17 Nisan 2014 Perşembe

Onlardan Kalan

Onlardan Kalan, Sevinç Çokum tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da % 30 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Kapı Yayınları, Öykü, 9786055107482, 165 Sayfa, Nisan/2014

Kitabın 40. ve 41. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

"Nasıl, iyi midir çiğ böreği? Ninelerimizi arattırır mı?"
"Sus! Bir şey demiyom kendine ama, ninemin çiğ böreklerini arıyom valla. Bunlar hazır kıymadan yapıveriyorlar. Ninemin et dövmek için hususi bıçakları vardı."
(Sonra kimler evlenmiş, kimler ayrılmış, bunları anlattı. Feyyaz'ın gazino açtığını, Nuri'nin yedek parçacılık yaptığını, Selim'in birdenbire zengin olduğunu...)
Recai'den ayrıldıktan sonra sanki top oynadıkları arsadan dönüyordu. Birazdan evlerinin çıngıraklı kapısından içeriye girecekti. Birazdan sessiz avlulara akşamın gölgeleri çökecekti. Annesinin bereketli sofrasına oturacaktı. Bütün evlerin pencerelerinde donuk bir aydınlık belirecekti.
"Yeşil Türbe evimizin penceresinden görünürdü. Sabahları, bir bulut onu sarmış olurdu. Korur gibi. Her uyanışımda, pencerede onu görürdüm. Yeşil Türbe'yi. Dedem evi onu görecek yere yapmış ki, içimiz ferahlasın, dilimizden dua eksik olmasın
diye."
"Bir gün teleferiğe de bineriz değil mi baba?"
Adam oğlunu işitmemiş görünüyordu.
"O evleri görecektin... Bizim evi... Çoğunu yangınlar alıp götürdü. Ova da ovaydı o zaman. Sonradan şehir ovaya doğru yayıldı. O eski evlerin yerine apartmanlar yapıldı. Hâlbuki Bursa evleri bu camilere, türbelere, çeşmelere yakışan şeylerdi. Bak, işte bu bizim sokağımızdır."
Sıralanmış apartmanların arasında tek tük mavi, beyaz boyalı evler vardı. Yoğurtçular, satıcılar bağıra çağıra gelip geçiyorlardı. Tıpkı eskisi gibi. Kadınlar pencerelerde ellerini yanaklarına dayamış, uzak bir yerlere bakıp duruyorlardı. Yüzlerinde Kırım'dan, Balkanlar'dan kalma bir hüzün var mıydı? O hüzün nineler sağ iken duyulurdu değil mi? Derken Fethi ağbinin, darmadağınık, yıkım gününü bekleyen, camları kırık ve koyu bir karanlığa gömülü evi karşısına çıkıverdi. Fethi ağbi nerelere gitmişti? Ne olmuştu? Tayyar, evin pencerelerine uçları delik işi, hayalî perdeler taktı. Kapının yanına bir hanımeli dikip, boyunu dama uzattı. Derken Fethi ağbinin o sevdalı sesiyle bir gazel okuduğunu işitir gibi oldu.
"içtikçe dudaklar erguvan oldu, ah!"
Fethi ağbi, akşamcıydı. Faytonculuk yapardı, bir kıza tutulmuştu. Kızı ona vermediklerinden içkiye alışmıştı. İçerdi ama. Kimseye bir zararı dokunmazdı. Aşağı mahallede çıkan yangında, bir evden üç çocuğu kurtardığı için de kimsenin ona bir laf diyesi yoktu.
İçelim âşıklar muhabbetine. Olalım her gamdan azade, saki
"Bütün evlerin avlularında mermer kurnalar olurdu. Bizim evimiz o kadar büyük değildi. Dedem kendi elleriyle yapmış. Öyle basbayağı bir ev diyemem. Çünkü dedemin gayreti ve hüneriyle ortaya çıkmıştı. Arka tarafı dağın eteklerine bakıyordu. Orda akşamları mor bir karanlık beliriyordu. Sabahları rüzgâr, bizim mutfak penceresinden dışarıya uzatılmış tahtanın üzerindeki küpelileri, begonyaları, şeker laleleri kıpırdatıp duruyordu. Derken avluda su sesi... Dedem, ninem, kalkmışlar abdest alıyorlar. Ondan sonra ninem mangalı yakıyor, kahve cezvesini ateşe sürüyor.
Mahallede herkes birbirini tanırdı. Evlerimiz, odalarımız da hep birbirine benzerdi. Sedirli, kerevetli, nakışlı, çiçekli... Biz o sedirlerden, o küçücük pencerelerden geniş bir dünyayı görürdük. Bakma sen; güzeldi bizim pencerelerimiz. Çok güzeldi. Duvarlarımız bembeyazdı. Kireç kokusunu nasıl severim, bilsen. Bahçemizde bir nar ağacı, bir dut ağacı vardı.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder