# Levent Cantek Röportajı #
Merhaba. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler...
Siz hem editör hem yazar hem de senaristsiniz. Bu üç farklı ünvanda Levent Cantek şu günlerde hangi projelerle uğraşmaktadır? Bizleri neler bekliyor?
Editör olarak önümüzdeki aylarda genç yazarlarla karşılaşacaksınız, onu söyleyebilirim. Grafik roman yazmaya devam ediyorum, süregelen projeler var. Yıl sonunda tamamlanacak işler olacak. Dizi işleri her zaman karışıktır ama Eylül ayında TRT’de yeni bir diziye başlayacağım gibi görünüyor, çalışıyoruz.
Çizgi roman türünde önemli eserler kazandırdınız ve kazandırmaya da devam ediyorsunuz. Sadece metinle okurların görsel hayal gücünü çalıştıran bir edebiyat dünyasında çizgi roman okumanın önemi nedir sizce?
Bu tür sorulardan korkarım ben. Bir önem sıralaması yapamam. Bence anlatıyı yaşatan şey iyi hikâye olması... Filmi izleten, kitabı okutan en önemli unsur bu... Bir meseleye denk düşmek, beklentiyi karşılamak bunlar elbette hayati ama evirin çevirin aslolan iyi hikâyedir. Çizgi romana iyi edebiyata ulaşmak için bir araç işlevi yükler kimileri. Önce onları okuyacaktır sonra iyi edebiyatı filan. Pedagojik hassasiyetleri ben de dinliyorum ama katılmıyorum, çizgi roman belediye otobüsü ya da servis aracı değil. İyi hikâye anlatırsa okunan bir şey... Önemini kendi yaratabilirse değerli olur.

(Levent Cantek, fotoğraf Altan Burgucu)
Geçen günlerde çıkardığınız Dumankara 2. baskısını yapmış, tebrikler. 19 farklı çizeri bir araya getirmek zor olmadı mı? Bir de, her hikâyede hikâyenin geçtiği yıldaki toplumsal sorunlar başarılı bir şekilde dile getirilmiş. Okurun gözüne sokmadan bu mesajları dile getirebilmenin herhangi bir sırrı var mı?
İltifat etmişsiniz. Yapabildim mi bilmiyorum, ben bağıran, suçlayan, yaftalayan adamları ve onların yazdıklarını sevmem. Küçük insanların geçim dertleri var, bizim politize ettiğimiz biçimde o sorunları farketmeden yaşıyorlar veya bizim kadar önemsemiyorlar, üzerlerine düşünmüyorlar. Bazı büyük meseleler geçerken anlatılırsa daha uzun yaşar ve etkili olur hissiyatını taşıyorum.
Akademik kariyerinizi bırakıp sizi editör olmaya iten etkenler nelerdi?
Mutsuzdum, akademide çok kavga ve husumet vardı. Kaçmak için fırsat arıyordum. Aslında üniversite her yerde kötü değildir, ben galiba doğru bir yerde değildim. Kitap okumak-yazı yazmak istiyorsanız yapabileceğiniz çok iş yok aslında. Ya üniversitede olacaksınız ya da editörlük yapacaksınız. Ben şanslı bir adamım. İkisini de yaptım, yapıyorum.
Editörlüğün okulu yok, sizce editör olmak isteyen insanlarda ne gibi özellikler olmalı? Bir editörün "derdi" ne olmalı?
Ben editörlük yaptığımı düşünmüyorum, geleni karşılıyorum gibi geliyor. O kadar çok farklı işi birarada yapmak zorundasınız ki Türkiye’de. Çok şikâyet de edemezsiniz, çünkü sanıldığı kadar çok yayınevi yok Türkiye’de. Yayınevi yaşamalı ki siz de devam edebilesiniz. Tasarlıyorsunuz, okuyup yönlendiriyor, redakte ediyorsunuz. Kapağı düşünüyorsunuz, reklamı, söyleşiyi, çıkacak yazıları şunu bunu… Sevmeden yapılabilecek bir iş değil bu. Severseniz hayal kırıklığınız azalır. Severseniz affedersiniz, yola devam edersiniz. Severseniz filan diyorum ya…dikkat ederseniz o sevgi de saplantılı aslında. Obsesif olmanız gerekiyor. Kaleminiz, diliniz, okur yazarlığınız filan olacaksınız demiyorum dikkat edin. Türkiye’de tecrübe süratle kazanılıyor. Son üç ayda okuduğum ve taradığım sayfa sayısı onbini geçti. Bu kadar okursanız çalışırsanız hepsini öğrenirsiniz. Ama sevmek başka bir şey. Sevmezseniz katlanamazsınız.


Geçen günlerde çeviri eserlerin editörlüğünün sizi zerre kadar heyecanlandırmadığını belirten bir tweet attınız. Bunu biraz açar mısınız? Bir editör çeviri eserlere ya da telif eserlere nasıl yaklaşmalı?
Çeviri eser, hazır olarak geliyor. Size yaratıcılık imkânı tanımıyor. Çeviriye bakıyor, karşılaştırıyor ve okuyorsunuz, açıklayıcı müdahaleler yapıyorsunuz en fazla. Ama telif eser öyle değil, daha canlı ve yaşıyor. Size dokunuyor. Yan yana yürüyebiliyorsunuz. Heyecan duyduğum işi yapmak istiyorum. Telif eserler beni artık heyecanlandırmıyor, onu demek istemiştim.
Farklı işleri bir arada yaptığınız için epey yoğun birisiniz. Yayıma hazırlanacak Türkçe edebiyat dosyalarını değerlendirme aşamasında nasıl bir yöntem uyguluyorsunuz? Dosyalar size mi geliyor, yoksa siz mi yayıma hazırlamak istediğiniz kitapların yazarlarıyla iletişime geçiyorsunuz?
Dosyalar geliyor zaten, onları okuyorum. Benim dışımda okuyan beş altı kişi oluyor. Bazen arkadaşlar bir dosyayı bana yönlendiriyor veya fikrimi soruyorlar. Biz Ankara’da şöyle yaparız, Tanıl (Bora) bir şeyi beğenirse mutlaka bana veriyor. Ben de öyle yapıyorum. İkimiz okuyoruz. Aramızda bir iş bölümümüz var. Bunların dışında yazar arıyorum, genç yazar bulmak istiyorum, takip etmeye çalışıyorum. Elimden geldiğince izliyor ve araştırıyorum. Sanırım on beş civarında isimle tek tek hikâyeler üzerinde çalışarak ilerliyorum mesela.
Özellikle editörlükte gelmek istediğiniz bir nokta var mı? Kafanızdaki doyuma ulaştıktan sonra usta - çırak ilişkisi kapsamında yeni editörler yetiştirmeyi tasarlıyor musunuz?
Doğrusu editör olarak ulaşmak istediğim bir nokta yok. Bir iki tane hayalim var onları yapmak istiyorum ama hayat bu, nereye varırım, nerde kalırım ölçemiyorum. Bir çırağım olsun istemem, usta olduğumu düşünmüyorum.
Türkiye'den ve dünyadan özellikle takip ettiğiniz editör / editörler var mı?
Yok be yahu bir de editör mü takip edeceğim desem... Yazarlar, çevirmenler, çizerler yetiyor bana… Yetişemiyorum. Bir de inanın, sanıldığı kadar çok editör yok. Ben editör dendiğinde Tanıl Bora derim başka da birini sayamam.
2012 yılında çıkıp da "keşke biz yayımlasaymışız" dediğiniz bir kitap oldu mu?
Yok olmadı, olmaz da. Editörlüğün deformasyonu da şu: O kadar çok kötü dosya okuyorsunuz ki insan bazen okumaktan soğuyabiliyor. Sırf keyif için okuyamaz oluyor, kendinize vakti ayıramıyorsunuz. Sevdiğim bir kitabı ben hazırlayamadım diye üzülmüyor, oh sadece okuyacağım diye seviniyorum.
Röportaj için çok teşekkürler. Son olarak şunu sorayım: Kitap alırken nelere dikkat etmeli? "İyi kitap" nasıl seçilir sizce?
Bir reçetem yok. Ben yazarlar dışında iyi çevirmenleri izlerim, ne yapıyorlar merak ederim. Kimin çevirdiği çok önemli, kimmiş bir bakın derim. Titizlik görülebilir bir şeydir. İster istemez editörü olan yayınevlerinin kitaplarını izlemek gerekiyor. Bu kitabı birkaç kişi okumuş, çalışanlarının emeğin maddi karşılığı verilmiş anlamına geliyor çünkü. Bunlar dışında tasarım ve baskı gibi pek çok ölçüt var seçmek için. Her okur, iyi kitap tanımını kendi yapar ama bu tanım hep değişir. Yirmi yaşında sevdiğiniz bir şeyi kırk yaşında tekrar ediyorsanız eskisi kadar çok okumuyorsunuz demektir. Bir de insan sevdiği yazarın her kitabını hemen okumamalı, saklamalı. Mutlu olduğu ve mutsuz olduğu zamanlara saklamalı. Bu kadar kolay tüketmemeli.
--- KitapGalerisi adına Tuna Bahar ---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder