek. Hastane ne gönderirse onu ödemek zorunda kalıyordu, Haseki tamamen belediyenindi. Fakat kimse belediyenin olduğunu bilmezdi, yani külfeti belediyenin ama hizmet normal Sağlık Bakanlığı'nın gibi. Ben onları da anlattım, çünkü İsvan'ın gönderdiği faturaları görüyordum, üzülüyordum. İsvan'ın hiçbir bilgisi yok, inisiyatifi yok, etkisi yok ama faturaları ödüyordu. Bir taraftan da parasızlıktan perişan, memur maaşlarını ödeyemiyor.
Bu düşüncelerim doğrultusunda bir beyanat da verdim. Gazeteci sarıldı, öptü, tebrik etti. Ertesi gün bu haber ve beyaz gömlekli boy fotoğrafı Hürriyetin, arka sayfasında çıktı. Bizi aldı bir düşünce tabii ki. Tabii ilk olarak Hikmet Altuğ ile konuştum, sonra babamla da konuştum, aşağı yukarı aynı şeyleri söylediler.
Bir taraftan profesörlük tezi hazırlıyoruz; o zaman profesörlük de tezleydi. Herkesin çalışmalarım dolayısıyla beğendiği, sevdiği bir insandım. Profesörlükte de hiçbir kaygım, endişem yoktu. 1977'de profesörlük hazırlığı yaparken pat bu teklif çıktı. Hocama söyledim, dedi ki: "Seni herkes seviyor, her zaman profesör olabilirsin, zaten doçent oldun, her zaman belediye başkanlığı yaparsın, belli ki siyasette de seni seviyorlar, yani bence bu profesörlük kaçırılacak olay değil!" Aile meclisini topladık. Babamın söylediği, daha Anadolu insanı, eğitimsiz bir insan olmasına rağmen hayat tecrübesi olan bir insandı.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.1977 belediye seçimlerinde adaylık önerisi ve belediye başkanlığı ile profesörlük arasında zor tercih!
1977'de CHP'nin mutlak kazanacağı bir seçimdi. Fakat Ecevit köşeye sıkıştı, Aytekin Kotil'i parti içindeki karşı ekip istemiyor. Ahmet İsvan'la da arası açıldı. Birisi il başkanı, diğeri de mevcut belediye başkanı. Bunların dışında seçenek aramak Ecevit'i sıkıntıya soktu. Sanırım Amerika'daydı o sıralar. Amerika dönüşünde havaalanında bir Merkez Yürütme Kurulu toplantısı yaptı, artık adayları belirleme dönemindeydi. O toplantıda benim üzerimde duruldu ve "Sözen'i belediye başkanı yapalım" dendi. O toplantıda bulunan yine Merkez Yürütme Kurulu üyesi Orhan Birgit, ki benim örgütte ustam sayılır, çok sevdiğim bir insandır. Onunla temasa geçmeden evvel, Cerrahpaşa'da profesörlük tezimi hazırlıyordum, işte üç-dört asistan arkadaşımız yardım etmezse çok zor biterdi. O zamanlarda böyle makineler, teknolojiler gelişmemişti, her şeyi kendiniz yapıyorsunuz, teksirle çoğaltıyorsunuz tezleri.
Profesörlüğümün başvurusunu yapmaya üç beş ay var, Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı'nda Cerrahpaşa'da Çocuk Kliniği'nin üstü. Bir belediye muhabiri, Hürriyet gazetesinin belediye muhabiri, sonra CHP'den belediye meclisi üyeliği de yaptı, yaşlıca bir adam bana göre, ben o zaman 40 yaşındayım, belediye muhabiri yaklaşık 50 yaşındadır. Asansörü olmayan o merdivenleri çıkıyor, saat işte mesainin bittiği altı, yedi sıraları, ama biz çalışıyoruz. Baktık terler içinde o belediye muhabiri geliyor, böyle nefes nefese. "Hayrola, gel otur yahu şöyle, kendine gel" falan filan dedik, neyse elini yüzünü yıkadı, beni şakır şukur öpüyor o haliyle, "Tebrik ederim, belediye başkanı oldun" falan diyor. "Yahu ne oldu?" diyorum. "İşte belediye başkanı oluyormuşsunuz" dedi. Birgit'in sızdırmış olacağını düşünüyorum. Birgit basına çok yakındı, bir de çok iyi niyetli, bana da çok yakın. Yani Birgit öyle bir adam ki parti kuruluş yıldönümlerinde ağlayacak kadar da duygusaldır. Turizm Bakanlığı yapmış, dört dönem milletvekilliği yapmış. Neyse muhabir çocuk anlattı anlattı, "Merkez yürütme kurulunda İstanbul belediye başkanlığı konusu konuşuldu, sizin belediye başkanı olmanızı Ecevit istedi, işte Birgit'e de görev verildi" falan filan dedi.
O tarihlerde gazetelerdeki yazılar değişik yöntemlerle basılırdi. Yazıyı, haberi değiştirmek zordu. Şimdiki gibi öyle modern ofsetler yoktu. Konuşmalar saat yediyi geçti, sekiz oluyor. "Bu iş bitti" dedi, "yarın gazetemizde de manşet yapacağız, resimler basacağız." Üzerimde beyaz bir gömlek var, böyle kareli gömlekler hafif pamuklu, bilirsiniz. Ondan sonra, yine yün kravatım var, üzerinde de beyaz hastane gömleğim var. Biz çalışıyoruz, bir baktım şak şak fotoğrafımı çekiyor, illa "Bir paragrafta belediyeciliğe ait bir şey söyle" dedi.
O zaman Şehir Tiyatroları parasızlıktan çok kötü durumdaydı, belediye hastaneleri vardı Haseki gibi, ilkyardım gibi, bir sürü belediye hastaneleri var, onlara ilaç alınamıyor ve modernleştirile-miyor, çünkü belediye diğer taraflara para harcamaktan bunları yapamıyor. Ben de dedim ki: "Belediye bunu karşılamayacak-sa hiç olmazsa ilgili bakanlıklara, Kültür Bakanlığı'na diyelim ki tiyatroları, Sağlık Bakanlığı'na hastaneler versin. Çünkü belediye denetleyemiyor." Bazen İsvan bana gönderirdi, tıbbi malzemeler alınsın mı alınmasın mı diye. Belediye başkanının bilgisi yok, çünkü böyle bir kadroları yok onu değerlendirecek. Hastane ne gönderirse onu ödemek zorunda kalıyordu, Haseki tamamen belediyenindi. Fakat kimse belediyenin olduğunu bilmezdi, yani külfeti belediyenin ama hizmet normal Sağlık Bakanlığı'nın gibi. Ben onları da anlattım, çünkü İsvan'ın gönderdiği faturaları görüyordum, üzülüyordum. İsvan'ın hiçbir bilgisi yok, inisiyatifi yok, etkisi yok ama faturaları ödüyordu. Bir taraftan da parasızlıktan perişan, memur maaşlarını ödeyemiyor.
Bu düşüncelerim doğrultusunda bir beyanat da verdim. Gazeteci sarıldı, öptü, tebrik etti. Ertesi gün bu haber ve beyaz gömlekli boy fotoğrafı Hürriyetin, arka sayfasında çıktı. Bizi aldı bir düşünce tabii ki. Tabii ilk olarak Hikmet Altuğ ile konuştum, sonra babamla da konuştum, aşağı yukarı aynı şeyleri söylediler.
Bir taraftan profesörlük tezi hazırlıyoruz; o zaman profesörlük de tezleydi. Herkesin çalışmalarım dolayısıyla beğendiği, sevdiği bir insandım. Profesörlükte de hiçbir kaygım, endişem yoktu. 1977'de profesörlük hazırlığı yaparken pat bu teklif çıktı. Hocama söyledim, dedi ki: "Seni herkes seviyor, her zaman profesör olabilirsin, zaten doçent oldun, her zaman belediye başkanlığı yaparsın, belli ki siyasette de seni seviyorlar, yani bence bu profesörlük kaçırılacak olay değil!" Aile meclisini topladık. Babamın söylediği, daha Anadolu insanı, eğitimsiz bir insan olmasına rağmen hayat tecrübesi olan bir insandı.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder