Kitabın 14. ve 15. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
İşkencecinin annesinin hiç baygın gözleri olmadı. Dizleri hazla titremedi, saçları dağılmadı. Kor dudakları yoktu, arı emmedi. İnci inci terlemedi. Çiçeğe meraklanmadı. Saçlarına takmadı. Kendi tomurcuklarını bile görmedi. Binbir kat giysi engelledi, güneş tenini bulamadı. Cizvit keşişlerinin inatçı inkârıyla sürükledi hantal bedenini.
Doğurduklarını, doğurtanını hiç sarmadı, koklamadı. Nasıl yapıldığını hiç görmemişti.
Dünya, HanifeHatun'la birlikte, ama onsuz döndü. Ne etkiledi, ne etkilendi. İfadesiz yüzü ciddiyete yakıştı. Anlamsızlığı vakar bilindi. Oğlu olunca daha da çekildi. Zahmetini kızları paylaştılar, "Bir analığımız olsaydı," diye hayıflandılar, kendisi ölümü bekledi. Uzun, sılacı bir bekleyiş oldu. Bilemediği bir yerlerini dolanan ağrılardan medet umdu. Abdurrahman Ağa'nın akademik unvanlarını giderek artırdığı doktorların kimi sapasağlam olduğunu söyledi, kimi torbalar dolusu ilaç yazdı. Hiçbirisi usulüne uygun yutulmadı. Doktorların ehliyeti havada, oğlu bağrına aç kaldı.
Çişini tutabildiği saptanınca, selamlığa, erkeklere emanet edildi. Acısını yadsımak zorunda kaldı. Giderek ne denli aç olduğunu unuttu. Kafdağı'nın ardındaki beyaz gömlekli adam, eğitimli bir esefle salladı başını.
"Cık, ak, cık... Anası ile teması önlenen şempanze yavrularında çok ciddi psişik hasar görünür. Yetimhanelerde büyü-yen çocukların duygusal ve sosyal ilişkilerinde, konuşma, soyutlama yetilerinde, özdenetimlerinde yetersizliklerin husule gelmesi kaçınılmazdır."
Kalp kulağıyla duydu, içini çeke çeke ağladı bebek. "Sus lan!"
Kendisine hafif, çocuğa ölümcül bir tokat patlattı Abdurrahman Ağa.
"Erkek adam ağlar mı?"
Sese gelen kızlar birlikte koştular.
"Alın, şunu!"
"Şu"nun ağzına lokum tıktılar, sustu. Acısını avantaja çevirmeyi öğrendi. İrili ufaklı gölgelerin kendi hizmetinde olduğunu anladı. Sesinin gücüne hayran, hangi koşullarda yükseltilmesi gerektiğini kollar oldu. Protestonun ödül getirenini acı getireninden ayırdı. Muhatap seçmeyi bildi.
Uç yaşına geldiğinde ancak görme yetisinin sınırlandırabildiği-diği devasa toprak parçasının bu dünyayı tanzim eden güce ait olduğunun farkındaydı. Kadınlar, kâhyalar, hizmet görenler, köylüler, çift kırmalar, mavzerler, av tüfekleri onundu. Yediren, giydiren, döven, söven oydu. Hastaneden, hapishaneden kurtaran oydu. Hükümet konağı, belediye, adliye, maliye, parti meclisi, medrese bu ince odaydı. Evrenin merkezi bu oda, sahibi oydu. Evrenin sınırları Ağa'mn topraklarının bittiği çizgi ile kaimdi. Ötede bir dünya varsa, soyut, renksiz, önemsiz, yararsız bir ayrıntı olmalıydı. Çıkarı, bu mutlak güçle ittifakı gerektiriyordu. İttifak itaatle mümkündü. Öyle yaptı. Ödülü kendi tebası oldu. Kendi tebası, sülalesi. Başta kadınlar, sonra kâhyalar, hizmet görenler, köylüler, köpekler, traktör, disk harrov, hepsi kendisine aitti. Kendisine aitti, çünkü o Recaioğulları'ndan, üstelik, Ağa'nın oğluydu.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder