17 Haziran 2013 Pazartesi

Gerbrand Bakker - Dolambaç | Kitaptan okuma parçası

# Gerbrand Bakker - Dolambaç | Kitaptan okuma parçası #

1962 doğumlu Gerbrand Bakker, 2006 yılında yayımladığı Yukarıda Ses Yok adlı romanıyla Uluslararası IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü'nü kazanabilen ilk Hollandalı yazar olmuştu. Yazarın Dolambaç isimli romanı da 2013 Independent Yabancı Kurgu Ödülü'ne değer görüldü.

Gerbrand Bakker, katmanlı olayları yalın anlatımıyla okuruna sunabilen bir yazar olarak sivriliyor. Dolambaç romanından tadımlık bir okuma parçası sunuyoruz...

                 

1

Bir sabah erken porsukları gördü. Birkaç gün önce keşfettiği ve gün ağarırken görmek istediği taş çemberin yanında dolaşıyorlardı. Barışçıl, biraz hantal ve ürkek hayvanlar olduğunu düşünmüştü hep, ama kavga ediyor, tıslıyorlardı. Çiçeğe bürünmüş dikenli katırtırnağının içinde aheste aheste kayboldular onu görünce. Havada hindistancevizi kokusu vardı. Ancak ilerilere bakılınca seçilebilen patikadan geri dönüyordu: varlığını paslı kissing gate' lerden, çürümüş stile'lardan ve üzerinde muhtemelen yürüyen bir adamı temsil etmesi amaçlanmış işaretler olan tek tük direklerden çıkarabildiği bir patika. Otlar çiğnenmemişti.

Kasım. Rüzgârsız, nemli. Porsuklar mutlu etmişti, gitse de gitmese de taş çemberde olmalarından memnundu. Otlu patika boyunca kadim ağaçlar vardı, pütür pütür boz yosunla kaplı, dalları gevrek. Gevrek ama hâlâ yapraklı, sağlam; ağaçlar yılın bu vaktinde bile fevkalade yeşildi. Hava genellikle kapalıydı. Deniz uzakta değildi pek, gündüzleri üst kat pencerelerinden birinden baktığında görebiliyordu bazen. Diğer günlerde ise yerinde yeller eserdi denizin. Sadece ağaçlar vardı, çoğu meşe; arada bir de onu meraklı ve aynı zamanda kayıtsız bakışlarla süzen açık kahverengi inekler.

Geceleyin suyu işitirdi, evin yanından bir dere akıyordu. Bir-iki defa uykusundan sıçrayarak uyanmıştı; rüzgâr dönmüş ya da şiddetlenmiş olduğundan suyun şarıltısı kesilmişti zira. Geleli üç hafta olmuştu o vakitler. Bir sesin yitişine uyanacak kadar geçmişti zaman.

2

Yolun yanındaki arazide gezinen besili on beyaz kazdan geriye yedi tane kalmıştı bir ay dolmadan. Diğer üçünden bulabildikleri, kopuk teleklerle bir adet turuncu ayaktı. Kalan hayvanlar hiçbir şey olmamış gibi durmuş ot yiyorlardı. Tilkiden başka bir yırtıcı düşünemiyordu, ama etrafta kurtların ya da boz ayıların dolaştığını söyleseler hiç şaşırmazdı. Kazların yenmiş olması kendi suçuymuş, onları hayatta tutmaktan o sorumluymuş gibi bir duygu içindeydi.

Kıvrılarak giden, yer yer römork dolusu tuğla mıcırı, kırık kiremit döşeli bu bir-bir buçuk kilometrelik patikaya "yol" demek biraz abartı olurdu. Yolun yanında uzanan arazi —mera, bataklık, koruluk— eve aitti, ama tepelik olduğundan hâlâ tam olarak nasıl konumlandığını çıkaramamıştı. En azından kazların çayırı düzgün bir şekilde dikenli telle çevrilmişti. Yine de bu, hayvanları koruyamamıştı. Vakti zamanında birileri, görünmeyen bir kaynaktan beslenen, her biri öncekinden azıcık daha aşağıda üç gölet kazmıştı. Bir vakitler o göletlerin yanında bulunan ahşap kulübeden geriye, devrilmiş bir çatı ile önünde yana yatmış bir banktan başka bir şey kalmamıştı şimdi.

Ev sırtını yola vermiş, yüzünü ise (gözükmeyen) taş çembere ve epey ilerilerdeki denize dönmüştü. Arazi ağır ağır alçalıyor, bütün pencereler alçalan araziye bakıyordu. Evin arka cephesinde hepi topu iki küçük penceresi vardı, biri büyük yatak odasında, öteki banyoda. Dere mutfak tarafından, evin yanından akıp inmekteydi. Neredeyse bütün gün lambası yanan oturma odasında büyük bir odun sobası duruyordu. Merdiven açıkta, yan duvara monte edilmiş olarak dosdoğru, üst yarısı kalın camdan ön kapıya iniyordu. Yukarıda iki yatak odasıyla içinde aslan ayaklı eski bir küvetin bulunduğu kocaman bir banyo mevcuttu. Taş çatlasa üç iri domuz sığacak, miadını doldurmuş domuz ağılında epeyce bir odun stokuyla sahipsiz ıvır zıvır duruyordu. Ağılın altında ne işine yarayacağını bilemediği geniş bir kiler vardı. İçerisi derli topluydu, duvar bir tür kerpiçle sıvanmıştı, beton merdivenin yanındaki uzun, daracık pencereden biraz ışık giriyordu. Kiler, epeydir indirilmediği belli olan bir kapakla kapatılabiliyordu. Ağır ağır genişletiyordu yaşadığı çevreyi, taş çember iki kilometreden daha ötede değildi.

---

Gerbrand Bakker - Dolambaç | Metis Yayınları, Roman, Çeviren Türkay Yalnız, 200 sayfa, Mayıs 2013.

Bu alıntı tanıtım amaçlı yapılmıştır.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder