30 Eylül 2013 Pazartesi

Ormanda Ölüm Yokmuş

Ormanda Ölüm Yokmuş, Latife Tekin tarafından yazılmıştır. http://kitapgalerisi.com'da %20 İndirim ve aynı gün kargoya teslim avantajıyla alabilirsiniz. | İletişim Yayınları, Roman, 9789750512704, 184 Sayfa, Ekim/2013


Kitabın 9.10. ve 11. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.

O sabah, hayat hakkında bildiği her şeyi uykusunda öğrendiğine bir kez daha inandı Emin.
Herhalde rüzgârda yırtılmasınlar diye yaprakların sapı var...Gece boyunca arkadaşı Yasemin'den kaçıp kurtulmaya çalıştığı bir rüyanın içinde sürüklenmişti. Sayıklayarak gözlerini açtığında yorgunluktan hiçbir şey düşünemez durumdaydı ama yine de ağzından dökülüveren mırıltının anlamını açık seçik kavramıştı.
Yapraklarla bulutlar arasında bir bağlantı kurmuştu hemen ve Yaseminle ormanda dolaştıklarını, gölün kıyısında ona rüyasını anlattığını düşlemişti.

Üzüntüyle birbirlerine bakıp bulutları seyre dalıyorlardı. Hafif, kuşkulu bir sesle, "Yasemin, kendimize ihanet
etmeden bu acıdan kurtulmamız zor," diye fısıldıyordu.Sonuna dek masum kalacakları umuduyla kalkıp gökyüzüne bakmak için pencereye gitmiş, alnını cama yaslayıp yalnızca gözleriyle kalıvermişti.
Uyurken düşünceleri, uyandıktan sonra bakışları derinleşiyordu. Yoksa niye o kadar dalgın olacaktı ki?
Sokağın boşluğundan savrulan sis, sis olmaktan çıkıp otoparkçının boya tenekesinde tutuşturduğu kâğıtların 
dumanına; çizgiler, benekler halinde ışıyıp donuklaşan renkler, renk olmaktan çıkıp demir korkuluklara, reklam panolarına, yangın merdivenlerine dönüşmüştü.

Alnını cama yasladığında uyanınca gökyüzüne bakmak onda çocukluktan kalma bir alışkanlıktı- gözleriyle aklı ve kalbi arasına ışıktan bir perde çekilir, gördükleri karşısında yalnızca düşünceleri değil duyguları da
sönükleşirdi. Gün boyu sürer giderdi bu kopukluk...Farkına varmaksızın göğe yükselen yapıların üstünde hızlıca göz gezdirip yine en uç noktayı belirlemişti; bakışıyla, orda burda seçilen paslı bacaların birbirlerine olan uzaklığını ölçüyor, ziftli duvarların kapladığı alanı boşluklarla karşılaştırıyor, çanak antenleri su depolarına, tepeleri ışıyan ağaçları bulutlara oranlıyordu.

Bakıp gördüğü, dokunduğu şeyler, gözleri dayanılmaz bir yorgunlukla kapandıktan sonra, boyut yitirmiş ve soluklaşmış olarak gecenin karanlığında aydınlanıverirdi. O zaman neye nasıl, niçin bakmış ya da dokunmuş olduğunu anlar, uyurken duygulanırdı ancak; düşünceleri gibi duyguları da geceden kalmaydı.
Yataktan zihin ve yürek yorgunluğuyla kalkmak yaşama katılma isteğini köreltiyordu. Kaçınılmaz bir biçimde yalnızlaşmıştı, ama buna karşılık, gündelik karmaşanın uğultusundan sıyrılıp öyle bir dinginliğe kavuşmuştu ki sonunda içine yeniden, sessiz dünyanın bir parçası olduğu eski zamanların ruhu dolmuştu. Tümüyle ümidini yitirerek her şeyin, herkesin uzağına çekildiğinde taze bir hava sarıp sarmalamıştı onu. Artık uykularında, gündüzden yansıyan görüntülere çocuk aklıyla bakıp bütün bunları gözlerim kapalıyken görebildiğime göre, kafamın içinde ışık olmalı, güneş ışığı insanın beynine işliyor demek ki, diye düşünüyordu.

Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.

kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder