1 Mayıs 2014 Perşembe

Angelopolis

Angelopolis, Danielle Trussoni tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | Doğan Kitap, Roman, 9786050919981, 249 Sayfa, Nisan/2014
Kitabın 142. ve 143. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

St. Petersburg'daki kovalamacayı, Eno'yu ve geberesice ikiz Nefilleri hatırladı. Zorla ve acıyla yutkundu. Konuşmak istedi, ama sesi çıkmıyordu.
"Hoş geldin" diyen Bruno, uzanıp Verlaine'in omzunu sıktı.
Verlaine klinik gibi bir yerde olduğunu çözmüştü ama Rusya'da mı, Fransa'da mı olduğunu bilmiyordu. "Neredeyiz?"
"Moskova ile Yaroslavl arasında bir yerde herhalde" dedi Bruno saatine bakıp.
Bruno'nun yüzünde kanlar kurumuş, üstü başı çamura batmıştı. Olanları anlamaya çalışan Verlaine, Bruno'ya ne oluyoruz der gibi baktı.
"Sibirya'ya gidiyoruz" dedi Bruno. "Trendeyiz."
Verlaine "Sana ne oldu?" derken yatakta doğrulmaya çalıştı ve acıyla kasıldı.
"Rus Raifleriyle çatıştım."
"Kitap yazsan şahane başlık olur" dedi yanındaki kadın.
"Bu, Yana" dedi Bruno. "Rus avcılardan; neredeyse benimle aynı zamandır Eno'nun peşindeymiş. Ulaşım araçlarından birini
de senin tedavine tahsis etti."
Yana'nın dar kot pantolonu ve pembe boğazlı kazağı, av üniformasının derileri ve demirleriyle tezat içindeydi. Yorgun, bezgin bir havayla yatağın başından uzaklaştı. Duvara yaslanıp bir an önce işine dönmek istiyormuş gibi sabırsızlıkla kollarını kavuşturdu. Bozuk aksanıyla "iyi misin bari?" dedi.
"Şahaneyim." Verlaine'in başı infilak edecek gibiydi. "Daha ne isterim?"
"Doğru, canını kurtardığına şükret." Yana, Verlaine'de gördüğü yaraları eskiden gördükleriyle kıyaslar gibi profesyonel bir ilgiyle süzüyordu onu.
Verlaine oturmaya çalıştığında vücudundaki tüm ağrı hançer olup göğsüne saplandı. "Neler oldu?"
"Hatırlamıyor musun?" dedi Bruno.
"Bir yere kadar hatırlıyorum" dedi Verlaine. "Sonra bilincimi kaybettim herhalde."
"Sende azıcık bilinç olsa, Eno'nun üstüne öyle yürümezdin" dedi Yana. "Bir dakika geç kalsak kömür olmuştun."
Verlaine vücudunun nasıl elektriğe kapıldığım hatırlayıp ür-perdi. "Beni öldürmeye çalıştı."
"Başarıyordu da" dedi Bruno.
"Neyse ki engel olabildik" diye ekledi Yana. "Yanıklar var ama lokal kalmış."
"Emin misiniz?" Verlaine bütün vücudunun kuzu çevirme gibi kızartıldığım hissediyordu.
"Azize Rose Manastırı'ndaki cesetleri hatırlarsan şanslıymışım dersin" dedi Bruno.
Manastırdaki saldın, Verlaine'in zihninin derinliklerine kazınmıştı. Onlarca kadın, cesetleri tanınmayacak hale gelene kadar yakılmıştı. Yaratıkların bir insana neler yapabileceğinin çok iyi farkındaydı Verlaine.
"Elektrik akımı yüzünden kalbin üç dakika durdu" dedi Bruno. "Yana suni teneffüs yaptı. Arkadaşları defibrilatör cihazını getirene kadar hayatta tuttu seni."
"Kelimenin tam anlamıyla ölüp dirildin" dedi Yana.
"Raiflerle bir ortak noktamız çıktı demek ki" dedi Verlaine.
Yana, "Ama saldırıdan nasıl kurtulduğunu hâlâ anlamadık" dedi. "Başkası olsa cesedi kömüre dönerdi."
"İyi moral veriyorsunuz" diyerek doğruldu Verlaine. Göğsüne adeta iğneler batıyordu ama dişini sıkıp ağır hareketlerle dik oturdu. Eno'nun gücünü, dokunduğunda yayılan ısıyı hatırlıyordu.
"Bundan olabilir belki" diyen Bruno, cebindeki madalyonu çıkarıp Verlaine'e gösterdi.
Madalyonu alıp sağma soluna baktı. Eno'nun saldırısından hiç zarar görmemişti. Madeni hâlâ güneşe bulanmış gibi parlıyordu. Bruno'nun parçaları birleştirdiğinin, bu madalyonun neden onda olduğunu belki çoktan çözdüğünün farkındaydı Verlaine. Gabriella, Bruno'nun yakın arkadaşıydı ve her ne kadar hocası, Yana'nın önünde madalyonun lafını etmeyecektiyse de, bunca yıldır ondan saklamış olmasına sinirlenmişti.
Verlaine madalyonu boynuna takmak için hareketlenirken yüzünü ekşitti. Yana, yardımseverlikten değil sabırsızlıktan hemen zinciri parmaklarından aldı ve kelepçesini tutturdu. "Hadi bakalım" dedi ve göğsüne hafifçe vurdu vücuduna taze zangırtılar göndererek. "Nazar değmesin."
Kapı açıldı, içeri saçı şık yapılı, tıknaz, kalın gözlüklü bir kadın olan doktor girdi. Yatağa eğilip pikeyi Verlaine'in beline kadar açtı. Verlaine'in göğsüne kaim gazlı bezle pansuman yapılmıştı. Tırnaklarını flastere geçirip yapışkanları yavaş yavaş açtı.
"Al" diyen Yana, Verlaine'e çantasından bir ayna uzattı.
Aynada ağzı yüzü karışmış bir adamla karşılaştı; gözünün üzerinde birkaç dikiş, her tarafında yara bere vardı.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder