Kitabın 280. ve 281. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
"Aman Tanrım, neler söylüyorum! Bir yandan da adam insanların canını almaya devam ediyor, değil mı yar Oturma odasına girdiklerinde ayaklı saat dördü vurdu.
"Çay ister misin canım?"
"Lütfen."
"Mutfağa tek başıma gidebilir miyim?
"Tabii ama bir sakıncası yoksa..."
"Haydi gel, gel."
Yeni bir fırın ve buzdolabı dışında mutfak savaştan beri pek değişmemiş gibi görünüyordu. Olaug çaydanlığı ateşin üstüne koyarken Beate büyük ahşap masanın kenarında kendine bir iskemle buldu.
"Burası harika kokuyor" dedi Beate.
"Öyle mi dersin?"
"Evet. Böyle kokan mutfakları severim. Doğrusunu isterseniz, mutfakta oturmayı tercih ederim. Oturma odalarına o kadar meraklı değilim."
"Öyle mi?" Olaug Sivertsen başını yana eğdi. "Biliyor musun? Seninle ben çok farklı değiliz. Ben de mutfak sevenlerdendim."
Beate gülümsedi.
"Oturma odası insanın kendini göstermek istediği gibi bir yerdir. Ama mutfakta herkes rahatlar. Olduğun gibi görün-men için bir engel yoktur. Farkında mısın buraya girer girmez nasıl rahatladık?"
"Bence çok haklısınız."
iki kadın gülüştüler.
"Biliyor musun?" dedi Olaug. "Seni gönderdiklerine sevindim. Senden hoşlandım. Yüzünün kızarmasına da hiç sebep yok. Ben yalnız bir yaşlı kadınım. Sen onu hayranlarına sak-la. Yoksa evli misin? Değil misin? Eh, bu da dünyanın sonu değil."
"Siz hiç evlendiniz mi?"
"Ben mi?"
Fincanları çıkarırken güldü.
"Sven doğduğunda çok gençtim, o yüzden hiç fırsatım olmadı..." "Olmadı mı?"
"Eh, olmadı denebilir, gerçi bir iki fırsat çıkmıştır elbette. Ama o günlerde benim durumumda bir kadına pek itibar edilmezdi, tekliflerin çoğu, başka kadınların istemediği adamlardan gelirdi. 'Davul dengi dengine çalar' lafını boşuna etmemişler."
"Sadece bekâr bir anne olduğunuz için mi?" "Sven, bir Alman'ın çocuğu olduğu için canım." Çaydanlık alçak sesle ıslık çalmaya başladı. Ah, anlıyorum" dedi Beate. "Çocukluğunda çok zorluk çekmiş olmalı."
Olaug havaya bakıyordu, çaydanlıktan gelen sesin yükselmekte olduğunu fark etmemişti.
"Tahmin edemeyeceğin kadar çok zorluk yaşadı. Aklıma geldikçe hâlâ ağlarım. Zavallı çocuk,"
"Su..."
"Bak görüyorsun işte. Bunuyorum." Olaug çaydanlığı ocaktan alıp fincanları suyla doldurdu.
"Şimdi ne yapıyor oğlunuz?" diye sordu Beate kol saatine bakarak. Saat 4.15'ti.
"İthalat-ihracat. Eski komünist ülkelerden çeşit çeşit şeyler." Olaug gülümsedi. "Ne kadar para kazandığını bilmiyo-rum ama kulağıma hoş geliyor 'ithalat-ihracat'. Çok saçma ama hoşuma gidiyor."
Her neyse, işler sonunda yoluna girmiş. Yani küçükken geçirdiği zor günlerden sonra demek istiyorum."
Evet, ama hep böyle olmadı. Muhtemelen sizin kayıtlarınızda vardır."
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz."Çay ister misin canım?"
"Lütfen."
"Mutfağa tek başıma gidebilir miyim?
"Tabii ama bir sakıncası yoksa..."
"Haydi gel, gel."
Yeni bir fırın ve buzdolabı dışında mutfak savaştan beri pek değişmemiş gibi görünüyordu. Olaug çaydanlığı ateşin üstüne koyarken Beate büyük ahşap masanın kenarında kendine bir iskemle buldu.
"Burası harika kokuyor" dedi Beate.
"Öyle mi dersin?"
"Evet. Böyle kokan mutfakları severim. Doğrusunu isterseniz, mutfakta oturmayı tercih ederim. Oturma odalarına o kadar meraklı değilim."
"Öyle mi?" Olaug Sivertsen başını yana eğdi. "Biliyor musun? Seninle ben çok farklı değiliz. Ben de mutfak sevenlerdendim."
Beate gülümsedi.
"Oturma odası insanın kendini göstermek istediği gibi bir yerdir. Ama mutfakta herkes rahatlar. Olduğun gibi görün-men için bir engel yoktur. Farkında mısın buraya girer girmez nasıl rahatladık?"
"Bence çok haklısınız."
iki kadın gülüştüler.
"Biliyor musun?" dedi Olaug. "Seni gönderdiklerine sevindim. Senden hoşlandım. Yüzünün kızarmasına da hiç sebep yok. Ben yalnız bir yaşlı kadınım. Sen onu hayranlarına sak-la. Yoksa evli misin? Değil misin? Eh, bu da dünyanın sonu değil."
"Siz hiç evlendiniz mi?"
"Ben mi?"
Fincanları çıkarırken güldü.
"Sven doğduğunda çok gençtim, o yüzden hiç fırsatım olmadı..." "Olmadı mı?"
"Eh, olmadı denebilir, gerçi bir iki fırsat çıkmıştır elbette. Ama o günlerde benim durumumda bir kadına pek itibar edilmezdi, tekliflerin çoğu, başka kadınların istemediği adamlardan gelirdi. 'Davul dengi dengine çalar' lafını boşuna etmemişler."
"Sadece bekâr bir anne olduğunuz için mi?" "Sven, bir Alman'ın çocuğu olduğu için canım." Çaydanlık alçak sesle ıslık çalmaya başladı. Ah, anlıyorum" dedi Beate. "Çocukluğunda çok zorluk çekmiş olmalı."
Olaug havaya bakıyordu, çaydanlıktan gelen sesin yükselmekte olduğunu fark etmemişti.
"Tahmin edemeyeceğin kadar çok zorluk yaşadı. Aklıma geldikçe hâlâ ağlarım. Zavallı çocuk,"
"Su..."
"Bak görüyorsun işte. Bunuyorum." Olaug çaydanlığı ocaktan alıp fincanları suyla doldurdu.
"Şimdi ne yapıyor oğlunuz?" diye sordu Beate kol saatine bakarak. Saat 4.15'ti.
"İthalat-ihracat. Eski komünist ülkelerden çeşit çeşit şeyler." Olaug gülümsedi. "Ne kadar para kazandığını bilmiyo-rum ama kulağıma hoş geliyor 'ithalat-ihracat'. Çok saçma ama hoşuma gidiyor."
Her neyse, işler sonunda yoluna girmiş. Yani küçükken geçirdiği zor günlerden sonra demek istiyorum."
Evet, ama hep böyle olmadı. Muhtemelen sizin kayıtlarınızda vardır."
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder