Kitabın 9. 10. ve 11.sayfalarından tanıtım amaçlı alıntı yapılmıştır.
Ben bir yalancıyım. Az sonra okuyacaklarınız da yalanlar üzerine kurulu. Bu bir suç mu? Bilmem. Ben artık sadece hikâyedeki kahramanların bana anlattıklarını hatırlıyorum. Gösterdiklerinin, hatta gösteremediklerinin de doğrularını inşa ettiğini unutmaksızın. Herkes içini açabildiğince açar, hakikatlerini taşıyabildiğince taşır diyorum, geçiyorum. Hem yaşadıklarım bana yetiyor. İçimdeki kötülük de...
Hikâyem bir cinayet hikâyesi aslında. Katilleri bilinen bir cinayetin hikâyesi. Bir kurbanın birden çok katili olur mu? Öldürülene göre değişir elbet. Belki de ortada birden çok ölüm vardı. Ben en çok kendi cinayetimi gördüm. Herkes gibi. Bu hikâyede herkes öyle yaptı, göreceksiniz. Herkes en çok kendi cinayetiyle yaşadı. Anlatılanlarda bir tutarlılık aramayın bu yüzden. Hiç kimse hiç kimseyi takip etmeyecek, çözmeye çalışmayacak.
Okuduklarınıza inanıp inanmamak size kalıyor artık. Yaklaşın, biraz daha yaklaşın, çekinmeyin. Aldanmalardan hiç kimse ölmedi. Gördüklerinizden sonra belki kendinize bazı sorular da sormak isteyeceksiniz. Sorulardan da hiç kimse ölmez. Hatta daha çok ölmez. Elimizde kalan en önemli sorular ölülerimizden gelmiyor mu? Şöyle bîr düşünün. Cevap? Yok yok, cevabı da vermeyin hemen. Ölüm dediğiniz nedir ki zaten? Şalter iner, tamam. Üstelik hayatın hakkını vermek isteyenler şalteri ne zaman indireceğini de bilir. Geriye ardımızda bıraktıklarımız kalır. Bu dünyada bıraktıklarımız. Hatırlanmaya değer hatıralarımız var mıdır? Cennetinizi de cehenneminizi yaşadığınız yerde inşa ettiğinizi bilmiyor muydunuz? İnsana bu imkânın defalarca verildiğini? En büyük yanlışın, o da varsa eğer, kendini fazla önemsemekten geldiğini? Aşk acısının bile bu yüzden çekildiğini? Bırakalım. Bu sorular size kim bilir kimleri hatırlatmıştır şimdi. Hepsi size ait. Tıpkı ölüleriniz gibi. Doğurduklarınız gibi. Terk ettikleriniz ve terk edildikleriniz gibi. Hakiki sorular hakiki soruları hatırlatır, biliyorum. Onları sorarken ne kadar sahici olabiliyorsunuz, siz ona bakın. Benim zaaflarımla barışmam o kadar kolay olmadı. Hatta bunu ne kadar başardığımdan bile emin değilim. Tek bildiğim, vicdanın er ya da geç kazandığı. Görünürdeki tüm kaybetmelere rağmen. Sahicilikten söz etmek istemezdim aksi halde. Bu savaş benim en zorlu savaşlarımdan biriydi.
Ben bir cinayet işledim. Yok yok, öyle mecazi bir cinayet değil bu, gerçek bir cinayet. Yalan da değil. Çünkü size yalan söylemeye henüz başlamadım. Kendimi ihbar ediyorum. Ama kimi, neden öldürdüğümü açıklayamam. Şimdilik açıklayamam. Açıklarsam hikâyenin büyüsü bozulur. Üstelik beni dinlemeye devam etmek istemeyebilirsiniz. Nasılsa açıklayacağım. Sabır, biraz sabır. Bu dünyadan başka bir dünyaya gönderdiğim bir yakınımdı, hem de çok yakınım. Hikâyenin böyle bitirilmesi gerekiyordu, ben de elimden geleni yaptım. Yeniden başlama umuduyla. Çünkü bu hikâyenin sonu, sizin için sonu, benim için gerçek bir başlangıç olacak. En nihayet bir başlangıç. Cinayetlerin, gerçek cinayetlerin insanı özgürleştirebi-leceği ihtimaline artık çok inandığım için. Ama anlatabileceklerimi anlatmadan gitmeyeceğim. Anlatabileceklerimi anlatmaktan söz ediyorum gördüğünüz gibi. Anlatamayacaklarımı da kendime saklayacağım. Yaşadıklarım kimileri için kaldırılabilir gibi değil çünkü. Üstelik insanın, ne yaşarsa yaşasın, bazı çok derin gerçeklerini kendine saklamaktan başka türlüsünü yapamadığının da fazlasıyla farkındayım. Bu gizlenmenin kendini var etmekle, hatta Ölüme direnmekle bir ilgisi olduğunun da... Tüm gördüklerimden ve taşımak zorunda kaldıklarımdan sonra... Siz de öyle değil misiniz? Her gerçeğinizi anlatabildiğinizi iddia edebilir misiniz? Gizli hayallerinizi, rüyalarınızı, karanlıklarınızda kalmış arzularınızı, yalanlarınızı, yan çizmelerinizi, bir suç gibi taşıdıklarınızı... Nasıl isterseniz. Oyunu istediğiniz gibi oynamak en tabii hakkınız. Ben zaten kendimden söz ediyorum. Anlatabileceklerimin bile bir hikâyeyi inşa etmeye yeteceğine inandığım için.
Aslına bakarsanız, hikâyeyi birazdan göreceğiniz şekliyle deşmeyi ve yaşamayı hiç düşünmüyordum. Böyle bir hikâyeyi kendime yaşatmayı bile düşünmüyordum. Ben başka bir hayalin peşindeydim. Başka bir ölümün ya da ölümlerin izinde. İçimdeki yaraları sarmak için. Beni çeken odalar, dışarıda bırakılmanın ne anlama geldiğini bilmeyenlerin, güvenlik alanlarına sığınmayı seçenlerin odalarıydı. Ben oraya kötülüğü götürmek istiyordum. Katıksız kötülüğü. O sığınma duygusu benim düşmanımdı çünkü. Nasıl bir kader mi bu? Üstelik çok mu karışık? Karışık gelebilir tabii, haklısınız. Beni henüz tanımıyorsunuz. Gördüklerinizden sonra tanıdığınıza pişman olur musunuz, bilmem artık.
Bu kitabı KitapGalerisi'nden bu linke tıklayarak satın alabilirsiniz.
kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder