Kitabın 56. ve 57. sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Sonraki beş yıl boyunca Orma benim öğretmenim ve tek dostumdu. Benim dayım olduğunu ilan etmeyi asla düşünmemiş birine göre Orma dayılık görevlerini ciddiye almıştı. Bana sadece müzik değil, ejderhalk hakkında bilmem gerektiğini düşündüğü her şeyi öğretti: tarih, felsefe, fizyoloji, yüksek matematik (dine en çok yaklaştıkları branştı). En küstah sorularımı bile cevaplıyordu. Evet, doğru şartlar altında ejderhalar renklerin kokusunu alıyorlardı. Evet, yaban öküzü yedikten sonra sa-arantrasa dönüşmek korkunç bir fikirdi. Hayır, imgelemlerimin nereden geldiğini tam olarak anlamıyordu ama bana yardım etmenin yolunu bulduğuna inanıyordu.
Ejderhalar insanlık hâllerini kafa karıştırıcı ve bunaltıcı buluyorlardı ve yıllar geçtikçe insan formunu aldıklarında akıllarını "ardda" tutabilmek için çeşitli stratejiler geliştirmişlerdi. Ard ejderha felsefenin ana konseptiydi. Kelimenin kendisi kabaca tercüme edildiğinde "düzen" ya da "doğruluk" anlamına geliyordu. Goreddliler bu kelimeyi bir ejder taburunu tanımlamak için kullanıyorlardı ve bu da anlamlarından biriydi. Ama ejderhalar için, fikir daha derindi. Ard dünyanın olması gerektiği hal, düzenin kaosa hâkimiyeti, etik ve fiziksel hakkaniyetti. Karmaşık ve beklenmedik olmalarından dolayı insan duyguları arda aykırıydı. Ejderhalar akıllarını farklı alanlara ayırabilmek için meditasyon ya da Orma'mn deyimiyle bilişsel mimariyi kullanıyorlardı. Mesela anneden gelen anılarını ayrı bir odada tutuyorlardı, çünkü rahatsız edici derecede yoğunlardı; tecrübe ettiğim tek bir anne anısı bile beni yere sermişti. Saarların rahatsız edici ve zapt edilemeyen bulduğu duygular güvenli bir şekilde uzağa kilitlenir ve dışarı sızmasına asla izin verilmezdi.
Orma benimki gibi imgelemleri daha önce hiç duymamıştı ve neyin sebep olduğunu bilmiyordu. Ama bilişsel mimarili bir sistemin bu imgelemlerin beni bayıltmasını engelleyeceğine inanıyordu. Orma'nınkendi anneden gelen anılar odasının varyasyonlarını denedik, imgelemleri (yani bu imgelemleri temsil eden hayali bir kitabı) bir sandığa, mezara ve en sonunda da denizin dibindeki bir zindana kilitledik. Birkaç günlüğüne işe yarardı, derken bir gün Azize Ida'dan eve dönerken yere yığı-lırdım ve baştan başlamak zorunda kalırdık.
İmgelemlerim aynı kişileri tekrar ve tekrar gösterip durdu. O kadar tanıdık olmuşlardı ki hepsine isim takmıştım. On yedi tanelerdi. Güzel bir asal sayıydı ve bu da Orma'nın aşırı derecede ilgisini çekiyordu. Nihayet imgelemleri değil de kişileri kontrol altına alma fikri geldi aklına. "Her kişiye ait kafanda bir simge, hayali bir resim ve her birinin kalmak isteyebileceği bir mekân yaratmaya çalış," dedi Orma.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder